Güzelliğini Kaybeden Oyun: Bahis Operasyonları Futbolu Nasıl Etkiledi?
Dr. Gökhan Çakmak - 14 Kasım 2025Futbol, yıllardır “güzel oyun” olarak anılır. Çünkü içinde heyecanı, mücadeleyi, adaleti ve rekabeti barındırır. Taraftarın tutkusu, oyuncunun emeği, hakemin otoritesi ve yöneticinin vizyonu bir araya geldiğinde sporun gerçek ruhu ortaya çıkar. Ancak son dönemlerde Türkiye’de yaşanan gelişmeler bu ruhu zedeleyen bir tabloyla bizi karşı karşıya bıraktı. Türkiye Futbol Federasyonu’nun hakemlerle başlayıp futbolcularla devam eden bahis oynayanlar listesi paylaşımları futbolun en temel değerlerinin nasıl alt üst edildiğini acı bir şekilde gözler önüne serdi.
TFF’nin son zamanlarda açıkladığı listeler aslında buzdağının görünen kısmı gibi. Çünkü bahis sektörünün futbola sızması yalnızca kazanç arayan belirli kişilerin değil sistemin farklı noktalarında görev alan birçok aktörün içine dahil olduğu bir ağın varlığını düşündürüyor. Hakemin yönetimi, futbolcunun performansı, yöneticinin transfer kararı, hepsinin üzerine şüphe bulutları çökmesi futbolun sadece sahada değil zihinlerde de güzel oyun vasfını kaybetmesine neden oluyor.
Bahis oyunları uzun süredir futbolun üzerinde dolaşan bir kara gölge gibiydi. Ancak bu gölge artık karanlığa dönüşmüş durumda. Saha içinde verilen her karar, kaçan her gol, yapılan her hata artık doğal bir oyunun parçası olarak görülmüyor; “acaba?” sorusuyla karşılanıyor. Taraftarın inancı sarsılıyor, hakeme duyulan güven azalıyor, sporcu emeği lekeleniyor. Üstelik futbolun rekabet ruhu yerini finansal manipülasyonların soğuk gerçekliğine bırakıyor. Maçlarda hakemlere yönelik olarak yapılmaya başlanan “bahis yapsana” tezahüratları da bu durumu derinleştiriyor.
Bugün geldiğimiz noktada güzel oyun kavramını sorgular hâle geldik. Fair-Play’in yerini manipülasyonların aldığı, rekabetin finansal çıkarlarla gölgelendiği, taraftarın tutkuyla izlediği maçların bile şaibe ihtimalinin gölgesinde kaldığı bir düzen halen güzel olabilir mi? Halen futbol için güzel oyun kavramı geçerli olabilir mi?
TFF’nin açıkladığı listeler bu açıdan önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü temizlik ancak kirin kabul edilmesiyle başlar. Lakin burada sorulması gereken asıl soru sorumluların bedel ödemesinin ötesinde futbolun itibarının nasıl yeniden inşa edileceğidir. Yeni denetim mekanizmaları mı kurulacak, hakemlik sistemi mi değişecek, yoksa futbolun yönetim yapısı mı baştan aşağı yenilenecek? Cevap ne olursa olsun tek bir gerçek var: Güveni kaybettiğiniz yerde güzel oyundan söz edemezsiniz.
Futbol, milyonların ortak duygusu ve en temiz eğlence kaynaklarından biri olma sorumluluğunu taşıyor. Eğer bu sorumluluk bir kez daha unutulursa ve bahis operasyonlarının ortaya çıkardığı kirli ilişkiler temizlenmezse güzelliğini sonsuza dek kaybedebilir.
Kısacası, güzel oyun artık pek de güzel değil…
Taraftar Deneyimine Göre Spor Stadyumlarının Sıralamasında Dünyanın En İyisi Manchester City'nin Stadı Etihad
Futbolekonomi- 12 Kasım 2025 Bu sezon kaç stadyuma gideceksiniz? Taraftarların en çok keyif aldığı stadyumları sizler için derledik.
Avrupa Futbolunda Devrim mi Geliyor? Real Madrid, UEFA Tekeline Meydan Okuyor
Av.Mustafa Batmaz- 11 Kasım 2025 Avrupa futbolu, 2021’deki Avrupa Süper Ligi krizinden sonra yeniden sarsılmaya hazırlanıyor. Real Madrid, UEFA’ya karşı 4,5 milyar Euro tutarında bir tazminat davası açmayı planlıyor.
Real Madrid Avrupa Süper Ligi Nedeniyle UEFA'ya 4,5 Milyar Euroluk Dava Açmaya Hazırlanıyor
Futbolekonomi- 6 Kasım 2025 Süper Lig projesinin engellenmesi nedeniyle Real Madrid UEFA'ya karşı yasal işlem başlatmayı planladığını duyurdu. İspanyol kulübü, UEFA'nın 2023'te Süper Lig'i engellemesi nedeniyle "önemli tazminat" talep edeceğini açıkladı.
Roman Abramoviç’in Mal Varlığının Dondurulması Sonrasında Chelsea'nin Satışına İlişkin Tartışmalar Devam Ediyor
Futbolekonomi- 6 Kasım 2025 Roman Abramoviç ile İngiltere hükümeti, Mayıs 2022'de Chelsea Futbol Kulübü'nün satışından elde edilen 2,5 milyar sterlinin nereye aktarılacağı konusunda anlaşmaya varamadı.
David Skilling-2 Kasım 2025 Spor dünyasında gerçekten skandal sezonu yaşanıyor gibi. Geçtiğimiz hafta, Everton'ın devralınmasını çökerten 777 Partners skandalını ve Spor Kültürü'nde NBA bahis skandalını ele aldım. Ama durun, dahası var.
Av. Mustafa Batmaz - 27 Ekim 2025 Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun bu hafta başı yaptığı açıklamalar, Türk futbolunu derinden sarstı. Başkan, profesyonel liglerde görev yapan 571 hakemden 371’inin bahis hesabı bulunduğunu, 152’sinin ise aktif şekilde bahis oynadığını açıkladı. Bu tablo, futbolun temelini oluşturan tarafsızlık, dürüstlük ve güven ilkelerinin ciddi biçimde zedelendiğini ortaya koydu. Bunun sebebi hakem sadece kuralları uygulayan kişi değildir; o, oyunun adaletini temsil eder. Adaleti temsil eden kişinin kendi çıkarı için bahis oynaması, futbolun güvenilirliğini temelden sarsar.
FIFA Etik Kuralları’nın 27. maddesi futbolun içinde yer alan herkesin, oyuncu, hakem, teknik direktör, yönetici veya federasyon yetkilisi fark etmeksizin, futbol müsabakalarıyla ilgili hiçbir şekilde bahis, kumar veya benzeri faaliyete katılamayacağını hükme bağlar. Bunun en temel sebebi bu kişilerin futbol oyunuyla direk bağlantısı olan kişiler olmasıdır. Bu senaryoda hakemler, futbol dünyasındaki özel bilgilere erkenden ve kolaylık erişebilmekte; sakatlık, kadro durumu, gibi detayları göz önünde bulundurup bahis oynayarak oyunun güven ve dürüstlük ilkelerini sarsabilmekte ve bundan haksız kazanç sağlayabilmektedirler. Bu maddeye göre, yasak yalnızca yasa dışı bahis sitelerini değil, yasal bahis platformlarını da kapsar. Futbolla bağlantısı olan hiçbir kişi, yasal dahi olsa bahis oynayamaz; çünkü mesele yasal olup olmaması değil, çıkar çatışması yaratmasıdır.
Benzer şekilde UEFA Disiplin Talimatı’nın 12. maddesi de müsabakaların dürüstlüğünü korumak amacıyla geniş bir yasak alanı çizer. Buna göre futbolun herhangi bir aktörü, maçın sonucuna uygunsuz biçimde etki etmeye çalışamaz, futbol maçlarına doğrudan veya dolaylı şekilde bahis oynayamaz ve futbol içindeki konumundan edindiği gizli bilgileri bahis amacıyla kullanamaz. Ayrıca kendisine şüpheli bir teklif yapılırsa bunu UEFA’ya bildirmekle yükümlüdür. Bu kuralların amacı, futbolun her düzeyinde şeffaflığı ve güveni korumaktır. Bu noktada belirtmek gerekir ki sadece oyunun temel aktörleri değil onların birinci derece yakın çevresi ve bu oyundan gelir elde eden herkes için bu kurallar geçerlidir.
Futbolun uluslararası kuralları bu tür eylemleri açık biçimde yasaklamaktadır. FIFA Disiplin Talimatı’nın 20. maddesi, futbol maçlarının sonucunu veya gidişatını etkilemeye yönelik her türlü girişimi “maç manipülasyonu” olarak tanımlar. Bu maddeye göre, bir kişi bir müsabakanın sonucunu doğrudan ya da dolaylı biçimde etkilemeye çalışırsa en az beş yıl futboldan men edilir ve para cezasına çarptırılır. Bu nedenle, hakemlerin kendi yönettikleri maçlara bahis oynaması yalnızca etik bir sorun değil, doğrudan şike suçudur. FIFA, böyle bir fiili futbolun en ağır ihlali olarak görür çünkü bu durumda adalet mekanizması çöker ve oyunun güvenilirliği ortadan kalkar.
Bu noktada, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) kararları da son derece öğreticidir. Örneğin Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin (CAS) 2017 yılında karar bağladığı Joseph Odartei Lamptey ve FIFA arasındaki davada, Ganalı hakemin 2016 Dünya Kupası Elemeleri’ndeki Güney Afrika–Senegal maçında kasıtlı olarak yanlış kararlar verdiğini, bu kararların bahis piyasasında olağandışı hareketlerle örtüştüğünü belirlemiştir. FIFA, hakemi maçın sonucunu manipüle ettiği gerekçesiyle ömür boyu futboldan men etmiştir ve CAS bu kararı onamıştır. Mahkeme, “Hakemin kararları insan hatasıyla açıklanamayacak nitelikte olup, maçın sonucunu etkileme amacına yöneliktir.” ifadesini kullanarak bu eylemin sportif dürüstlüğün ağır ihlali olduğunu vurgulamıştır. Bu emsal karar, bir hakemin doğrudan bahis oynadığı kanıtlanmasa bile, davranışlarının bahis piyasasına etki edecek şekilde manipülatif bulunması halinde dahi en ağır cezaların uygulanabileceğini gösteriyor. Türk futbolunda yaşanan olaylar da benzer biçimde, sadece fiili bahis oynamayı değil, sistemin güvenini zedeleyen her türlü menfaat ilişkisini tartışmaya açmıştır.
Türkiye Futbol Federasyonu’nun kendi Disiplin Talimatı da FIFA ve UEFA ile paralel hükümler taşır. Talimatın 55. ve 56. maddelerine göre, futbolcu, hakem, yönetici veya federasyon görevlileri herhangi bir maçın sonucu, skoru veya performansıyla ilgili bahis oynayamaz veya oynanmasına aracılık edemez. Bu kuralı ihlal edenler futboldan men edilir, lisansları iptal edilir ve para cezasına çarptırılır. Federasyonun şu anda yürüttüğü inceleme, bu hakemlerin bahisleri yasal mı yasa dışı mı oynadığını, yalnız mı hareket ettiklerini yoksa organize bir yapı içinde mi olduklarını tespit etmeye yöneliktir. Çünkü aralarında gelir paylaşımı ya da bilgi aktarımı varsa, bu durum yalnızca etik bir sorun olmaktan çıkıp, doğrudan bizi 6222 sayılı Kanuna yönlendirecektir.
Nitekim Türk hukukunda bu eylemler şike başlığı altında suç sayılmıştır. 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkında Kanun’un 11. maddesi, bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla menfaat temin eden kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörür. Hakemlerin kendi maçlarına bahis oynaması bu hüküm kapsamında doğrudan şike suçudur. Eğer başka maçlarda bahis oynayıp, oradaki hakem veya kişilerle kazanç paylaşımı yapıyorlarsa bu durumda dolaylı menfaat temini söz konusu olur ve yine ceza uygulanır. Böylece bu eylemler hem disiplin yönünden hem de ceza hukuku yönünden yaptırıma tabi hale gelir.
Bu duruma istinaden bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı açıklamayla, yasa dışı bahis oyunlarına ilişkin soruşturmaların uzun süredir kararlılıkla sürdürüldüğünü, Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun 27 Ekim 2025 tarihli açıklamalarının ardından yeni bir adli sürecin başlatıldığını duyurdu. Başsavcılık, “371 hakemin bahis hesabı bulunduğu ve 152’sinin aktif olarak bahis oynadığı” yönündeki açıklamaların ardından, bu iddiaların halihazırda yürütülmekte olan dosyalarla bağlantılı olduğunu belirtti. 2025 yılı Nisan ayında futbol müsabakalarında görev yapan bazı hakemlerin yasa dışı bahis oynadığı iddiası üzerine zaten soruşturma başlatıldığı, bu soruşturmaların bir kısmının Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yürütüldüğü, sonrasında ise yetkisizlik kararıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na devredildiği ifade edildi. Açıklamada, mevcut dosyaların birleştirildiği ve araştırmaların tek merkezden yürütüldüğü vurgulandı. Başsavcılık ayrıca, TFF Başkanı’nın açıklamasının yeni bir soruşturma konusu oluşturduğunu ve bu süreçte yalnızca 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun değil, aynı zamanda 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Federasyonları Kanunu, 7258 sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve diğer ilgili mevzuatlar kapsamında da inceleme yürütüleceğini açıkladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, tespit edilecek yeni delil ve suç unsurlarına göre soruşturmanın genişletileceğini ve kamuoyunun gelişmelerden bilgilendirileceğini duyurdu.
Peki hakemler neden böyle bir yola başvurmuş olabilirler? Bunun birkaç temel nedeni olabilir. Hakemlerin gelir düzeyi, özellikle alt liglerde, oldukça düşüktür. Finansal sıkıntılar, bazı hakemleri kısa vadeli kazanç arayışına itebilir. Ayrıca bahis sitelerine erişimin kolaylaşması, bu eylemleri zararsız bir oyun olarak görmelerine neden olabilir. Fakat hiçbir ekonomik gerekçe, adaletin simgesi olan hakemlik mesleğini kirletmeyi meşrulaştıramaz. Hakemin sahadaki bir kararı, sadece bir maçın sonucunu değil, milyonlarca taraftarın güven duygusunu da etkiler.
Bu noktada çözüm yalnızca cezalandırmak değil, sistematik bir temizlik ve eğitim reformu yapmak olmalıdır. TFF bünyesinde bağımsız bir Etik ve Dürüstlük Komisyonu benzeri bir yapı kurularak, hakemlerin ve yakınlarının finansal geçmişleri düzenli olarak denetlenmelidir. Bu hesaplarda veya bahis platformlarında olağandışı para giriş çıkışları gözlemlenmeli, şüpheli hareketlerde erkenden eyleme geçilmelidir. Hakemlere yönelik finansal farkındalık ve etik eğitimler zorunlu hale getirilerek, bu tür olayların tekrar yaşanmasının önüne geçilmelidir.
Sonuç olarak, hakemlerin bahis skandalı yalnızca birkaç kişinin hatası değildir; bu olay futbolun etik altyapısının ne kadar zayıfladığını göstermektedir. FIFA, UEFA, TFF ve Türk yasaları bu konuda sıfır tolerans politikası benimsemiştir. Artık mesele kimin bahis oynadığı değil, futbolun güven duygusunun nasıl yeniden tesis edileceğidir. Futbolun adalet terazisini temsil eden hakemlik müessesesi, bu krizi bir uyarı olarak görmeli ve kendini yeniden yapılandırmalıdır. Aksi halde sahada sadece skor değil, adalet de manipüle edilmiş olur.
Futbolda Yeni Arayışlar: Avrupa Yenilik Peşinde, Türkiye Yerinde Sayıyor
Av. Mustafa Batmaz - 24 Ekim 2025 Avrupa futbolunda gelir modelleri ve rekabet dengeleri yeniden şekilleniyor. La Liga ve Serie A yönetimleri, yurt dışında lig maçları oynatarak yeni gelir kapıları aralamaya hazırlanıyor. Bu plan, hem yayın gelirlerini hem de global marka değerini arttırma hedefinin bir parçası. Örneğin, İspanya Futbol Federasyonu’nun ABD ve Orta Doğu’da maç oynatma düşüncesi, futbolun yalnızca yerel bir oyun değil, uluslararası bir endüstri haline geldiğini gösteriyor. Benzer bir strateji İtalya Serie A’da da gündemde. Lig yönetimi, ABD’de oynanacak sezon içi maçların hem yayın haklarına hem de sponsor anlaşmalarına katkı sağlayacağını öngörüyor. Bu adımlar, Avrupa futbolunun yeni dönemde saha dışında da gelir üretme zorunluluğunun farkında olduğunu ortaya koyuyor.
La Liga ve Serie A yönetimlerinin maçları oynatmayı planladıkları şehirler ise bir rastlantı değil. La Liga’da Villarreal ve Barcelona arasında oynanacak maçın Miami şehrinde oynanması planlandı. Hem Latin Amerikalıların hem de İspanyol göçmenlerin çoğunlukta olduğu bu şehirde aynı zamanda Barcelona’nın efsanesi Messi ve İspanya milli takımından da tanıdığımız efsaneler Jordi Alba ve Sergio Busquets de yaşamakta ve Inter Miami forması giymekte. Bunun yanı sıra Serie A’da AC Milan ve Como arasında oynanacak maçın Avusturalya’nın Perth şehrinde oynaması planlandı. Perth şehrinin önemi ise İtalyan göçmenlerin ağırlıkta olduğu ve İtalyan kültürünün etkilerinin bu şehirde net bir şekilde görülmesi. Bir zamanlar TFF’nin de bu yönde çalışmaları vardı. Türkiye Süper Kupası 2 kez Almanya’da gurbetçi Türklerle buluşmuş bir kez de Suudi Arabistan’da bu maç oynanmıştı. Özellikle Almanya, günümüzde bu maçları kendi ülkesinde güvenlik problemi yarattığı gerekçesiyle oynatmak istememekte. Fakat dünyanın birçok yerinde gurbetçiye sahip Türkiye’nin, Süper Lig’i pazarlamak ve ek değer katmak adına yurtdışında tekrar bu tip maçları oynatarak hem ligin marka değerini hem de kulüpler için ek gelir kaynağı yaratması bana kalırsa önemli bir husustur.
Türkiye’de futbolun ekonomik ve sportif kalitesi son yıllarda ciddi biçimde düşüyor. Özellikle İstanbul’daki ilçe takımlarının sayısının artmasıyla birlikte, şehir takımları güç kaybederken tribünlerdeki seyirci sayıları da hızla azaldı. Bu durum, sadece gelir kaybına değil, futbolun izlenebilirliğinin de düşmesine yol açıyor. Sahadaki kaliteye bakıldığında, altyapı eksikliği her seviyede hissediliyor. Türkiye’de profesyonel liglerdeki birçok statta çim kalitesi bile standartların altında. Bu sadece estetik bir sorun değil; oyuncu sağlığını, maç temposunu ve yayın kalitesini doğrudan etkileyen bir faktör. Avrupa’nın futboldan kültür, ekonomi ve endüstri olarak bahsettiği noktada, Türkiye hâlâ temel fiziki koşulları tartışıyor. Dünyanın en verimli toprakları olarak bilinen Mezopotamya topraklarında bulunan Türkiye’nin, ülke futbolunun en üst liginde futbol oynamak için yeterli bir seviyede çim standardına sahip olmaması aslında çok övündüğümüz ligimizin ne kadar acınası olduğunun göstergesidir. Bir çim mi etkiliyor ülke futbolunu diyerek bana seslendiğinizi duyar gibiyim, evet etkiliyor. Oyunun temposunu ve kalitesini etkilemesinin yanı sıra hiç bir yabancı futbolsever ister Messi ister Ronaldo oynasın bu oyuncular “patates tarlasında” futbol oynuyorsa bir noktaya kadar o maçı izleyebilir. Bunları düzeltmeden yayın gelirlerinde bir artış beklenmesi akıl dışıdır çünkü çim ve benzeri unsurlar futbolun temel yapı taşlarıdır. Temeli bozuk olan bir binanın ise günün birinde yıkılması kaçınılmazdır.
Biz daha futbol oynanan zemini düzeltmede zorluk çekerken dünyanın en çok gelir elde eden ligi hala daha nasıl gelişebilirim diye düşünmekle meşgul. İngiltere Premier Lig, futbolun ekonomik olarak en güçlü yapısı olmasına rağmen, gelir eşitsizliğini azaltmanın yollarını arıyor. “Big Six” olarak adlandırılan Manchester United, City, Chelsea, Arsenal, Liverpool ve Tottenham dışındaki takımların gelirleri tarihsel olarak bu takımlara nazaran daha düşük seviyelerdedir. Premier Lig yönetimi ise rekabet dengesini hem korumak istiyor hem de ligdeki rekabeti arttırmak istiyor. Bu amaçla, son dönemde “salary cap” yani maaş sınırı sistemi gündeme geldi. Gelirleri yüksek kulüplerin sınırsız harcama yaparak rekabeti bozmasının önüne geçilmesi hedefleniyor. Bu da aslında Avrupa futbolunun geldiği bilinç düzeyini gösteriyor: Zengin kulüplerin daha zengin, küçüklerin ise daha yoksul olduğu bir sistem yerine, herkesin ayakta kalabildiği sürdürülebilir bir yapı arayışı var.
Türk futbolunun içinde bulunduğu durgunluk, sadece kulüplerin finansal disiplinsizliğiyle açıklanamaz. Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) artık sadece düzenleyici değil, yönlendirici bir rol üstlenmesi gerekiyor. La Liga veya Premier Lig’de federasyonlar gelir paylaşımı, marka yönetimi ve uluslararası pazarlama konularında aktif stratejiler yürütürken; Türkiye’de federasyon hâlâ temel denetim ve lisans süreçleriyle sınırlı bir rol oynuyor. Futbolun ekonomik olarak büyümesi için TFF’nin hem kulüpler arası gelir dengesini sağlaması hem de yabancı yatırımcılar için güvenli bir ortam yaratması gerekiyor. Aksi halde, Türk futbolu kendi iç pazarında sıkışmış bir sistem olarak kalmaya mahkûm.
TFF’nin Türk futbol ekosisteminde iki temel görevi vardır. Bunlardan ilki profesyonel futbol liglerini yönetmek ve düzenlemek bir diğeri ise Milli takım ve genç milli takımlarla ilgili sorumluluğu. Bu sebeple sadece Süper Lig değil Milli takım cephesini de ele almak gerek. Milli takım cephesinde ise tablo daha umut verici görünüyor. Türkiye, oyuncu kalitesi ve piyasa değeri açısından tarihinin en güçlü jenerasyonuna sahip. Ancak dikkat çeken nokta şu: Bu jenerasyonun büyük bölümü Almanya, Hollanda, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde yetişmiş futbolculardan oluşuyor.
Bu durum, Türkiye’deki altyapı sisteminin ne kadar zayıf olduğunu da ortaya koyuyor. İspanya örneğinde ise tam tersi bir tablo var. Bugünkü İspanya Milli Takımı, yıllar önce oluşturulan genç takımların doğal bir devamı. O dönemki altyapı hocaları bugün A takımda görev alıyor, jenerasyon geçişi planlı bir biçimde gerçekleşiyor. Türkiye’de ise bu süreç tesadüflere bırakılmış durumda. Bu da aslında 80 milyonluk bir ülkede 20 yılda bir gelen jenerasyonlarla yetinememize sebep oluyor. Türkiye’nin futbolu çok sevdiği bir gerçek ama bu sevgi için gerekli emeklerin verilmediği de bir gerçek.
Avrupa futbolu gelir ve rekabeti yeniden tanımlarken, Türkiye hâlâ geçmişin yapısal hatalarının etkisinde. Sadece kulüplerin değil, federasyonun da çağın gerektirdiği şekilde yenilenmesi gerekiyor. Futbol artık sadece 90 dakikadan ibaret değil; marka yönetimi, finansal sürdürülebilirlik ve uluslararası vizyon gerektiren bir endüstri.
Türkiye, bu dönüşümü yakalayamadığı sürece, Avrupa futbolunun hem ekonomik hem sportif olarak uzağında kalmaya devam edecek.