Şike ve Adalet
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Hukuk Kaan TUNÇBİLEK Şike ve Adalet

Şike ve Adalet

Kaan Tunçbilek- 14 Şubat 2012  “Çünkü sizler işin sırrını çözmek değil kandırılmak istiyorsunuz.”, The Prestige İtiraf edeyim, yurtdışında bir işe odaklandığım için, 2011 Temmuz’unu benzersiz bir hale getiren “şike” konusuna yavaş yavaş hakim olabiliyorum.

 İlk bakışta, bu konuda yazılmadık pek birşey de kalmadığını düşünmüştüm. Taraftar duygusallığıyla yazanından tutun, mantıklı ve tarafsız çıkarımlar yapmaya çalışanına kadar, tüm yazarlar fikirlerini, hatta hislerini dökmüştü. Üstelik sadece spor yazarları da değildi bunu yapan. Ancak resmin geneline bakınca çok temel birşeylerin atlandığını farkettim. Çünkü herkes ya detayda ya da duygu selinde kaybolmuştu. Tartışmalar Fenerbahçe yönetiminin masumiyeti ve komplo teorileri çevresinde yoğunlaşmış ama hukuki süreç ve adalet sistemi çok yüzeysel sorgulanmıştı. Bu hassas konuda fikir yürütürken, elimden hiç düşürmediğim bir kitaptan yararlanacağım: Beccaria’nın bundan yaklaşık 250 yıl önce henüz 26 yaşında yayınladığı ve modern Batı hukukunun düstur edindiği “Suçlar ve Cezalar Hakkında”. Üstat Sami Selçuk’un bile “ceza yasalarının ilkeler sözlüğü” olarak değerlendirdiği bu şaheser bana rehberlik yapacak. Beccaria’nın temel varsayımı şu: “Bir cezanın, bir ya da birden çok kişi tarafından, bir yurttaşa karşı uygulanan kaba bir güç, şiddet olmaması ve sayılmaması için, herşeyden önce kesinlikle herkese açık, çabuk, kaçınılmaz, belli koşullarda olabilir yaptırımların en ılımlısı ve en azı, suçların ağırlığıyla orantılı ve yasalar tarafından belirlenmiş bulunması zorunludur.” Bu tanım adalet sisteminin ne olması gerektiğini en güzel özetleyen cümlelerden biri olarak kabul edilmiştir. Bizim de ışığımız bu cümle olacak. Ancak şunu da söylemeliyim ki, aşağıdaki eleştirilerin sadece soruşturma süreciyle ilgili olduğu düşünülmemelidir. Sorunların temelinde yasa koyucudan kaynaklanan eksikliklerin, bunun da temelinde, ülkedeki adalet sisteminin bozukluğunun yatmakta olduğunu farkedeceksiniz. Ayrıca bu yorumlar kimsenin suçlu veya suçsuz olduğunu kanıtlama çabası gütmeyecektir. Ve şunu da söylemeliyim ki, bir hukukçu olmadığımdan aşağıdaki yorumlar kişisel sorgulamalarımdır. Yapacağım hukusal hatalardan dolayı gelecek her türlü düzeltmeye açık olacağım. 1- Tutuklu Yargılanma Süresi Bir zanlının, cezası belli olmaksızın uzun bir süre tutuklu kalmasından nasıl bir çıkarım yapabilirsiniz? Akla ilk gelen, o kişinin cezalandırılması için elde yeterince delil olmadığıdır. (Bunun dışında 2 amacı daha olabilir. Delilleri karartmak veya kaçmak. Ancak günümüz teknolojisiyle her ikisi de kolay görünmüyor.) Peki elde yeterince delil yoksa, o kişinin (topluma vereceği zararların kısıtlı olduğu bir suçla ilgili) içeride çok uzun süre tutulmasının, delil varsa ds sürekli yeni dalgaları beklemesinin mantığı nedir? Beccaria’ya kulak vermeye başlayalım: - “Cezaların çabucak verilmeleri çok yararlıdır. Çünkü ceza ile suç denilen bu iki kavramın birlikteliği (art arda olmaları) insanın kafasında o denli çok güçlü ve çok kalıcı bir iz bırakır. Bunun sayesinde suç bir neden olarak, ceza da zorunlu şaşmaz bir sonuç olarak değerlendirilir. Geciken ceza, cezadan çok bir gösteriye dönüşür ve cezalandırma duygusunu güçlendirmeye yarayacak olan böylesine özel bir suçun cezasının çektirilmesinin seyircilerin ruhlarından doğurduğu dehşet zayıflar.” - “Ceza ne denli çabuk ve işlenen suça yakın olursa o denli adil ve yararlı olur. Çünkü bu çabukluk, geleceğe dönük belirsizliğin doğuracağı yararsız ve acımasız işkencelerden suçluyu kurtarır. Kuruntunun gücü ve suçlunun kendi zayıf duyguları yüzünden bu işkenceler gittikçe şiddetlenir. Ceza “özgürlükten yoksunluk” olduğu zaman, hükümlülük kararından önce uygulanmış olur.” Şike sanıklarının (ve tabii cinayete karışanlar hariç Ergenekon vb sanıklarının) içeride uzun süre tutulmasının ve davalarının bir türlü sonuçlanmamasının (özellikle gerçekten suçsuz iseler) bu insanların ruhları üzerinde yaptığı tahribat telafi edilemez boyutlarda olabilir. Öte yandan, soruşturma yeni dalgalar peşinde koştukça cezaların yaratacağı etki zayıflayacak, asıl suçtan gittikçe bağımsız hale gelecek, üzerinde binlerce spekülasyon yapılmış olacak, suçun varlığı veya cezanın adaleti üzerine şüpheler çoğalacak ve sonunda verilecek cezanın benzer suçlardan caydırıcı etkisi hafifleyecektir. Bu davaların ve dalgaların gerçekten birleştirilme zorunluluğu var mıdır? Sadece suçun doğası olarak mı ilişkilidirler, yoksa çok daha sıkı bağlar mı vardır? Bunun açık olmaması da bizi ikinci konuya götürüyor. 2- Soruşturmanın Gizliliği Peki sürecin bu kadar gizli yürütülmesinin amacı nedir? Gidişat konusunda bazı gizlilikler anlaşılabilir, ancak kişilerin tam olarak hangi konularda suçlandığının bilinmemesinin ne kadar çok spekülasyon doğurduğu farkedilmiyor mu? Yine Beccaria’ya dönelim; - “Yargılamalar ve suçun kanıtları herkese açık olmalıdır.” - “Acaba hem bütün toplumun değerlerini çiğneyen, onu sarsan ve hem de herkesin gözü önünde açıkça yargılanması insanların yararına bulunmayan bir suç olabilir mi?” - “Ceza adaletinin ve yargılamasının yürütülmesinde yöntemler, biçimler ve törenler zorunludur. Zira ancak bunlar sayesinde, yargılayan yargıcın başına buyrukluğuna hiç olanak verilmemiş olur. Halkın kafasına dedikodular ve yandaş çıkarları değil tutarlı, istikrarlı ve kurallara bağlı bir yargılama yapıldığı düşüncesi ancak böylelikle yerleşebilir.” Unutmayalım ki, yasalar toplum içindir. Yasa koyucu da, yargılayan da, soruşturan da bu toplumun bir parçasıdır. Toplumun kendi iyiliği için açılmış bir dava hakkında bilgilendirilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Hele ki bu ceza, toplumun duygusal boşluğunu dolduran bir eğlenceyi tehdit ediyorsa. Gizlilik için çok ama çok haklı nedenler olmadıkça ve gizliliğin kaldırılmasının toplumun parçalanmasına yol açacak zararları olmadığı sürece, soruşturma ve davalar neden medyanın spekülasyonlarına terkedilsin ki? 3- Suçun Tanımlanması Hepiniz şaşırmışsınızdır, Tayfur Havutçu’nun terör yasası kapsamında suçlanmış olmasından. Ben şahsen dehşete düştüm. Nasıl belirsiz bir yasa yapılmıştır ki, şike suçunu ve cezasını tanımlamakta bu kadar zayıf kalmıştır? Nasıl anlaşılmaz bir yasadır ki, savcılar, çoğumuzun az çok ne olduğunu bildiği şike suçu için terör suçlaması öngörmüştür? Beccaria diyor ki; - “Suçları önlemek istiyor musunuz? Öyle yasalar yapınız ki, açık, yalın, anlaşılabilir olsunlar, toplum onları sevsin ve savunmak için bütün gücüyle birleşsin. Toplumun hiçbir kesimi onları yıkmaya durmasın, yeltenmesin.” - “Yasaların kutsal metinlerini okuyup anlayacak ve ellerinde bulunduracak olanların sayıları çoğaldıkça suçlara daha az rastlanacaktır. Çünkü cezaların bilinmezlikleri ve belirsizlikleri kesinlikten yoksunlukları hiç kuşkusuz tutkuların körüklenmesine yol açacaktır.” - “İnsanlar davranışlarını tanıyıp yakından bilmedikleri acılara göre değil, bildiklere acılara göre ayarlarlar.“ Roma hukukundan beri gelen temel ilkeleri de buraya eklemekte fayda var: - Yasasız suç olmaz. - Yasasız ceza olmaz. - Suçlar yazılı, kesin, kolay anlaşılır, sonuçları önceden görülebilir biçimde belirlenmelidir. - Yasalar uzmanlar için değil halk için yapılır. - Ceza yasası, cezalandırmadan önce açık, anlaşılabilir biçimde uyarmalıdır. Yasaları doğru ve açık tanımlamadığınız zaman insanların adalet beklentisi sarsılır. Kararlara itirazlar çoğalır. Yorumlama hakkı yasama erkinden yargı erkine geçmiş olur, ki Türkiye’de uygulamada mevcut olan bu sistem hukuk düzeninin en üstündeki kişiler tarafından dahi sorgulanmaktadır. Yine bu yasanın belirsizliği ve bu nedenle istenen cezanın yüksekliği bizi başka bir konuya götürüyor: 4- Suç ve Cezaların Orantılı Olması Aziz Yıldırım hakkında 87 yıla kadar hapis isteniyor. Sadece getir götür işleri yapmış olan bir Beşiktaş çalışanı hakkında 25 yıla kadar hapis isteniyor. Serdar Adalı terör örgütü lideri suçlamasıyla 30 yıl ile yargılanacak. Biraz fazla gelmiyor mu size de? Beccaria’ya kulak verelim tekrar; - “Bir cezanın kendisinden beklenen etkiyi yapabilmesi için cezanın yol açtığı acının suçun sağladığı yarardan çok olması yeterlidir. Bu sınırın ötesine geçen her ceza fazlalıktır, yararsızdır, gereksizdir.” - “Cezanın etkisi, onun ağırlığından ve vereceği acıdan çok, cezanın uygulanacağının kaçınılmaz olduğuna ilişkin inançta yatmaktadır.” - “Suçları önleyen en önemli frenlerden biri, cezaların ağırlığı değil, cezaların kaçınılmaz olmalarıdır. Hafif bile olsa, bir cezanın kaçınılmaz bulunması, ondan yakayı sıyırmanın olanaksız olması, cezadan kurtulma umudunu veren daha acımasız ve ağır başka bir cezanın yarattığı korkudan her zaman daha büyük bir korku, bir etki doğuracaktır. Çünkü ufak bile olsalar acılar kaçınılmaz olduklarında insanların ruhlarını her zaman ürpertirler. Oysa Tanrı’nın armağanı olan umut bizde sık sık herşeyin yerine geçer. Para hırsının ve zayıflığın etkisiyle çoğu zaman gündeme gelen cezadan kurtulma umudu bir kez güçlenmeye görsün, insanlar o anda en büyük acıları yaşama düşüncesinden uzaklaşırlar.“ - “Cezanın canavarca olması da cezadan kurtulmak için, duyulan acının büyüklüğünden daha çok çaba gösterilmesini kışkırtır. Gerçekten tüyler ürpertici bir ceza tek bir suçun cezasından yakayı kurtarmak için birçok suçun işlenmesine yol açar.” - “Cezaların amacı suçlunun kendi yurttaşlarına karşı zarar vermelerini engellemekten ve başkalarının benzer eylemlerde bulunmalarını önlemekten başka bir şey değildir.” - “Eğer toplum düzenini aynı derecede sarsmayan iki suça aynı ceza verilirse insanlar en ağır suçu işlemekte bir sakınca görmeyecekler ve bu konuda çok zor bir engelle de karşılaşmayacaklardır. Hele bir de suçla daha büyük bir çıkar birleşmişse o zaman suçu işleme konusunda daha kolay karar vereceklerdir.” Çok açık değil mi? İnsan doğasının ve güdülerinin kolayca yönlendirebileceği, toplumsal zararı sınırlı ve canavarca olmayan bir hata/suç için öngördüğünüz ceza, kasıtlı adam öldürme gibi ağır bir suça verdiğiniz cezanın çok üstünde olduğunda, toplumdan gelecek adalet ve eşitlik haykırışlarının önüne geçemezsiniz. Nitekim İtalya’daki şike davalarında, birçok sanık hakkında futboldan ömür boyu men cezası gelmiş, ancak hapis cezaları çok sınırlı ve kısa tutulmuştur. Burada savcının öngördüğünü eleştirecek bilgiye sahip olmadığımı hatırlatayım. Çünkü sorun yasaların temel mantığında gibi görünüyor. Bununla birlikte, uygulamasını eleştiriyor olsam da, yapılan şike soruşturması, “cezaların kaçınılmaz” olması üzerine çok faydalı bir etki yapacaktır. Yeter ki, soruşturma süreci hukukun temel ilkelerinden sapmasın ve insanlara adalet duygusu versin. 5- Affetmek Bu konuya girme nedenim, kulüpler birliğinin Federasyona af için veya hafif cezalar verilmesi için (daha doğrusu hiçbir takımı küme düşürmemesi için) yaptığı baskı. Biliyorsunuz, af konusu daha önce Gökdeniz’in durumunda da gündeme gelmiş ve kullanılmıştı. Beccaria af konusunu sorgulayan ilk düşünür olmuştur; - “Unutmamalıdır ki, suçların affa uğrayabileceklerini ve cezanın suçların kaçınılmaz sonucu olmadığını göstermek, suçlularda cezasız kalma umudunu ve düşünü kışkırtmak demektir. Bu durum aynı zamanda affedilmemiş olan kimselerin uğradıkları cezaların yargıdan, adaletten değil daha çok zorbalığın gücünün baskısından ve şiddetinden kaynaklandığına insanları inandırmak demektir.” - “’Bir yurttaş nasıl uğradığı bir haksızlığı tazmin ettirebilirse, bir cezayı da aynı biçimde bağışlayıp hoş görebilir’ anlayışının ürünü olan bu tutum, kuşkusuz iyilikseverliğe ve insanlığa uygundur. Ancak cezanın örnek olma zorunluluğunu yok ettiğinden, kamunun yararına değildir. Tersine buna aykırıdır. Üstelik ceza verme yetkisi tek başına bir yurttaşa değil bütün yurttaşlara ya da krala aittir. Yurttaş bu hakkın sadece kendisine düşen payından vazgeçebilir. Ama öbürlerinin haklarını ortadan kaldırmaz.” - “Cezalar ne denli ılımlı olursa krallar da bireyler de gönül yüceliğine ve bağışlamaya o denli az zorunluluk duyarlar.” - “Yasalarda görülen saçmalıklar ve densizlikler verilen hükümlerde yaşanan tüyler ürpertici acımasız cezalar bu tür afları zorunlu kılmaktadır. Ancak af yasalarda yer almalıdır.” - “Yasalar ile özel ve bireysel durumlarda bu yasaları yürütenler ve uygulayanlar kimsenin gözünün yaşına bakmamalı, eğilip bükülmemelidirler. Ancak sadece yasa koyucu ılımlı, hoşgörülü, bağışlayıcı ve insancıl olmalıdır. “ - “Af hükümdarlığın gerektirdiği bütün ödevlerin kimi zaman eksiklerini giderip onları tamamlayan ve çoğu kez krallara ait bir yetki ve erdemdir. Ancak bu erdemin cezaların ılımlı ve yargılamanın düzenli, kurallara uygun ve çabuk olduğu bir yazılı hukuktan çıkarılıp atılması gerekir.” Öte yandan, olayın hukuki boyuta taşınması, Federasyon’u harekete geçmeye zorladığı için faydalı olmuştur. Fedarasyon’un daha 2 yıl önce, Gençlerbirliği ve Oftaş’ın aynı ligde oynamasının sakıncaları üzerine (kanıtları kuvvetli olmasına rağmen) bir soruşturmaya girmek istemediğini, hatta ülkeyi FIFA nezdinde zor durumda bırakmayı göze aldığını, ve hatta bu takımları son haftalarda birbirleriyle oynatma hatasına düştüğünü de hatırlamak lazım. Keza 2002’de patlayan şike iddialarını ve diğer birçok iddiayı soruşturmaya bile değer bulmadığını. Oysa bu olayların üzerine zamanında gidilmiş olsa, bugün bu çok daha hafif davalarla karşı karşıya olabilirdik. Üstelik o ithamlarla ilgili suçsuzlar aklanmış olacak, suçlular ise futbol camiasından uzaklaştırılmış olacaktı. Kısacası bugünkü tabloda Federasyon’un geçmişteki hatalarının büyük payı var. Bir sözüm de bu talepte bulunan kulüplere. Kulüpler adalet duygusuyla değil, sadece çıkarlarını korumaya yönelik davranmaktadır. Bu nasıl bir çelişkidir ki, hem suçlanan kulüplerin/yöneticilerin masum olduğunu ve minimum cezanın verilmesi gerektiğini iddia edeceksiniz, hem de bu soruşturma da adı geçen oyuncuları peşinen suçlu ilan edip sözleşmelerini feshedeceksiniz. 6- Kasıt Kasıt konusuna girme nedenim Trabzonspor ile ilgili iddialar. Çevremde, “eğer gerçekten Trabzonspor tarafında sadece bir teşebbüs olduysa, kasıt en az şike kadar ağır cezalandırılmalı mıdır” tartışması yoğun bir şekilde yapılıyor. Beccaria’nın bu konuda da görüşleri olduğu malum; - “Yasalar niyeti (amacı, kastı) bir başına cezalandırmazlar. Bununla birlikte bir suç onu işlemek iradesini açığa vuran kimi davranışlarla işlenmeye başlamışsa kuşkusuz bu davranış bir cezaya müstahak olacaktır.” - “Suçların gerçek ağırlık ölçütünün kasıt olduğuna inananlar yanılmaktadır. Çünkü kasıt, nesnelerin uyandırdığı günübirlik gelip geçici izlenime ve/veya etkiye, zekanın önceden takındığı tutuma sıkı sıkıya bağlıdır.” Kısacası böyle bir durumda ceza verilmesi kaçınılmaz olmalı, ancak somut olarak işlenmiş bir suçla aynı kefeye konulmamalıdır diyor Beccaria. 7- İnanç ve Eşitlik Gelelim taraftarın yaklaşımına. Yukarıda saydığım nedenler ve insan psikolojisi taraftarın davranışını çok anormal kılmıyor. Şiddet kullanılmadığı sürece tabii. Ancak bir insanın suçlu olup olmadığına inanmak tamamen bireysel bir konudur. O yüzden bunu hukuksal bir sonuç olarak beklemek mantıklı değildir. Çünkü insanlar ne dış imajları ne de iç dünyaları yüzünden yargılanabilirler. Birincisi, insanların iç dünyasını bilemezsiniz. Günümüzde insanların görünüşten çok farklı dünyalara sahip olabileceğini sık sık görüyor ve hayrete düşüyoruz. Bu nedenle, sanıklar hakkında masum veya suçlu olduğuna yönelik inancımız –mantıklı çıkarımlar yapamadığımız sürece- sadece inanç seviyesinde kalmalıdır. Tabii aynı şey adalet sistemi için de geçerlidir. Adalet sistemi de insanları –kanıt olmaksızın- sadece iç dünyasına dair şüphelere/çıkarımlara dayanarak yargılamamalıdır. İkincisi, insanlar konumlarından bağımsız olarak yargılanmalıdırlar. Dolayısıyla sadece inancımız veya adalet duygumuza dayanarak adalet çığlıkları atarken, bunu sadece belirli ve mevkisi en yüksek şahsın bazında yapmamız, bizim de eşitlik duygumuzun eksik olduğunu gösterir. Ortada aynı türden bir adaletsizlik olduğuna inanıyorsak, bu adaletsizliğe uğrayan tüm zanlılar için aynı tepkiyi verebilmeliyiz. Sadece kulüp başkanına yönelik değil. Yine Beccaria’ya atıfta bulunursak; - “Bir kimse, herşeyin çok üzerinde bulunan yasaları çiğneme konusunda başkalarından, sıradan yurttaşlardan daha az korkmamalıdır.” - “Cezaların ölçütü suçlunun duyarlılığı değil topluma verdiği zarardır. Bu zarar, eylemi yapanın sınıfsal düzeyi yükseldikçe artar.” …………………….. Son olarak, yazıyı bir övgü ile bitirmek istiyorum. Üzerinde kısaca durulan, fazla irdelenmeyen, önemi fazla algılanmayan bir davranışla… Tüm soruşturmanın üzerinde Çarşı grubunun açıklaması sallanıyor hala. Şike skandalının en temelinde yatan ahlak kavramını en iyi şekilde sorgulayan. Savaş kışkırtıcılığını, nefreti, intikamı dışlayan. Bu ülkenin en çok ihtiyacı olan değerlere sahip çıkan. "Kimse ’Beşiktaşk’ dediğimiz için her şeyi mubah göreceğimizi beklemesin. Biz sevdiğimiz renklerin sevdalısıyız, belalısı olmayacağız.”{jcomments on}

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  4022  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Kaan Tunçbilek Cumartesi, 04 Şubat 2012.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

13/12/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

10125,46

+0,66

 bjk BJKAS

4,33

-0,92

 fb FENER

103,30

-0.58

 gs GSRAY

6,54

-0,91

 trabzon TSPOR

0,90

-1,10

   SPOR ENDEKSİ

3.021,26

-0,87

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 44135780

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 14 12 2  0 38 15 23 38
2 Fenerbahçe 14  10   2 2 36  13   23

32

3 Samsunspor 15 9 2  4

29

17 12

29

4 Eyüpspor 15  7   5  3 24 15 9 26
5 Beşiktaş 14 7 4  3  23  15 8 25
6 Göztepe 14 7 3 4 27  20 

  7

 24 
7

Başakşehir

14 6  4  4 24 18 6 22
8 Konyaspor 15 5 4

6

17 22 -5 19
9 Rizespor 14 6 1 7 15    21  -6 19
10 Gaziantep  14 5 3 6 20 21 -1 18
11 Sivasspor 15 5 2 7

20

25   -5 17
12 Antalyaspor 14 5 3 6 18  26 -8 18
13 Trabzonspor 14 3 7

4

20  18  2  16
14 Kasımpaşa 14 3 7 4 18 21 -3 16
15 Kayserispor 14 3 6 5 15 25 -10 15
16

Alanyaspor

14

3

5 6 12 18 -6 14
17 Bodrum FK 14 3 2 9 10 21 -11 11
18 Hatayspor 14 5 8 12 23  -22 8

19

A.Demirspor 14 0 2 12 10 34 -24

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.