Futbol Ekonomi- Kriz Haber &Makaleleri
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Kriz Tuğrul AKŞAR
Dört Büyüklerin Geliri 1 Milyar TL, Borçları 1 Milyar Dolar

{jcomments on}dort-buyuklerin-geliri-1

Hem 4 büyük kulübümüzün ekonomik yapısını hem de Avrupa’daki spor piyasasını futbol ekonomisti Tuğrul Akşar'la konuştuk.

 

Engin Dinç'in röportajı

dort-buyuklerin-geliri-2

 


Futbol tüm dünyada artık endüstriyel bir sektör halini almış durumda. Futbol kulüpleri, sadece sportif faaliyet gösteren kurumlar olmaktan çıkıp, ekonomik değer üreten yapılara dönüştüler. Dolayısıyla hem Türkiye’de hem de dünyada transfer dönemlerinde milyonlarca Euro’dan bahsedilen transfer piyasaları oluştu. Son olarak ara transferde Galatasaray’ın Wesley Sneijder ve Didier Drogba için yaklaşık 40 milyon Euro’luk bir harcama yapması gözlerin yeniden bu büyük futbol pastasına çevrilmesine neden oldu. Galatasaray gibi bundan 2 yıl önce iflasın eşiğine gelmiş bir kulüp, nasıl böyle büyük paralar ödeyerek bu iki yıldızı transfer etti? UEFA tarafından Avrupa kupalarına alınmayan Beşiktaş’ın mali durumu nasıl? Yıllardır Avrupa’da beklediği başarıyı bir türlü yakalayamayan Fenerbahçe’nin ekonomik yapısı gerçekten güçlü mü?

Hem 4 büyük kulübümüzün ekonomik yapısını hem de Avrupa’daki spor piyasasını bu konuda birbirinden değerli dört kitap yazmış olan bir isim olan futbol ekonomisti Tuğrul Akşar’la konuştuk.

G. SARAY, F. BAHÇE'Yİ TAKİP ETTİ

 

G. Saray ara transfer döneminde Sneijder ve Drogba transferleriyle büyük ses getirdi. Ancak 2 yıl öncesine kadar biz G. Saray’ın büyük bir maddi krizde olduğunu biliyorduk. G. Saray nasıl oldu da maddi olarak bu kadar büyük ölçekte transferlere imza atabildi? G. Saray’ın mali tablosu gerçekten düze çıktı mı?

Galatasaray’ın buraya gelmesindeki en önemli neden Türk Telekom Arena’dır. Türk Telekom Arena aynı zamanda diğer spor kulüplerini de ciddi ölçüde motive eden ve tetikleyen bir stadyum oldu. Ali Sami Yen Stadı’nda iken ortalama 8,5-9 milyon dolar kombine kart geliri olan Galatasaray, Türk Telekom Arena’ya geçtiğinde bu gelirlerini 60 milyon dolara kadar çıkarttı. Burada Galatasaray’ı motive eden Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’ydu. Çünkü bu hamleyi rakiplerinden önce yapıp 52 bin civarında seyirci kapasitesine sahip stat inşa eden Fenerbahçe’nin, gelirlerini ciddi ölçüde artırması finansal anlamda diğer kulüplere göre rekabet üstünlüğü sağlamıştı. Bunu gören Galatasaray da bir an önce Ali Sami Yen’den kurtulup Türk Telekom Arena’ya geçti. Nitekim bu stada geçmenin en büyük etkisi, daha başlangıçtan isim hakkının 15 yıllığına çok yüksek bir meblağa kiralanması oldu. Kombine koltuk sayısının artması ve locaların yapılmasıyla bir kültürel değişikliğe gidildi. Yani parası olan insanlar gerçek anlamda eğlenebilecekleri, para harcayabilecekleri bir mekâna kavuştular.

 

Türk Telekom Arena, aynı zamanda koltuk başına katma değeri yüksek bir stat oldu. Yani Avrupa’da bütün futbol kulüpleri 100-200 bin kişilik statlar yerine artık daha kompakt, koltuk başına katma değeri yüksek statlar yapıyor. Statlar, orta ve üstü gelir grubundan insanları çekebilecek, değişik aktivitelerde onu cezbedecek hale geldi. Bu yapıların haftalık 7 gün,  yılda 365 gün açık, canlı yapılar olması, ilave gelirler getirmesi kurumu bütün gelir kalemlerinde olumlu etkiledi. Bir kere maç günü gelirlerini ciddi ölçüde artırdı. Logolu ürün satışı ciddi ölçüde arttı. Sponsorluk gelirleri, isim haklarının satılması, saha içi reklam ve medya gelirleri ciddi derecede arttı. Bütün bunlar Galatasaray’ın bütçesinin büyümesine yol açtı.

 

Bu yolu önceden Fenerbahçe açmıştı arkasından Galatasaray takip etti, şimdi bu iki gelişme Beşiktaş’ı tetikledi.  Beşiktaş da kısa süre içerisinde kendi stadını yapma işine girdi. Gördü ki, eğer stadı yapmazsa bu iki kulüple aralarında ciddi bir finansal uçurum olacak. Bu finansal uçurumu da sportif performansla kapatma şansı çok olmuyor. Sportif performansın gelişimi ve sürekliliği parasal performansa bağlıdır. Eğer sağlam ve sağlıklı bir mali yapınız varsa, sportif performansınız olur. Sportif performans, parasal performans yokken gelirse tesadüftür. O yüzden de bunu kalıcı kılabilmenin yolu gelirleri, bütçeyi artırabilmekten geçiyor. Fenerbahçe ve Galatasaray bu anlamda önemli gelişmeler kaydetti. Bu iki kulübün stat inşaatı ve gelirlerindeki önemli artış aynı zamanda Süper Lig kulüplerinin gözünün açılmasına yol açtı ve ‘taraftar müşteri’nin önemi ortaya çıkmaya başladı. Çünkü kale arkasından bağıran insanlarla değil; loca satarak, ortalama üstü gelir sahibini oraya çekerek, daha fazla logolu ürün satarak bu stadı dolduran insanlardan önemli parasal gelirler elde edilebiliyor. Galatasaray’da mali anlamda bu şekilde düzlüğe çıktı.


dort-buyuklerin-geliri-3

G. SARAY'IN CİDDİ BİR ÖZKAYNAK AÇIĞI VAR

 

G. Saray’ın SPK ile ilgili bir takım sorunları var. Bu sorunları aşabilecek mi?

 

Bakın önce Türk futbolunun ya da Türk futbolunu domine eden dört büyük kulübümüzün henüz yeni yayınlanmış 2012-13 mali verilerinden bazı bilgileri sizinle paylaşarak bir ön bakış açısı vereyim okurlarımıza isterseniz.

 

Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’u dikkate alırsak,  4 kulübümüzün toplam borçları 2012/13 finansal verilerine göre 1 Milyar 685 Milyon TL’na, çok kabaca 1 Milyar dolara ulaşmış vaziyette.  Bu borcun 958 milyon TL’lık kısmı kısa vadeli borçlardan oluşuyor.  727 Milyon TL’lık kısmı ise uzun vadeli borçlardan oluşuyor.  Kısa vadeli borçlanmanın bu kadar yüksek olması kulüplerin finansal yapıları üzerinde ciddi bir borç baskısı yaratıyor. Kulüplerimizin toplam borçları 1 Milyar dolara ulaşırken, toplam gelirleri 1 Milyar TL’na ulaşmıyor. İşte esas sıkıntıda buradan başlıyor. Gelirler sınırlı, giderler ise müsrifçe yapıldığı için kulüpler aradaki farkı kapatmak için para bulma arayışına girmek durumunda kalıyorlar.  Dolayısıyla gelirler ve giderler arasında önemli bir fark var. Bu da zaman içerisinde kulüplerin özkaynaklarının erimesine neden oluyor. Özkaynak açığı ortaya çıkıyor.  2012/13’ün finansal verilerine göre dört takımın faaliyet yani operasyonel zararları toplamı 85 Milyon TL’na ulaşmış durumda. Yıllık birikimli zarar toplamları ise 150 Milyon Liraya ulaşıyor. Aynı verilere göre dört kulübümüzün toplam öz kaynak açıkları yaklaşık 240 milyon lira civarında. Yani ilk etapta bu kulüplerimizin bu öz kaynak açığını giderecek 240 Milyon TL’nı  kulübe sermaye olarak koymaları gerekiyor.

 

İşte az önce söylediğimiz verilerden hareket edecek olursak, Galatasaray da ciddi öz kaynak açığı olan, sermaye ihtiyacı olan kulüplerden birisi. Belirttiğimiz gibi aslında tüm futbol kulüplerinin gelirleri giderlerini karşılamadığı için, zaman içinde gider ile gelir arasındaki fark ciddi nakit açığına dönüşüyor. Nakit açığını kapatmak için kulüpler çeşitli yollara gidiyorlar. Bunlardan biri de sermaye artırımıdır. Bu sermaye artırımı nakit olmak zorundadır. Aksi halde bir anlamı olmaz. Nakit sermaye artırımı kadar kurumun belirlemiş olduğu rüçhan bedelinin kullanımı, Sermaye Piyasası Kurulu’nun onayına tabiidir. Galatasaray sermayesini 2.9 milyon TL’den 13 milyon TL’ye yükselttiğinde % 400’lük bir bedel artışı vardı. Hemen arkasından 13 milyon TL’den 55 milyon TL’ye çıkartan % 300’lük bir artış söz konusuydu. SPK şundan dolayı buna izin vermedi; ilk olarak nakit sermaye artırımını nakit paranız varsa yapılması şartına bağladı. İkincisi de ise sermaye artışının nerede kullanılacağını sordu. Galatasaray’da benim takip ettiğim kadarıyla da nakit bedelli artırımının kaynağını temin etmekle uğraşıyor. Eğer onu yaparsa zaten SPK’dan tekrar onay alır.

 

Transfer sadece Sportif Amaçla Yapılmaz!

 

dort-buyuklerin-geliri-4

Inter’in Wesley Sneijder’den kurtulmak için büyük bir çaba sarfettiği biliniyor. Buna karşın G. Saray, 3,5 yıl için 30 milyon euro gibi bir rakamı gözden çıkararak Sneijder’i transfer etti. Ardından da Drogba’ya 1,5 yıl için 10 milyon Euro gibi bir rakam verilerek transfer edildi. G. Saray’ın bu kadar büyük bir harcama yapmasını nasıl yorumlamak gerekiyor? Bu transferler doğru mu sizce?

 

Transferlerin çeşitli amaçları var. Özellikle elit kulüp olmaya çalışıyorsanız, Avrupa futbolundan sportif ve parasal anlamda pay almak istiyorsanız, yapacağınız transferler tabi ki yıldız transfer olacak. Bu çok doğaldır. Elit kulüpler arasına girmenin yolu takım değerlerini büyütmekten ve artırmaktan geçiyor. Nitekim bu iki transferle Galatasaray’ın takım değeri 150 milyon Euro’ya kadar çıktı. Çok önemli bir rakam. Artı bu yıldızların gelmesi kulübün repütasyonuna da çok önemli etki yaptı. Galatasaray’ın transferler nedeniyle sadece Avrupa’da değil Afrika’da, Uzak Doğu’da ve Amerika’da bile ciddi şekilde gündeme gelmesine yol açtı. Bu, marka değerinin bilinirliğini ve tanınılırlığını artırmak anlamında çok önemliydi. Üçüncü olarak yıldız futbolcular, endüstriyel futbolun en önemli gelir yaratan enstrüman- larından birisidir. Yani bu yıldızları getirdiğinizi zaman daha fazla logolu ürün satışı elde edebiliyorsu- nuz. Daha fazla seyirciyi statlara çekebiliyorsunuz ve daha fazla gündem de kendinize yer bulabiliyor, vitrinde oluyorsunuz. Yani, bir çeşit odak noktası haline geliyorsunuz. Bunun yanı sıra, yeni sponsor- luk anlaşmaları imzalayabiliyor ve buradan kulübün gelirlerine çok olumlu katkılar sağlayabiliyorsunuz. Yine, bu kapsamda oyuncularla yaptığınız sözleşmelere bağlı olarak sponsorluk anlaşmalarından % 50’ye varan oranlarda kulübe gelir yaratma olanağınız olabiliyor. Tıpkı Ronaldo’da, Ronaldinho’da, Beckham’da olduğu gibi… Bu futbolcuların imaj haklarının %o 50’si kulübe gidiyor. Çok önemli rakamlar bunlar.

 

Futbol kulüplerinin bir stratejisidir transfer. Transferi ne için ne yaptığınıza bakarsınız… Transfer sadece sportif performans için yapılmaz. Elit kulüpler arasında yer almak istiyorsanız yıldız futbolcu transferi yaparsınız. Tabii ki sportif performans baz alınır, sportif performans olmadan bir transfer yapmanın bir anlamı yok. O zaman Katar örnek verilebilir. Transfer yaptıktan sonra da tabii ki yıldızlardan da performans beklenir.

 

Galatasaray’ın transferleri sportif anlamda doğru gibi görünüyor. Şimdi bunun parasal boyutuna baktığınız zaman tabii, çok da rahat olmayan, gelir gider dengesinde problemler yaşayan bir Galatasaray ile karşı karşıyasınız. Sadece Galatasaray değil, diğer kulüplerimizde de aynı problem var. Yıl bazında baktığınızda bu rakamlar çok büyük rakamlar, ama tek yılda ödenecek rakamlar değil.  Yıllara sari, yani gelecek yıllara bölünmüş giderler. O yüzden Galatasaray’ın bu seneki giderlerine bakmak lazım. Galatasaray herhalde bir fayda maliyet analizi yaptı. O yaptığı analizde faydasının maliyetinden daha büyük olduğunu, Sneijder veya Drogba sayesinde daha fazla gelire ulaşacağını, getirecekleri sportif katkıyla daha fazla gelir elde edeceğini düşündü. Bu bakış açısıyla ve yıllık bazda bakıldığında, anladığım kadarıyla sponsor da bulundu ve kulüp kendi finansal bütçesini oluşturdu. Bütçe müsaitse ve eğer Galatasaray bunu etkin kullanır, yoluna devam eder ve sportif performanstan kopmazsa transferler doğru demektir. Çünkü gelirin sürekliliğinin yanı sıra Galatasaray gibi bütün önemli Avrupa kulüpleri, Şampiyonlar Ligi’nde vitrinde olmak istiyor. Galatasaray Avrupa’nın o elit kulüpleri arasına katılmak istiyor ve bu transferler bu yüzden gerekebilir.  Futbolda çok düşük maliyetlere bir takım kurayım, bütün kupaları alayım diye bir şey yok, öyle bir dünya yok. Yani bir maliyet minimizasyonuna gidemezsiniz. Endüstriyel futbol buna izin vermez.  Topu kuralına göre oynayacaksınız. Önemli futbolcular, önemli transferler, önemli teknik adamlar getirmek zorundasınız. Çünkü diğer taraftan işin bir de medya boyutu var. İşte Drogba’yı getirdiniz tüm dünyaya haber oldunuz. Herkes Galatasaray’ın ismini duydu. Tüm bunlar, kulübün marka tanınırlığını artırmanın yollarından birisi olarak değerlendirilebilir.

 

 

 

F. BAHÇE'NİN YILLIK TAKIM MALİYETİ G. SARAY'IN ÜSTÜNDE

dort-buyuklerin-geliri-5Ara transferde G. Saray çok öne çıktı ama Beşiktaş ve F. Bahçe’nin de transferleri söz konusu oldu. Bu kulüpleri karşılaştırdığınızda hangi kulübün daha dengeli bir mali yapısı olduğunu söyleyebilirsiniz?

 

Her 3 kulübünde finansal anlamda bilançolarının çok dengeli olmadığını söyleyebiliriz. Çok dengeli bilançoları olan kulüplerin de şampiyonluk gibi vizyonları yok. Parası olanlar var ama onların da paralarını Süper Lig’de şampiyonluk hedefi için veya Avrupa’da Şampiyonlar Ligi’nde başarıya yönelik herhangi bir atılım içinde kullanmaya niyeti yok. Ama bu kulüpleri sadece spor kulübü olarak düşünmeyin. Bu kulüplerin çeşitli amatör branşları da var. Toplam gelirlerin belirli bir kısmı bu amatör branşlara gidiyor. Bunlar geri dönmeyen paralar. Aslında ‘finansal fair play’ ile UEFA, futboldan elde edilen gelirlerin futbol dışı branşlara aktarılmasının önünü kesmek istiyor. Bugüne kadar futbol kulüplerinin önemli borçlanma sebeplerinden bir tanesi de bu amatör branşlara harcadıkları paralar.

 

Baktığımız zaman, Trabzon’u da eklersek, 4 kulübümüzün toplam borçları 2012/13 finansal verilerine göre 1 milyar dolara ulaşmış vaziyette.  Bu 4 kulübün toplam gelirleri ise 1 milyar TL’ye ulaşmıyor.  Dolayısıyla gelirler ve giderler arasında önemli bir fark var. Bu da zaman içerisinde kulüplere finansal baskı yapıyor. 2012/13’ün finansal verilerine göre dört takımın faaliyet yani operasyonel zararları toplamı 85 Milyon TL’na ulaşmış durumda. Yıllık birikimli zarar toplamları ise 150 Milyon Liraya ulaşıyor. Aynı verilere göre dört kulübümüzün toplam öz kaynak açıkları yaklaşık 240 milyon lira civarında. Yani ilk etapta bu kulüplerimizin bu öz kaynak açığını giderecek 240 Milyon TL’nı kulübe sermaye olarak koymaları gerekiyor.  Bu finansal baskıyı eğer göğüsleyemezseniz, bu sefer sizin sportif rekabetinizi olumsuz etkiliyor. Bir süre sonra transfer yapamıyorsunuz, iyi oyuncu getiremiyorsunuz.  Oyuncuların parasını ödeyemediğiniz için performans düşmeye başlıyor. O zaman bunu dengeli götürmek lazım. Ben aslında kulüplerimizin 2014-2015 ‘finansal fair play’ uygulamalarının yaklaşıyor olmasından dolayı biraz bilançolarını düzenlemeye doğru gittiklerini düşünüyorum. Yani bütçelerini dengelemeye çalışıyorlar. Beşiktaş ‘FEDA’yı başlattı ki, finansal anlam da küçülmek istiyor. Galatasaray her ne kadar böyle transferler yapıyorsa da bütçesini, yani gelir ve giderlerini artırdı. Bu da stat sayesinde oldu. Fenerbahçe daha dengeli gidiyor gibi görünmekle beraber, bugün Fenerbahçe’nin takım değeri yaklaşık 145 milyon Euro’ya geldi. Yıllık takım değerlerine bakmak lazım. Takım değerlerine baktığınız zaman bu size çok önemli şeyler söyler. Takım giderlerine baktığınız zaman Fenerbahçe’nin yıllık takım maliyeti, Galatasaray’ın maliyetiyle başa baş veya üstünde görünüyor. Beşiktaş nispeten daha az. Böyle olunca kulüplerin sağlıklı bir mali yapılanma içinde olduğunu söyleyemeyiz. Sağlıklı mali yapı daha az finansal borç, daha fazla gelir, daha fazla sportif performans demektir.  Ama bu statların yapılması Fenerbahçe ve Galatasaray’ı orta ve uzun vadede ciddi ölçüde elit kulüpler arasına sokacak hamlelerden birisidir.

BEŞİKTAŞ'IN SPORTİF PERFORMANSI OLSAYDI DEMİRÖREN TARTIŞILMAYACAKTI

 

dort-buyuklerin-geliri-6

Geçtiğimiz hafta yapılan Beşiktaş Genel Kurulu’nda eski Başkan ve şimdiki TFF Başkanı Yıldırım Demirören dönemi ibra edilmedi.  Beşiktaş’ı UEFA kupalarına giremeyecek bir yönetime sokan Yıldırım Demirören’in Futbol Federasyonu’nun başında olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Valla her şey ortada, söyleyecek çok fazla bir şey yok. Bugün Beşiktaş’ın içinde bulunduğu durum malum. En son Genel Kurul’da Demirören dönemi ibra edilmedi. İlk defa da Yıldırım Demirören’de olmadı bu iş. Galatasaray’da da Adnan Polat ibra edilmedi. İbra edilmemek demek, arkasından bir takım yasal tasarruflar yolunun açılması demektir. İbra etmediğin zaman arkasından hesap sormak geliyor. Dolayısıyla Beşiktaş’ın bundan sonraki Genel Kurul’da izleyeceği yol çok önemli. Ne yapılacak? İbra edilmedi ama Yıldırım Demirören’den hesap mı sorulacak? Bu çok önemli. Eğer ibra etmediysen bunun arkasından gelen tasarruf, dava açmak ve hesap sormak vs. olmalı. Ama diğer yandan Demirören, bu kulübe 100 milyon TL’nin üzerinde para vermiş. Böyle de bir çelişki var. Bir yandan Beşiktaş’ın bu kadar borçlanmasının müsebbibi olarak gösterilirken, diğer taraftan kulübe 100 milyon TL veren bir başkandan bahsediyoruz. Yani bu çok sıradan bir olay değil, sıra dışı. Bu çok farklı bir şey.

 

Futbol Federasyonu’nun başında olmasıyla ilgili yorum yapmayacağım, şu an fiili başkan. Bir şey de görmedik, dolayısıyla mali anlamda yorum yapmak çok mantıklı olmaz. Bugün Beşiktaş’taki mali performansı sorgulanıyor.

 

Neden Yıldırım Demirören zamanında borçlar bu kadar büyüdü?

 

Eğer Yıldırım Demirören’in borçlandırdığı kulübün sportif performansı olsaydı, bugün bunlar gündeme gelmeyecekti.  Beşiktaş bugün Avrupa kupalarına gidiyor olsaydı, Türkiye’de şampiyon olsaydı, yine tartışılacak mıydı? Tartışılmayacaktı. Bu işler böyledir, başarılı olduğunuzda problem yoktur. Başarısız olduğunuzda hemen finansal boyut ön plana çıkıyor.

 

O nedenle; bir kere popülist olmamak lazım. Ama bizim bütün kulüp başkanlarımız popülist. Özellikle taraftarın yaklaşım tarzı kulüplerin yöneticilerinin davranış tarzını belirliyor. Yıldırım Demirören’in kendi ifadesi vardır; “ben tribünden geldim” diye. Adnan Polat da geçenlerde “ben tribünden geldim” dedi. Tribünden gelmek kötü bir şey değil. Ama ‘tribünlerden geldim’ deyip, popülist uygulamalara taviz vererek, daha sonra kulübü içinden çıkılmayacak bir yola çıkmış oluyorsunuz. Beşiktaş Fikret Orman’la beraber, yeni yapılanma ile birlikte bunların üzerinden gelecektir diye düşünüyorum.

 

Özellikle yeni stadı inşa ederlerse Beşiktaş’ın ciddi ölçüde hamle yapacağını, finansal anlamda gelirlerini önemli ölçüde artıracağını düşünüyorum. Ama burada farklı bir gerçek daha var. Ben 2006 yılında 3 büyük kulübün taraftarlarının kulüplerine yapmış oldukları harcamaları incelemiştim, buna göre Beşiktaş taraftarı kulübü için en az harcayan taraftardır. Nitekim Fikret Orman da, “kombineleri çıkarıyoruz, satamıyoruz” diye taraftarına sitem ediyor.  Fenerbahçe böyle değil. Fenerbahçe taraftarı bu bağlamda kulübüne en yüksek bütçeyi ayıran ve mali destek gücü en yüksek taraftar grubunu oluşturuyor. Ayrıca, yenilenen statlar ve modernleşen takımlarla birlikte taraftarın da kültürel düzeyi değişiyor. Bilinçlenme artıyor. Korsana ilgi azalıyor. Toplumsal destek artıyor. Sosyallik büyüyor. Adeta taraftar grupları sivil kitle örgütleri haline geliyor. Aynı şeyler Galatasaray’ın Seyrantepe’ye taşınmasıyla Galatasaray taraftarında da oluyor. Yeni kompakt ve katma değerli statlar aslında endüstriyel futbolun standart yükseltmesi anlamına geliyor. Taraftar da bunu görünce o da harcamalarında vites yükseltiyor, daha fazla harcamaya başlıyor. Kulübe marjinal katkısı artıyor. Galatasaray statla biraz daha kültürel değişime gitti, taraftar harcama yapmaya başladı. Beşiktaş’ın ise geçmişten gelen, çok fazla para harcamayan daha muhafazakâr bir taraftar yapısı var. Bu stat ile birlikte bu alışkanlıklar değişecek.  Beşiktaş’ın da toparlanacağını düşünüyorum.

 

Demirören’e Beşiktaş Kulübü dışında bir kişi ya da kurum dava açabilir mi?

 

Açabilir, niye açamasın ki? Dava açarsınız ama açacağınız davanın belgeleri, delilleri önemli. İsnat edilecek suçun niteliği önemli. Neye istinaden açacağınızı delilleriyle ortaya koymak zorundasınız. Sokakta yürürken de birisi sizin aleyhinize dava açılabilir. Ama bunu mahkeme önünde ispat etmekle yükümlüsünüz. Beşiktaş yönetimi, kongre üyeleri açar mı açmaz mı bilemiyorum ama hiçbir engel yok. Açılabilir.

ELİT KULÜP OLURSANIZ SPORTİF PERFORMANS OLMASA BİLE GELİR ÜRETİYORSUNUZ

 

dort-buyuklerin-geliri-7

Avrupa’da geçmiş yıllarda 50-100 milyon Euro aralığında transferlere çok sık rastlıyorduk. Ancak son yıllarda PSG’nin Arap sermayesi sayesinde yaptığı büyük transferlerin dışında geçtiğimiz sezon yapılan büyük transfer hatırlamıyoruz. Avrupa kulüplerinin transferde yavaşlamasına neden olan şey nedir?

 

Avrupa futbolunun toplam borcu en son açıklanan rakama göre yaklaşık 12,5 milyar Euro’ya ulaşıyor. Futbol kulüplerinin toplam geliri de yaklaşık 17 milyar Euro diyebiliriz. En borçlu liglerin başında Premier Lig geliyor, yaklaşık 4 milyar Euro borcu var. Onun arkasından La Liga geliyor, borcu 3 milyar Euro civarında. Baktığınız zaman 12,5 milyar Euro’luk borcun %56’sı iki ligden geliyor. Avrupa çok borçlu. Parasal gelirler artıyor ama giderler daha fazla artıyor. Yine artan gelirlere baktığınızda maç günü gelirlerinden daha çok sponsorluk gelirleri ve naklen yayın gelirlerinin arttığını görüyorsunuz. Naklen yayın gelirlerinin artması tıpkı ülkemizde olduğu gibi futbol kulüplerinin kendi dinamiklerinden para yaratamadığı anlamına gelmiyor. Bugün Süper Lig’e yayıncı kuruluşun yılda 450 milyon dolar gibi bir para vermesi, Türk futbolunun o kadar parasal gelir yaratabilecek bir kalite ortaya koyduğu anlamına gelmez. İhale yaptınız, iyi bir şekilde sattınız ama burada önemli olan kulüplerin toplam gelirleri içerisinde naklen yayın gelir payını aşağıya çekecek yeni gelir kalemleri yaratabilecek yeni stratejiler ortaya koyamadınız. Zaten Türk futbolunun iktisadi ve mali anlamda en büyük problemlerinden birisi bu. Belki de en başat sorunu bu. Günümüz futbolunda kulüplerin toplam gelirleri içinde naklen yayın gelirlerinin diğer gelirlere oranlarına bakmak lazım. Eğer kulüplerin toplam gelirleri içindeki  naklen yayın gelirleri  % 50 ve üzerindeyse, o zaman siz esas faaliyetlerinizden gelir yaratamıyorsunuz demektir. Yani logolu ürün satamıyorsunuz, maç günü gelirlerini artıramıyor, sponsor bulamıyorsunuz demektir ve göbeğinizden naklen gelir yayınlarına bağlı olduğunuz ortaya çıkar.  Anadolu kulüplerinin olduğu gibi… Yani toplam gelirlerinizin % 90’ı naklen yayın gelirlerine bağlıysa, yarın yayınca kuruluşun bir sıkıntısı olduğunda, bu gelirler olmadığında bu kulübün çarkını nasıl döndüreceksiniz? Baktığımız zaman Avrupa’da böyle bir şey söz konusu. Ama Avrupa’da 5 büyük lig zaten toplam futbol pastasının %67’sini üretiyor. Tabi onların dünya genelinde çok yaygın bir taraftar tabanı var. Daha geçenlerde yayınlanan bir habere göre tüm dünyada Manchester United’ın 400 milyona yakın taraftarı var. Bunlar çok önemli küresel kulüpler olduğu için çok büyük gelirleri var. Bu kulüplerin maddi performansları,- Avrupalılar onu becermiş- sportif performanstan bağımsız… Yani sportif performans ortaya koyamasanız bile gelir elde edebiliyorsunuz. Tıpkı Real Madrid örneğinde olduğu gibi. Real Madrid’in son 10 yılına bakın son Avrupa’da şampiyonluğu yoktur ama gelirler ölçeğinde dünyanın en büyük kulübü olmuştur.  512 milyon Euro ile Deloitte’un Money League sıralamasında ilk sıradadır. İşte elit kulüplerde böyle bir olay var. Yani elit kulüp olduğunuz zaman, bu çarkı iyi kullandığınız zaman sportif performans olmasa bile gelir elde edebiliyorsunuz.

 

Bu anlamda baktığım zaman Avrupa kulüplerinin iyi yönetilmediklerini, borçlarının gelirlerinden fazla olması nedeniyle uzun dönemde rekabet güçlerinin düşebileceğini görüyorum. Ama (İngiltere, İspanya, İtalya, Fransa ve Almanya’dan oluşan) 5 büyük ligin bir lobi sahibi olduğunu ve bu lobi sayesinde tekleseler de, yumruk alsalar da yere düşmeyeceklerine, korunup kollandıklarına inanıyorum.

 

Avrupa’da da spor yöneticilerinin durumu bizdekinden farklı değil diyebilir miyiz?

 

Aynı hiç farkları yok.  Eski başkan Laporta Barcelona’dan gitti, Sandro Rosell geldi. Rosell, ertesi gün yaptığı açıklamada kulübün çok sıcak 50 milyon Euro’ya ihtiyacı olduğunu, futbol kulübünün muhasebe kayıtlarında bir takım hileler ile muhasebe yanlışlıklarının olduğunu söyledi. Savcılığa gitti ve savcılık soruşturma başlattı. Yani Mavi Fil hareketinin başlatıcısı ve Barcelona’yı bugüne getiren Başkan Laporta hakkında dava açıldı ve yargılama devam ediyor.

 

1992 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası, Şampiyonlar Ligi’ne dönüştüğü zaman bu kupayı ilk alan takım olan Olimpik Marsilya Başkanı Bernard Tapie’nin şike yaptığı, bir takım rüşvet olaylarına karıştığı ortaya çıkınca şampiyonluğu elinde alındı. Olimpik Marsilya Lig 1’den Lig 2’ye düşürüldü. Yani Avrupa’ya baktığımız zaman da kulüp yönetimlerinin çok doğru olduğunu söyleyemem. İngiliz kulüplerinin de çok iyi yönetildiğini söyleyemem. Ülkemizde de aynı şey devam ediyor.

BAHİS OYUNLARI FUTBOLU SARAN BİR KANSER

 

dort-buyuklerin-geliri-8Futbolun bahis oyunlarında giderek daha çok yer alması kulüplerimizi nasıl etkiledi? Türkiye’de geçtiğimiz yıl yaşanan şike skandalının bahis olaylarıyla bir ilgisi var mı?

 

Türkiye’de biraz daha farklı. Bahis oyunlarına ben bahis ekonomisi diyorum. Bahis ekonomisi futbolun sırtından beslenen bir asalak bir sektör, futbolu saran bir kanser... Futboldan nemalanmasına karşın, futbola dönmeyen bir paradan bahsediyoruz. Burada asıl faktör futbol kulüpleri ve futbolcular, bunların sırtından çok büyük rakamlar dönüyor. İşin enteresan tarafı bahis sektörünün gelişmesi futbolun orta ve uzun vadede sağlığını tehdit eder duruma geliyor olması. Futbolu tehdit eden birtakım anti-futbol unsurlar var. Bunlar teşvik, şike, rüşvet, şiddet ve bahistir.

 

Bahis öyle enteresan bir olaydır ki, bahis oynayan bir futbolcu kendi kulübünün aleyhine bile bir kupon yapabiliyor. Nitekim bunun örneğini geçmişte bir milli futbolcumuzun yaptığı ortaya çıktı. Kendi kulübünün aleyhine kupon hazırladığı ortaya çıktıktan sonra hakkında dava açıldı. Şimdi Rus liginde oynuyor.

 

Bahis, futbolun içini kemiren bir kurt,  futbolu eritiyor. Bunun önüne geçmek lazım. Teknoloji ilerliyor ve futbol parasallaştı. Parasallaştığı zaman bahis olayı da kendiliğinde gündeme geliyor. Bunları kontrol altına almak ve mutlaka vergi almak lazım. Çok sıkı bir kontrol olması gerekiyor. Bahisin önüne geçme şansınız yok. İki insan da durdukları yerde kendi başlarına bahis oynayabilir. Kimsenin başına polis dikemezsiniz. Yasal düzenleme adı altında bir gelir yaratırsınız, bu gelirden de spor kulüplerine önemli bir gelir aktarırsınız. Bugün ‘iddaa’dan da spor kulüplerine aktarılan gelir son derece düşük. O yüzden bahisi önleyemeyeceğimiz, engelleyemeyeceğimiz ama kontrol altına alabileceğimiz bir gelişme olarak görüyorum.  Futbolun parasallaşması ve ticarileşmesi doğal olarak bu tür anti-futbol unsurların gelişmesine izin verdi. Çünkü ortada bir pasta var ve bu pastadan pay almak isteyen bir takım unsurlar var. Bu unsurların kontrolünü, takibini iyi yaparsanız, futbolun sağlık ve bağışıklık düzenini bozmasına izin vermezsiniz.

 

Bir de şike olayı var. Bahis ve şike, bunlar birbirinden ayrılmayan siyam ikizi. Bahis varsa mutlaka bir şekilde şikeye de yol açabilir. Şike bizim ülkemizde Avrupa’dan farklı bir dinamikle ortaya çıktı. Avrupa’da bundan 3-4 yıl önce Bochum savcılığının başlattığı şike soruşturmasının temeli bahise dayanırken -ki bizim ülkemize kadar uzandı-, 3 Temmuz’da ülkemizde yaşanan olay bahis olayı değildi, daha farklıydı.  Dinamikler farklı ama sonuçta işin adı maçın sonucunu fikse etmeye gidiyor. Bu da bir anti-futbol unsuru. Bu anlamda baktığımız zaman çeşitli saikleri var, ülkemizde başka, Avrupa’da başka, diğer ülkelerde başka şekilde.

 

Türkiye’deki şike olaylarını araştıran Talip Doğan Karlıbel’le yaptığım bir röportajda geçtiğimiz yıl Türkiye’de şike yapıldığı iddia edilen maçların da bahis mafyasıyla ilgisi olabileceğini söylemişti. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?

 

2009 yılında OECD ‘futbol aracılığı ile para mı aklanıyor’ konulu bir rapor hazırladı. Biz www.futbolekonomik.com’da da bu raporu yayınladık. O raporda yer aldığı şekliyle futbolun belini kıran, sağlık düzenini tehdit eden ve bağışıklık sistemini çökerten gelişmelerin başında özellikle bahis olayları gelir. Bahis olaylarının arka planına baktığınız zaman kriminaldir, polisiye ve adliye olaylarıdır. Ben o yönlerini bilmiyorum ama Declan Hill’in Şike kitabında okuduğumuza göre dünyanın her yerinde bu şikeler yapılıyor. Arkasında çok önemli organize suç örgütleri var. Bu organize suç örgütlerinin ortaya çıkması tabi ki adli soruşturma ile ortaya çıkacak. Benim bu konuda çok fazla yorum yapma şansım yok. Böyle bir örgütlenme olduğunu bende gazetelerden okuyorum ve duyuyorum. Ama bahis sektörünün yıllık cirosunun 95 milyar dolar olduğu söyleniyor. Çok önemli bir para. Bahisin arkasından şike geliyorsa, maçın sonucunu değiştiriyorsunuz, teknik adamı ama en önemlisi saha içinde oyuncuyu manipüle ediyorsunuz demektir. Bu da tabii büyük bir organizasyonla olabilir diye düşünüyorum. Şike o yüzden örgütlü suç kapsamında değerlendiriliyor ve o yüzden ceza hukukunda yer aldı. Sadece idari olarak mücadele etme şansızın yok.  Adli olarak mücadele etmeniz gerekir.

ARTIK FUTBOL KULÜPLERİ SADECE SPORTİF BİR ORGANİZASYON DEĞİL

 

Türkiye’de futbol kulüpleri şirketleşse dahi tam anlamıyla profesyonel bir mantıkla yönetilmiyor. Spor kulüplerine bu anlamda çeki düzen vermek için neler yapmak gerekiyor?

 

Futbol kulüpleri yönetilmiyor dersek daha doğru olur. Günümüzde artık futbol kulüpleri sadece sportif bir organizasyon değil. Yıllık gelirleri, Real Madrid örneğinde olduğu gibi, 512 milyon Euro’ya çıkan kulüpler var. Ülkemizde Galatasaray’ın 95, 5 milyon Euro geliri var ve Deloitte’ın Money League sıralamasında 30. sırada.  Bence gelecek sene Money League’e girebilir.  100 milyon Euro’nun üzerinde olan örgütler artık aynı zamanda ekonomik örgütlerdir. Bunlar ciddi parasal gelir yaratıyor. Düşünebiliyor musunuz? İş sağlıyor, istihdam sağlıyor, gelir yaratıyor, işletme haline gelmiş. Bu da futbolun parasallaşması demektir.

 

Futbol artık eskiden olduğu gibi konvansiyonel, klasik yöntemlerle yönetilemez. Bugün bizde olduğu gibi dernek örgütlenmesiyle, sadece başkanın iki dudağı arasından çıkacak sözlerle kulüp yönetilirse o zaman her türlü hata yapılabilir. Çünkü futbol endüstriyel boyuta ulaştı. Futbol parasallaştı ve ticarileşti. Dolayısıyla bu işten anlayan profesyonel insanların yönetiminde olması lazım. Bu olmazsa olmaz. Bir kere her şeyden önce parasal gelirin arttığı yerde şeffaflığı sağlamanız lazım. Şeffaflığı sağlamazsanız her türlü suistimal olacağı gibi, her türlü spekülasyona olanak sağlarsınız. Bu yüzden kurumsal yönetim çok önemli. Futbol kulüplerinin parasal geliri artıyorsa, o zaman bizim de bu futbol kulüplerini 70 -80 model yöneticilerle yönetmememiz lazım.  Mantalite farklılaştı. Daha geçen hafta Aziz Yıldırım, “Biz futbol kulüplerini bakkal dükkânı gibi yönetmişiz” dedi. Yani bir yönetici olarak itiraf etti. Ben aslında bu itirafından dolayı kendisini kutlarım, özeleştiri yaptı. Bu kulüplerin yönetilemediğini gösteriyor. O zaman futbol kulüpleri tabii kurumsal yönetimi ve yönetişim modellerini, ister dernek, ister şirket statüsünde olsun egemen örgüt modeli haline getirmeleri gerekir. Şeffaflık olmalı… Paydaşlar dediğimiz bir kesim ortaya çıktı. Artık futbol kulüpleri borsaya açıldı. Futbol kulüplerinin hisse senedini alan insanlar aynı zamanda paydaştır, o kulübün ortağıdır. O kulübün Genel Kurul üyesi paydaşıdır. O kulübe katkı sağlayan, kombine bilet alan insan onun paydaşıdır. Bu insanların bilgilendirilmesi şeffaflığı gerektirir. Bu insanların çıkarları aynı zamanda kulübün çıkarlarıdır. O nedenle bu çıkarların ortak bir payda da korunması gerekir. O yüzden kulüplerin hesap verilebilir, denetlenebilir olması lazım. Muhasebe kayıtlarını uluslararası finansal raporlama sistemine göre oluşturması lazım. Bunların bağımsız bir dış denetim şirketi tarafından denetlenmesi gerekir ki, futbol kulüpleri gitmesi gereken yerlere gitsinler. Bunları yapmazsanız 180 derce zıt yöne gidersiniz ve duvara toslarsınız. 2014-2015 yılından itibaren uygulamaya girecek ‘finansal fair play’ nedeniyle futbol kulüpleri kendilerine çok hızlı şekilde çeki düzen vermek zorunda. Çeki düzen vermeyen kulüpler de zaten UEFA’nın organizasyonlarına iştirak edemeyecek.


dort-buyuklerin-geliri-9
YILDIZ ZANAATKAR OYUNCULARIN YERİNİ ARTIK TAKIM OYUNU ALDI

 

Futbolun endüstriyelleşmesi futbolu olumsuz mu etkiliyor?

 

Şüphesiz ki, futbol bugün artık çok önemli bir endüstri haline geldi. Dışsal etkileriyle birlikte yeryüzünde yaklaşık 200 Milyar Dolara yakın gelir yaratıyor. Çok önemli istihdam yaratıyor, ekonomiye çok önemli katkılar sağlıyor. Futbol parasallaştıkça doğal olarak futbolun da aktörleri değişiyor. Futbol statları, futbolcular, yöneticiler, futbol topu ve en önemlisi futbol taraftarı değişiyor. Taraftar bu anlamda desteklediği kulübüne yılık önemli katkılar sağlayan, bütçe ayıran tüketici taraftara dönüştü. Kulüplerin bir nevi müşterisi oldu. Tüketim eğilimleri değişti. Endüstriyel aşamaya geçişle konfor arttı. Daha kaliteli ve keyifli ortamlarda statlarda veya evlerde televizyonlarımızın başlarında maçlar izler hale geldik.  Teknoloji futbolu, futbol da endüstrileşmeyle televizyonu ve teknolojiyi etkiler hale geldi. Aslında endüstriyelleşme yüksek standart, yüksek kalite, artan konfor ve yaygın tüketim anlamına geliyor. Endüstriyel futbol bu anlamda futbolu olumlu etkiledi. Sahalar ipek halı gibi çimlerle bezendi, statlarda konfor arttı. Bu nedenle koltuk başına katma değer arttı. Futbol daha hızlı oynanmaya başladı. Futbolcular artık daha fazla koşuyorlar. Eskinin yıldız zenaatkar oyuncularının yerini artık takım oyunu aldı. Topun kalitesi arttı. Artık akılı toplarla maçlar oynanıyor. Kısacası, tüm bunlar bizi ve futbolu etkileyen olumlu gelişmeler ne var ki, endüstriyelleşmenin gelişmesiyle çevre nasıl kirlenmeye başlamışsa, futbol da yavaş yavaş kirlenmeye ve masumiyetini yitirmeye başladı. Yıllık yaratılan devasa gelirler ve her geçen sene artan parasal pasta futbola, futbol dışındaki unsurların ilgisini artırdı. Başta bahis, teşvik, şike, rüşvet gibi anti futbol unsurlarının futbola yoğun saldırıları olmaya başladı. Futbol ise kendisini koruyamayacak kadar güzel ve masum bir spor. İşte bu olumsuzluklar futbolun bağışıklık sistemini bir kanser gibi çökertmeye çalışıyor. UEFA, FIFA bu anlamda bazı önlemler almaya çalışsa da ne yazık ki, yine de bazı sorunların önüne geçemiyorlar.

"Futbolun küreselleşmesi, güzel oyun futbolu bitiriyor mu?" kitabının yazarı John Samuels'e göre: "Futbolda iki türlü güç vardır. Bunlardan birisi halkın, insanın gücü, diğeri ise paranın gücüdür. Ne yazık ki, günümüzde paranın gücü futbola egemen hale geldi" Dolayısıyla, paranın gücü insan gücünü yani halkın gücü ve yönetimini denetim altına aldı. Futbolun günümüzde bir işe dönüşmesi, parasal olanakların giderek artması, özellikle başta elit kulüpler olmak üzere futbol kulüplerinin başarılı ve istikrarlı bir şekilde büyümeye yönelmelerine neden oldu. İşte bu durum futbolun sitrüktürel yapısında zaten var olan risklerin de kulüpleri tehdit etmesine ve ortaya çıkmasına ortam sağladı.

 

Futbolun ticarileşmesi ve giderek endüstriyelleşmesi büyüyen pastanın paylaşımında önemli sorunlara yol açıyor. Bugün artık günümüzde kulüpler sahip oldukları gelirler bakımından birer önemli işletmeler haline geldiler.  Günümüzde futbol kulüplerinin gelirleri 100 milyon euroları aşıyor. Bu bağlamda 2011-12 Sezonu'nda Avrupa'nın en fazla gelir elde eden kulübü 512,6 milyon euroluk geliriyle Real Madrid. Real Madrid'i 483 milyon Euro’luk geliriyle Barcelona izliyor. Forbes’a göre 1.8 Milyar Dolar piyasa değeriyle ilk sırada yer alan Manchester United ise 368,4 Milyon Euroluk geliriyle üçüncü sırada yer alıyor.

 

Tüm bunlara karşın yine de futbol güzeldir ve güzel kalmaya devam etmesi için biz futbol severlerin toplumsal sorumluluk bazında futbola sahip çıkmamız ve onu futbol dışı unsurlardan koruyacak duruşlar sergilememiz gerekiyor.

 

TÜRK FUTBOLU GELECEK 20 YILDA DÜNYA FUTBOLUNA DAMGA VURABİLİR

 

Genel olarak Türk futbolunun ne tür sorunları var?

1990’lardan sonra giderek parasallaşıp ticarileşen ve bunun sonucunda da endüstriyel bir karaktere bürünen futbol doğal olarak Türk futbolunda da yapısal dönüşümlere yol açtı. Bu, doğal olarak bazı sorunları da zaman içinde beraberinde getirdi.  Bu sorunları ana başlıklarıyla ele alırsak; 
- Kontrolsüz Transfer/Personel Harcamaları,
- Yetersiz Kulüp Tesisleri,
- Kulüplerin Artan Borçları,
- Stadyumlarımızın Eksiklikleri,
- Kurumsal Yönetim Yetersizliği,
- Sportif Altyapıların Eksiklikleri,
- Yanlış Şirketleşme ve halka arzın yarattığı sorunlar,
- Naklen yayın gelirleri dışında Gelir çeşitlendirmesinde ve ekstra gelir yaratımındaki yetersizlikler,
- Örgütlenme Sorunları (Yetersiz Kalan Dernekler Kanunu) Türk futbolunu son yirmi yılda çok önemli darboğazlara getirdi. Bu sorunları aşabilmenin yolu, kulüplerimizin öncelikle kurumsal yönetimi, mevcut kulüp yapılarına egemen örgüt modeli haline getirmelerinden geçiyor. Bu bağlamda; kulüplerimizin kısa vadeli günü kurtarmaya yönelik yönetsel anlayış yerine uzun vadeli kalıcı plan ve stratejiler oluşturdukları yönetsel yapılara yönlenmeliler.  Tüm bunları yaparken de özelikle göbeğinden naklen yayın gelirlerine bağlı bir iktisadi ve mali yapı yerine, daha farklı gelirlerin de yaratılabileceği bir yapı oluşturulmalıdır.

 

Son olarak, Türk futbolunun geleceği hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Türk futbolu gelecek 20 yılda Avrupa ve Dünya futboluna damga vurabilecek bir potansiyele ve yetenek havuzuna sahip bir lig. Çok esnek ve hızlı kararlar alabilen bir örgütsel yapımız var. Parasal gelir yaratabiliyoruz ve bu sayede rekabetçi dengemizi daha da yükseltebiliriz. Sahip olduğumuz lokasyon, demografik üstünlüğümüz, parasal gelir yaratabilme gücümüz, makro ekonomik gelişimimiz, kurumsal bazlı yönetsel anlayışla birleştiğinde ben Türk futbolunun gerek kulüpler bazında, gerekse milli takımlar nezdinde Avrupa’nın elit futbol ülkeleri arasına gireceğine inanıyorum. Futbolumuzun kalitesini ve rekabet gücünü artırabildiğimiz oranda, Türk futbolunun da reytingi ve marka değeri daha da yükselecektir. Bu sayede Türk futbolu iktisadi, mali ve sportif anlamda Avrupa ve Dünya futbolundan hak ettiği payı alabilecektir.

 

Tuğrul Akşar Kimdir?

Finans sektöründe yönetici olan Tuğrul Akşar, yazdığı kitaplarla futbol dünyasının tanıdığı bir isim haline geldi. 2005’te Endüstriyel Futbol kitabını yayımlayan Akşar, 2006’da Doç. Dr. Kutlu Merih ile birlikte Futbol Ekonomisi ve 2008’de Futbol Yönetimi isimli kitapları yazdı. 2010’da son kitabı Futbolun Ekonomi Politiği yayınlandı.  2013 Mart’ında da yeni futbol kitabı, “Krizdeki Futbol” yayınlanacak. Doç.Dr. Kutlu Merih ile birlikte 2005’te Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’ni kuran Akşar,halen  www.futbolekonomi.com internet sitesi ve Dünya Gazetesi’nde futbol ekonomisine dair makalelerini yazıyor. Tuğrul Akşar, aynı zamanda hobi olarak fotoğraf çekmeyi de sürdürüyor.

 
Didier Drogba: Bir Futbolcudan Daha Ötesi

drogba-hem-atti-hem-attirdi-4337900_8945_300

Tuğrul Akşar/18 Şubat 2013 Didier Drogba fiziksel gücünü hızı, hırsı ve isabetli gol vuruşlarıyla birleştiren, saha içi liderliğiyle takımını morallendirip motive eden ve sonuca götüren bir futbolcu değil sadece.

Devamını oku...
 
Pep Guardiola Bayern'de Ne yapar? Ne Yapamaz?
Tuğrul Akşar- 28 Ocak 2013 Barcelona'ya tarihinin en başarılı dönemini yaşatan ve alınmadık kupa bırakmayan, "tiki-taka" futbolunun Barcelona'daki kuramcısı ve uygulayıcısı Pep Guardiola, bildiğimiz üzere geçen sene Barcelona'yı bırakmış ve dinlenmeye çekilmişti.
Devamını oku...
 
Inter Sneijder'den Neden Kurtulmak İstiyor?

Tuğrul Akşar/20 Ocak 2013 Son on beş gündür Interli oyuncu Wesley Sneijder'in transferi sadece ülkemizde değil, aynı zamanda  yurt dışında da büyük bir ilgi konusu olmaya devam ediyor.


Söz konusu oyuncunun transfer maliyeti gerçekten dudak uçuklatacak kadar yüksek. Galatasaray'ın bu oyuncuya önerdiği tutar, üç yıl için otuz milyon Euro'ya kadar yükseliyor.

 

Oysa, Inter'in Senijder'den kurtulma nedeni de tam olarak bu...Inter'in yıldiz oyuncunun yıllık maliyetlerinde "feda"da bulunmasını talep etmesine karşın, Sneijder'in yıllık ücretlerinde bir "özveride" bulunmaması, ipleri kopartma noktasına getirdi ve Sneijder gözden çıkartıldı.

 

Sneijder Üç Aydır Maçlara Çıkmıyor!

 

Galatasaray’ın almaya çalıştığı 28 yaşındaki Hollandalı oyun kurucu üç ayı aşkın süredir Inter’de herhangi bir resmi maça çıkmadı. Transferde bir çok söylenti olmasına karşın, Galatasaray’ın dışında Avrupa'nın büyük kulüpleri Sneijder'in transferine ilişkin Inter’e ciddi bir teklif götürmediler.  Aslında burada yaşanılan Sneijder’in oyuncu kalitesinden daha çok, el yakan yıllık maliyetiydi.

 

Daha 18 ay öncesine kadar yere göğe sığdırılamayan bu oyuncu, gerçekten de dünyanın en iyi 10 numaralarından birisi…Arkadaşlarının ifadesine göre Sneijder, idmanlarda en yüksek performansı koyan oyunculardan birisi…

 

Sorun Sneijder'in Maliyeti...

 

Sneijder'ın yüksek ücret talebi, UEFA kuralları uyarınca İnter Milan'ın ortaya koyduğu "denk muhasebe kararlılığı" ile ters düşüyor.

 

Filmin başına, Ağustos 2010'a geri dönelim isterseniz.

 

O günler, Hollandalı futbolcunun oyun kurucu olarak dünyada bir numara olduğu günler. Sneijder'li Hollanda 2010'da Dünya Kupası finaline çıkıyor; Mourinho yönetimindeki kulübü de Serie A, Kupa ve Şampiyonlar Ligi'nde eşi görülmemiş bir "üçlü şampiyonluk" elde ediyordu.

İnter, bütün bu başarıların ardından Sneijder'a  5 yıllık, sezonu 6 milyon eurodan ve 1 milyon euro da yıllık prim içeren özel bir sözleşme önerdi. Inter bu öneriyi yaptı ama kulüp bir sure sonra bu cömertliğinden pişman oldu.  

 

Tabi ki bu pişmanlıkta, futbolcunun sakatlıkları ve 2010'daki form zirvesine ulaşamamasının da önemli etkisi oldu. Oyuncuya ödenen yüksek maliyete karşın, beklenen form grafiğinin arzu edilen seviyeden uzak kalması, Inter’in, yaklaşan Finansal Fair Play uygulamalarının getirdiği zorunluluğun da etkisiyle, kulübü ister istemez maliyet tasarrufuna yöneltti. Aksi halde, Inter’in  Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmesi gelecek sezon hayal olabilirdi.

 

"Bütçe önlemleri"

 

Finansal Fair Play kurallarına uyum sağlayabilmek için başta Samuel Eto'o, Maicon ve Julio Cesar gibi yüksek ücret alan oyuncularını elden çıkarmayı başaran İnter, bu oyuncuların dışında en büyük mali yükü oluşturan oyuncuyu, yani Sneijder’i göndermek  için kesin ve etkili bir adım atma ihtiyacı içinde olduğunu, bizzat İnter'in sportif direktörü Marco Branca ifade etti.

 

İnter'in sportif direktörü Marco Branca kasım ayında masaya oturduğu Sneijder'ı maaşını 1,6 milyon sterlin düşürmeyi, prim ödemelerinde de yıl bazında yüzde 50'lik bir kesinti yapmayı kabul etmeye zorladı. Ancak, Sneijder bu teklifi kabul etmeyince, Sneijder’e kulübenin yolunu göründü.

 

Diğer taraftan bu kadar değerli oyuncuyu Inter serbest de bırakmak istemiyor. Sneijder'in taliplisinin çok olacağı beklentisi içerisinde olan Inter, bu oyuncunun bonservisini  12 milyon sterlin olarak belirlemiş durumda. Bu tutarın üzerine eklenmesi gereken maaş ödemelerini de unutmamak gerekiyor. Hal böyle olunca Sneijder’in taliplileri ne yazık ki, çok da fazla değil.

 

Aslında UEFA Finansal Fair Play uygulamasının en olumsuz etkileyeceği kulüplerin başında Inter geliyor. Bu nedenle Inter cidi bir  Cost Cutting’e yani, maliyet tasarrufuna yönelmek durumunda. Gelin isterseniz, bu duruma kısaca bir göz atalım ve Sneijder’i, Inter’in satıp satmaması gerektiğine birlikte karar verelim.

 

Inter’de Yıllık Oyuncu Ücretleri 150 Milyon Euro’ya Ulaşıyor 

 

Avrupa Para Ligi’nin En Zengin Kulüplerinden Inter yıllık 211,4 Milyon Euro gelir elde ediyor. Deloitte’un Para Ligi’nde sekizinci sırada bulunan Inter’in parasal gelirleri bir önceki yıla göre yüzde yedi azalmış durumda. Azalan gelirler doğal olarak maliyetlerin de gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Bu bağlamda nitekim, Inter son iki yıl içinde yukarıda da belirttiğimiz yüksek maaş alan önemli oyuncularını elden çıkartıp takımın yılık ücret giderlerini yaklaşık yüzde 24 azaltarak, 190 Milyon Euro’dan 145 Milyon Euro’ya indirmeyi başardı. 2010-11 itibariyle toplam ücret ve maaşların toplam gelirlere oranı %105’ten, %90’a indi. Bu oran 2011-12 itibariyle %69’a gerilemiş durumda. UEFA’nın tavsiyet ettiği %70’ye yakın bir oran…

 

İtalyan Serie-A’daki kulüplerin yılık ücretlerinin gelirlerine oranları aşağıdaki tabloyla sizlerle paylaşılıyor.

 

 image11001

 

Son Onbeş Yılda Inter Transferden 370,5 Milyon Euro Zarar Etti

Son on beş yıldır kulübün başkanlığını yapan Moratti, bu süreçte transfere toplam 820,5 Milyon Euro harcamış ve karşılığında oyuncu satımından 450 Milyon Euro gelir elde etmiş. Ancak onbeş yılın bilançosuna bakıldığında Inter net olarak  370,5 Milyon Euro transfer açığı vermiş, yani zarar etmiş durumda. Bu zararın azalmasında özellikle son iki yıldır transferlerde frene basılmasının etkisi aşağıdaki tablodan da net olarak görülüyor.

 image11002

 

Inter Net Pasif Açığı Veriyor!

 

Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere, Inter 2010-11 finansallarına göre 24,2 Milyon Euro pasif açığı veren bir kulüp. Yani, Inter’in sahip olduğu varlıkları ve takımın değeri,  kulübün mevcut borç ve yükümlülüklerini karşılamakta yetersiz kalıyor. Kulüp bu açığı giderebilmek için minimum 24,2 milyon Euro daha kulübe öz kaynak koymak durumunda ya da bazı yükümlülüklerinden kurtulmak zorunda.

 

Bir yandan düşen gelirler, diğer yandan artan ücret ve maaş maliyetleri ile diğer taraftan devam eden geçmiş yılların zararları ve bu tüm bunların finansmanı, kulübün 2010-11 mali yılını 54 Milyon Euro zararla kapatmasına neden oldu. Oysa, Finansal Fair Play kurallarına göre Inter’ın yıllık zararı 2015-16 sezonuna kadar 45 milyon Euro’yu geçemez. (2015-16 sezonundan sonra maksimum Kabul edilebilir zarar tutarı ise 30 Milyon Euro olacağı için) Bu nedenle, Inter başabaş noktasını yakalamak amacıyla  9 Milyon Euro özkaynak koymak zorunda ya da maliyetlerini bu kadar aşağıya çekmek durumunda kalacak.

 

Son üç yılda Inter’in toplam zararının 310,3 Milyon Euro’ya ulaşması, başkan Moratti’yi harekete geçirdi ve Moratti  maliyetlerde bu nedenle kısıntıya gidilmesini istedi.

İtalyan kulüplerinin 2010-11 sezonun toplam zararları ise 285 milyon Euro olarak gerçekleşti.

 

 image11003

 

İnter'in açmazı

 

Sneijder'in menajeri İnter'e bir teklif götürmüş ve oyuncunun küçük bir ücret karşılığında serbest bırakılmasını istemişti ama kulüp de bu öneriyi reddetti. Böylece Sneijder’in sorununda Inter bir açmaza girdi.  

 

Ara transfer dönemi ocak ayı sonunda kapanıyor ve büyük ihtimalle kulüp taviz vermek zorunda kalacak.  Üstüne üstlük, ara transfer döneminde uzlaşma olmazsa kulüp Sneijder'i sezon sonunda serbest bırakmak zorunda kalabilir.

 

Hollandalı oyuncunun özel konuşmalarında İngiltere'ye gelmek istediği söylüyor.

Soren Lerby, Sneijder'in menajeri olarak Avrupa'nın en iyi futbolunun İngiltere'de oynandığını söylüyor ama oyuncunun esas olarak zirvede olan bir takımda oynamak istediğini belirtiyor.

 

Sonuç

 

Forbes’ın yapmış olduğu son araştırmaya göre piyasa değeri 338 Milyon Euro ile Dünyanın en değerli on ikinci kulübü olan, Deloitte’un Para Ligi’ne 211Milyon Euro’luk yılık gelirle sekizinci sıradan giren, Serie-A’da 18 şampiyonluğu bulunan, Şampiyonlar Ligi’ni 3 kez kazanma başarısı gösteren bir kulübün önündeki zorlu yılları görerek, buna şimdiden tedbir almaya çalışması gerçekten bizim için önemli bir ders.

 

Finansal büyüklük bakımından bizden fersah fersah önde bulunan bir takımın, gelecek yılları kazanmak adına, sahip olduğu en değerli oyuncularını elden çıkartma stratejisine yönelmesi, üzerinde düşünülmeyi gerektiriyor.

 

Bu bağlamda Galatasaray’ın Sneijder transferindeki ısrarcı yaklaşımını, kulübün sahip olduğu finansal durumu göz önüne getirildiğinde çok anlamlı bulmuyorum. Sneijder’in son yaptığı açıklamada, “herşey para değildir, henüz zamanım var. Aceleye getirmek istemiyorum” demesi de, bu transferin çok zor olacağını ortaya koyuyor. Belki, de bu transferin gerçekleşmemesi Galatasaray’ın ve Türk futbolunun hayrına olur.{jcomments on}

 

 

 
Süper Lig Özelleştirilebilir mi?

Tuğrul Akşar- 14 Ocak 2013  Süper Lig'in bugünkü koşullarda özelleştirilebilmesi için mutlaka çok ciddi çalışmalar yapılmalı ve doğru modellemeler oluşturulmalıdır.


Kulüplerin genel uzlaşmasına bağlı ve futbolun uzun vadede yararına olacak bir yapılanma içinde stratejiler oluşturulmalıdır. Aceleye getirilmemelidir. 

 
Son zamanlarda Süper Lig'in özelleştirilmesine ilişkin bazı tartışmalar gündeme geldi. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, Avrupa'da özelleştirilmiş bir futbol ligi bulunmuyor. Tam olarak benzemese bile Kuzey Amerikan sportif organizasyonlarından Ulusal Basketbol Ligi (NBA), Ulusal Futbol Ligi'nde (NFL) olduğu gibi sahipliğin bulunduğu sportif organizasyonlarını (ligleri) görüyoruz. Bu liglerde de tüzel kişi mülkiyet yerine, bireysel veya çok ortaklı mülkiyet yapısını görüyoruz. Ancak gerek bu organizasyonel yapı, gerekse bu liglerde rekabetin farklı örgütlenmiş olması (bu liglerde düşme ve yükselme bulunmuyor) ve ücret tavanı gibi uygulamalar nedeniyle, tamamen Avrupa futbolundan farklı özellik ve örgütlenmeye sahip olan Kuzey Avrupa tipi sportif örgütlenme modeli, Avrupa futboluna uygun görünmüyor.
Ancak, bu liglerde bile lig organizasyonunun özelleştirildiğini göremiyoruz.
 
Mülkiyet yapısının değişmesi demek
 
Özelleştirme kamusal mülkiyetin özel mülkiyete geçmesi anlamına geliyor. Yani, mülkiyetin yapısı değişiyor. Bu özelleştirilecek şirketin hisselerinin ya blok olarak ya da halka arz ile satılmasını ifade ediyor. Böylesi bir durumda özelleştirilecek şirkete ya da kuruma bir talep yaratmak gerekiyor. Talebin özel mülkiyet tarafından gelmesi esas olduğuna göre, özelleştirilecek şirketin mutlaka karlı olması gerekiyor ki, satılacak kuruma bir talep oluşsun.
 
Yıllık ciddi maliyetleri bulunan, toplamda finansal açık veren, kar etmeyen ve finansal olumsuzlukları bulunan bir futbol ligine/ bir kuruma alıcı bulmak çok da mümkün görünmüyor. Bu bağlamda dile getirecek olursak, salt geçen sene Digitürk'ün tüm Süper Lig kulüplerine ödediği naklen yayın bedeli 574 milyon TL'ye (yaklaşık 430 milyon dolar) ulaşıyor. Ve toplamda geçen sene Süper Lig önemli bir miktarda zarara da imza atmış durumda. 
 
Bu açıdan bakıldığında, Süper Lig'in özelleştirilmesi teorik olarak mümkün olmakla birlikte, kurulacak Süper Lig AŞ'nin hissesini herhangi bir özel şirket ya da kuruma veya mali yatırımcı satmak pratikte çok da mümkün görünmüyor.
 
tugrul_aksar-001.jpg
 
Süper Lig bugünkü değerini hak ediyor mu?
 
Satılacak ürünün/malın/ligin değeri, pazar değeri bir şekilde oluşur ancak, oluşacak bu değer, Süper Lig'in bugün yarattığı parasal değere ulaşır mı, burası da tartışmalı görünüyor. Çünkü Süper Lig'i satın alacak kurumun ödediği parayı çıkartabilmesi için lig maçlarını bir şekilde dışarıda ve içeride satıyor olması, orta veya uzun vadede ödediği parayı bu yatırımdan geri alıyor olabilmesi gerekiyor.
 
Reytingi olmayan, kalitesi düşük, rekabetçi dengesi büyükleri korumaya yönelik, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratamayan, devlet subvansiyonuyla ayakta duran, dışarıda pazarı olmayan, içeride pazarı devlet destekli oluşturulan bir ligi kim neden satın alsın ki? 
 
Olumsuzluğa neden olabilir mi?
 
Kulüplerimizin, sonuçta futbolumuzun gelirlerini artırabilmek amacıyla oluşturulması hedeflenen kulüp üst yapılanması konumundaki Süper Lig AŞ'yi, özelleştirme kapsamında, devlet satışa çıkarttığında bazı olumsuz olasılıklarla da karşılaşma ihtimalimiz bulunuyor.
 
1) Özelleştirme ile elde olunan tutarların milyar dolarlar mertebesine ulaşabileceğine pek olasılık veremiyorum. Olası bir özelleştirme de Süper Lig kulüplerine bugünden daha az bir gelir yaratılırsa, bu durum kulüplerimizi olumsuz etkileyebilecektir. 
 
2) Kuzey Amerika tipi sportif örgütlenme örneğinde çok sık yaşanan bir sorunla da karşı karşıya kalabiliriz. Bu örnekte de görüldüğü üzere, özelleştirilen Lig'de mülkiyeti elinde bulunduran sahip ile Süper Lig kulüpleri arasında olası bir finansal uzlaşmazlıkta Süper Lig A.Ş. sahibi lokavt ilan ederse veya Süper Lig kulüpleri greve giderse neler olacak?
 
3) Süper Lig AŞ'nin sahibi olacak kişi/kurum kulüplere istikrarlı bir şekilde gelecek yıllara ilişkin istikrarlı ve kalıcı gelir yaratabilecek ve bunu kulüplere dağıtabilecek mi? 
4) Böylesi bir yapılanma içinde Süper Lig AŞ sahibine ekstra bir avantaj devlet tarafından sağlanacak mı?
 
Şirketleşme çözüm mü?
 
Bu oluşum sürecinde kulüplerin şirketleştirilmesi bir çözüm olabilir, ancak iktisadi, mali ve sportif başarının garantisi olamaz. Çünkü bugün şirket şeklinde organize olup ta iflas edip küme düşen, tarih sahnesinden çekilmiş birçok örneğe tanık oluyoruz. Şirketleşmek kulüpleri daha fazla borca itiyor. Şirketleşen kulüpler otomatikman şirketler hukuku ve ticaret kanuna tabi oluyorlar ve vergisel konularda sorumlulukları alabildiğine artıyor. Dernek statüsündeki akçeli ve yasal bütün avantajlarını yitiriyorlar. Şirketleşen kulüpler doğal olarak üçüncü kişi ya da kurumlara finansal yükümlülüklerini yerine getiremediklerinde iflas ettirilebiliyorlar. Oysa dernek statüsünde ibra müessesi genel kurul üyelerinin ve yönetimin inisiyatifinde. Şirketlerde ise böylesi bir avantaj bulunmuyor. Bu nedenle şirketleşmek isteyen kulüplerin, bu isteklerini bir kez daha gözden geçirmelerinde yarar var. Ancak, bugünkü dernek yapılanmasıyla da yola devam edemeyiz. Çalıştırılmayan ibra müessesesi, başkanlık sultasıyla idare edilen iktisadi, finansal ve yönetsel yapı, devlet sübvansiyonuna bağlı mali yapılarla dernek olarak başarıya ulaşma şansımız bulunmuyor.
 
Sonuç
 
Ülkemizde Süper Lig'in yeniden yapılandırılması tarihsel bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Süper Lig kesinlikle fonksiyonel ve yönetsel olarak güçler ayrılığı ilkesine göre yeniden organize olmalı. Bu kapsamda kulüplerimizin mutlaka şirketleşmeleri gerekmemekle birlikte, kurumsal yönetimin tüm kulüplerimiz için bir zorunluluk haline getirilmesi ve kulüplerimizin başkanlık sultasından kurtarılması gerekiyor. 
 
Süper Lig'in bugünkü koşullarda özelleştirilebilmesi için mutlaka çok ciddi çalışmalar yapılmalı ve doğru modellemeler oluşturulmalıdır. Konu enine boyuna tartışılarak, kulüplerin genel uzlaşmasına bağlı ve futbolun uzun vadede yararına olacak bir yapılanma içinde stratejiler oluşturulmalıdır. Böylesi bir konuya yönelmek, aceleye getirilmemelidir. Her şeyden kulüplerimizin sağlıklı geleceklerini düşünmek durumundayız. Bu sebeple, önümüzdeki birkaç yıl içinde öncelikle tüm kulüplerimizde kurumsal yönetim ve yönetişimin egemen örgüt modeli haline getirilerek; şeffaf, hesap verebilir, denetlenebilir, paydaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getirebilen bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. Türk futbolunun kurtuluşu, kulüplerimizin yönetsel yetersizliklerinin giderilmesine, sağlıklı bir mali ve iktisadi yapıya süreç içinde ulaşılmasına bağlıdır. Aksi halde, bugünkü koşullarda Süper Lig AŞ oluşturulsa bile, adı olan, ama kendisi olmayan bir lig olacaktır.{jcomments on}
 
Süper Lig’den Bir Premier Lig Çıkar mı? (I)

Tuğrul Akşar- 31 Aralık 2012 Geçen haftanın gündeminde Süper Lig’in, İngiliz Premier Lig modelini baz alan bir yapılanmaya yöneleceğine ilişkin tartışmalar vardı.

Devamını oku...
 
Şampiyonlar Ligi’nden Zenginler Ligi’ne…

Tuğrul Akşar/24 Aralık 2012 Bildiğiniz üzere geçen hafta Şampiyonlar Ligi’nin grup sonrası eleme maçları için kuralar çekildi. İlk on altıya kalan takımlar bir sonraki aşama, yani çeyrek finale çıkabilmek için kora kor bir mücadele içinde olacaklar.

Devamını oku...
 
UEFA’dan kulüplere finansal fair play testi

Tuğrul Akşar- 4 Aralık 2012 UEFA Yönetim Kurulu kulüplerin finansal olarak daha sağlıklı bir mali yapıya sahip olmaları ve rekabeti ekonomik olarak daha eşit koşullarda sürdürebilmelerine olanak sağlamaya yönelik olarak, kulüpleri finansal ve iktisadi anlamda kontrol altına alabilmek amacıyla 2009 yılında Finansal Fair Play ve Sosyal Sorumluluk Komitesi'ni oluşturdu.

Devamını oku...
 
Bir Teknik Direktörden Daha Ötesi, Alex Ferguson

1q2ferguson

Tuğrul Akşar- 19 Kasım 2012 Futbol tarihinde Alex Ferguson'un dışında herhalde hakkında 20'ye yakın kitap yazılmış, Avrupa'nın üst düzey üst liglerinde oynayan bir takımda aralıksız 26 yıl teknik direktörlük yapmış bir başka teknik adam bulunmuyor.


Dile kolay...Tam 26 yıldır aynı takımı, aynı heyecan ve motivasyon çalıştırıyor. Geçmişi ile avunmuyor, hep geleceğe bakıyor. Oynadığı rakiplerinin güçlü güçsüz, büyük küçük olması onun için fark etmiyor. Her maça aynı ciddiyetle takımını hazırlıyor ve asla kaybetmeyi sevmiyor. Altyapıya önem veriyor ve Avrupa'nın en çok para eden futbolcularına daha genç yaştayken yatırım yapıp onları A takımına kazandırıyor ve iyi bir fiyat yakaladığında da, kimsenin gözünün yaşına bakmıyor satıyor. Bu sayede kulübe çok önemli gelir kazandırıyor. Bütün bunları yaparken de Manchester United'ı başarıdan başarıya koşturuyor. Sonuç odaklı. Aynı kentin takımlarından ve en büyük rakiplerinden Manchester City'i sportif ve iktisadi/mali anlamda geride bırakarak, Manchester United'ın bir dünya kulübü olmasında Alex Ferguson'un katkıları asla göz ardı edilemez. Alex Ferguson son yirmi yılda ulaştığı sportif başarılarla Premier Lig'i on iki kez, Şampiyonlar Ligi'ni iki kez kazanarak, Manchester United'ı açık ara İngiltere'nin en başarılı kulüplerinden birisi haline getirebilmiş bir teknik adam.

 

Alex Ferguson, mali anlamda da başarıyı ıskalamıyor. Nitekim finansal olarak Manchester United'ın son on yılda dokuz kez Dünyanın en değerli kulübü olmasında ve Deloitte'un onbeş yıldır düzenlediği Avrupa'nın en zengin 20 kulübü Para Ligi sıralamasında on iki senedir birinci sırada yer alabilmesinde şüphesiz ki Alex Ferguson'un çok büyük katkısı bulunuyor.

 

Alex Ferguson'un Manchester United ile sportif başarıları


- Premier Lig Şampiyonluğu (12): 1992-93, 1993-94, 1995-96, 1996-97, 1998-99, 1999-2000, 2000-01, 2002-03, 2006-07, 2007-08, 2008-09, 2010-11
- FA Cup Şampiyonluğu (5): 1989-90, 1993-94, 1995-96, 1998-99, 2003-04
- Lig Kupası (4): 1991-92, 2005-06, 2008-09, 2009-10
- FA Charity/Community Shield (10): 1990, 1993, 1994, 1996, 1997, 2003, 2007, 2008, 2010, 2011
- UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu (2): 1998-99, 2007-08
- UEFA Kupa Galipleri Kupası  (1): 1990-91
- UEFA Süper Kupa Şampiyonluğu  (1): 1991
- Kıtalararası Şampiyonluk Kupası (1): 1999
- FIFA Kulüpler Dünya Şampiyonluğu (1): 2008

 

En uzun süre takım çalıştıran teknik adam


Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmuş 31 teknik adama ilişkin yapılan bir araştırmaya göre, başarılı olan teknik adamların ortalama görev süreleri yaklaşık iki yıl civarında. Ferguson ise 27'inci sezonunda, yani 26 yıldır aynı takımın, yani Manchester United'ın başında.


Alex Ferguson'un Kırmızı Şeytanlar'da göreve geldiği 6 Kasım 1986 yılından bu yana, ülkemizde ise takımlarımız adeta birer teknik adam öğütme makinesine dönüşmüş durumda. Nitekim, bu süreçte F.Bahçe ve Trabzon 29, Beşiktaş 23, G.Saray ise tam 20 hoca değiştirdi.


Alex Ferguson bugün Futbol dünyasında bir fenomen olsa da, bu olaydan tüm takımlarımızın çıkartacağı çok önemli dersler bulunuyor.

 

Değerini yakaladı mı satıyor


Alex Ferguson, bir yandan genç oyunculara çok önem vermesi ve alt yapıdan Gary Neville, Phil Neville, David Beckham, Paul Scholes, Nicky Butt, Wayne Rooney gibi yıldızları genç yaşta takıma kazandırarak gelişmelerinde büyük rol oynamasına karşın, diğer taraftan çok başarılı bulunan kadroları ve oyuncuları sürpriz şekilde hızla değiştirmesi ile de tanınan bir teknik adam. En büyük yıldızları bile değerini bulduğunda satmaktan çekinmeyen bir kararlığa sahip bir teknik direktör. Bu bağlamda, 1995 yılında Andrei Kanchelkis, Mark Hughes ve Paul İnce, 2001 yılında Jaap Stam, 2003 yılında David Beckham, 2006 yılında Ruud Van Nistelroy ve 2008'de Cristiano Ronaldo zirvedeyken çok önemli paralara diğer takımlara satıldılar.

 

Emekli olmaya niyeti yok


Manchester United'ı 1945-1969 arası aralıksız 24 yıl yöneten bir başka efsane Matt Busby'yi bile geride bırakarak, kulüpte en uzun soluklu teknik direktörlük yapma unvanını eline geçiren Alex Ferguson hakkında her sene artık Manchester United'ı bırakacağı dile getirilse de, 71 yaşına giren Ferguson'un emeklilik gibi bir düşüncesi bulunmuyor. Daha şimdiden kırmızı şeytanların gelecek planlarını yapıyor.

 

Bercelona'nın stadına gidenler tribünlerde "Bir kulüpten daha ötesi" anlamına gelen "més que un club" yazısını görürler. Bu bağlamda Alex Ferguson da yaptıklarıyla, kulübe olan katkılarıyla futbol dünyası için bir teknik direktörden daha ötesi bir anlam ifade ediyor. Alex Ferguson'un mentalitesi, oyun anlayışı, taktik ve strateji üretmedeki üstün yetenekleri, hırsı ve üretkenliği şüphesiz ki, onu sıra dışı bir teknik adam yapıyor. Ancak, Alex Ferguson'a bu hünerlerini sergileyebilmesi için gerekli olanağı sağlayan ve uygun koşulları oluşturan kulüp te sıradan bir kulüp değil aynı zamanda. Büyük ümitlerle görev başına getirilen bir teknik adamın ilk şampiyonluk kupasını tam yedi yıl sonra kazanabilmesine tahammül ve sabır gösterebilecek kaç takım vardır ki acaba?{jcomments on}

 
Futbolun Dahi Çocuğu Fabio Capello

Tuğrul Akşar/23 Ekim 2012

2014 FIFA Dünya Kupası’na gidebilmek için çıktığımız umutlu yolculukta, daha dört maç oynamışken havlu attık ve artık Brezilya’ya gitme şansımızı mucizelere bıraktık.

Devamını oku...
 
<< Başlangıç < Önceki 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 Sonraki > Son >>

Sayfa 19 / 27

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

20/06/2025

Kapanış  
  BİST 100

9.203,37

+1,11

 bjk BJKAS

1,79

+0,56

 fb FENER

48,56

+3,06

 gs GSRAY

1,58

0,00

 trabzon TSPOR

1,30

-9,72

   SPOR ENDEKSİ

2.272,36

-2,53

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

Podcast: FutbolEkonomi Sohbetleri

1

Yeni podcast serimizde gündemde öne çıkan konuları ya da sitemizde yayımlanan dikkat çekici yazıları sohbet formatında ele alıyoruz. Karmaşık görünen meseleleri daha sade ve anlaşılır şekilde dinleyiciyle buluşturmayı amaçlıyoruz.
Apple Podcasts

Spotify

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 49299054

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 36 30 5  1 91 31 60 95
2 Fenerbahçe 36 26 6 4 90  39 51

84

3 Samsunspor 36 19 7  10

55

41 14

64

4 Beşiktaş 36  17  11 8 59 36 23 62
5 Başakşehir 36 16 6  14 60 56 4 54
6 Eyüpspor 36 15 8 13 52  47

 5

 53
7

Trabzonspor

36 13 12 11 58 45 13 51
8 Göztepe 36 13 11

12

59 50 9 50
9 Ç.Rizespor 36 15 4 17 52   58 -6 49
10 Kasımpaşa 36 11 14 11 62 63 -1 47
11 Konyaspor 36 13 7 16

45

50  -5 46
12 Alanyaspor 36 12 9 15 43 

50

-7 45
13 Kayserispor  36 11 12

13

45  57  -12 45
14 G.Antep FK 36 12 9 15 45 50 -5 45
15 Antalyaspor 36 12 8 15 37 62 -10 39
16

BodrumFK

36

9

10

17 26 43

-17

44
17 Sivasspor 36 9 8 18 44 58 -14 37
18 Hatayspor 34 6 8 22 42 74 -27 26

19

A.Demirspor 33 3 5 28 34 92 -58 2

 

                 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Football Money League - 2025

deloitte money league rapor 2025

 Deloitte Money League Raporunu 28. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2023-24 sezonunda gelirleri toplam 11.2 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.