Hayata ve Futbola Dair!
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa

Hayata ve Futbola Dair!

Bb9UDo4CEAEYbkD  

Tuğrul AKŞAR- 26 Ekim 2018 Filmlere ve romanlara konu olabilecek denli özgün ve bir o kadar da insanı ve insanlığı, daha doğrusu kendimizi yeniden sorgulamamıza neden olacak yaşanmış bir olayı sizinle paylaşacağım.

 

Bu yaşanmış öyküyü dostum Tufan Cömert’in bir makalesinin girişine aldığı anekdottan öğrendim. Bu yaşanmış olay bize, düşmanınız ile savaşıyor olsanız bile, düşmanınızın da bir insan olduğunu unutmayın” mesajını veren, olağanüstü bir hikaye…Bu sıradışı olayın sadece yaşama dair kalmasını istemedim. Bu yaşanmış öyküde futbola, daha doğrusu oyuncusundan teknik direktörüne, yöneticisinden taraftara kadar tüm futbol paydaşlarına önemli dersler bulunuyor. Çünkü, “futbol fena halde yaşama benziyor.” 

   

Bu sıradışı öyküye geçmeden önce yine size futbol ve fair play üzerine yaşanmış iki unutulmaz olayı anlatarak başlamak istiyorum.

   

Futbol Bir Centilmenlik Oyunudur!  

 

Çok yaşamsal öneme sahip bir maç oynuyorsunuz. Maç 1-1 devam ediyor ve takımınız sağ taraftan bir atak yapıyor.  Rakip kaleci çıkıp arkadaşınızın ayaklarına yatıyor ve bu arada sakatlanıyor ama oyun durmuyor, kaleciden seken topu bir takım arkadaşınız korner noktasına yakın bir yerden ceza sahasına ortalıyor, sizin topa vurma ve gol yapma şansınız varken, o sırada rakip kalecinin acı içinde yerde kıvrandığını görüyorsunuz ve topu elinize alıp  atağı sonlandırıyorsunuz. (https://m.youtube.com/watch?v=gKgen3bch8U)  

 

İşte, bahsettiğimiz bu olayın kahramanı 2000 yılında WestHam- Everton maçındaki İtalyan oyuncu Di Canio idi. Maçtan sonra Di Canio, “Kalecinin acı içinde çığlıklarını duymuştum. Bir futbolcunun geçirdiği sakatlık, gol atmaktan çok daha önemlidir.” İfadesiyle de, futbol tarihine geçecek en güzel fair play açıklamalarından birisini yapmıştı.   

 

Size, içinde yaşadığımız coğrafyadan da bir örnek verelim. Yıl 2006. Beşiktaş- Kayseri Erciyesspor çetin bir lig mücadelesi veriyor. Erciyessporlu oyuncu Cenk İşler, Beşiktaşlı Ali Tandoğan ceza alanında yerde yatarken, gol yapma şansı varken ve takımı 2-1 yenik haldeyken topu taca atmıştı. Her futbolcunun kolaylıkla yapamayacağı bir davranışı Cenk İşler, oyunun atmosferine kapılmadan yapabilme cesaret ve özgüveni göstermişti.  

 

Parasallaşma Futbolun Masumiyetini Öldürdü   

 

Futbolun son 25-30 yılda giderek parasallaşıp ticarileşmesi, bu güzel oyunun masumiyetini de alıp götürdü. Bu süreçte teşvik, şike, bahis, şiddet, rüşvet, yolsuzluk gibi bir çok anti-futbol unsuru da maalesef futbolun bağışıklık sistemini çökertemeye yönelik ataklar yapmaya başladı.   

 

Sonunda ulaşılacak milyonlarca Euro’ya varan parasal ödüllerin bulunduğu bir ortam ve yarışmada sadece futbol değil, futbolcusundan taraftarına hemen hemen futbolun tüm paydaşları karakteristik değişikliğe uğradı. Para bir yandan oyunu geliştirdi ve değiştirdi ama diğer taraftan da oyunu kendi yönetim ve denetimi altına aldı.   

 

Günümüzde oyuncuların gladyatöre, statların arenaya, taraftarın tribünde rakibin ölümü için çığlık atan halka dönüştüğü modern zamanlarda, futbol bugün bir oyundan daha fazla bir anlam ifade eder duruma geldi. 

 

Oyunu Savaş Olarak Görmek!  

 

Ne yazık ki, tribündeki taraftar arenaya çıkan kendi takımını oluşturan gladyatör futbolculardan ölümüne oynamalarını ve rakiplerini ezip yok etmelerini istiyor. Bu beklentinin oluşmasındaki en büyük katkı ise ne yazık ki, o takımın teknik adamları ve yöneticilerinden geliyor. Özellikle teknik adamların söylem ve eylemleri bizim gibi çevre futbol ülkelerinde geçer akçe. Oyunu bir savaş olarak görüp futbolcularından savaşmasını bekleyen bir teknik direktör de o takımın, pardon ordunun komutanı oluyor haliyle…Bu ruh durumu içindeki futbolcu da rakibini yok etmek için elinden ne geliyorsa, onu yapmaya çalışıyor. Bazen öyle olaylar, hareket ve davranışlara şahit oluyoruz ki, doksan dakikalık oyun birden hayat memat sorununa dönüşebiliyor. Oyunun ana aktörleri olan futbolcular, yeşil sahalarda oyun etiğinden ve iyi niyetten uzaklaşıp sadece kazanmaya ama ne olursa olsun kazanmaya odaklanan savaşçılara dönüşüyor, birey olmaktan uzaklaşıyor.   

 

Sevgili dostum Ahmet Talimciler de bu konuya dikkat çeken çok güzel bir makalesini futbolekonomi’de yayınladı.[1] Talimciler’in de belirttiği üzere, “futbol medyasının savaş metaforları ile militarize bir söylem kullanması”, futbolun başta oyuncular olmak üzere tüm paydaşların davranışsal alışkanlıklarının olumsuz yönde değişmesine yol açıyor. Sonunda futbolun bir oyun olduğunu unutuyoruz ve ona gerektiğinden daha fazla anlam yüklüyoruz. Futbolun politik anlamda sosyal yaşamdaki rolünü, ekonomik anlamdaki meta değerini, finansal anlamda dolaylı bir rant elde etme aracı olduğunu çok iyi bilen birisi olarak söylüyorum bunları. 

  

Futbolda Amaca Ulaşmak İçin Her Şey Mübah mı?  

 

Bu alışkanlıklar ve davranışların sadece yeşil alanlarda hayata geçirildiğini söylemek de yanlış olur. Aksine, toplumsal yaşamın her alanında kendisini somutluyor. Bu özelliklere sahip oyuncular, taraftarlar, yöneticiler, teknik adamlar sosyal yaşamlarında da kazanma odaklı bir yaşam biçimini kendilerine yaşam felsefesi olarak seçtiklerinde, ortaya uzlaşmaz bireylerden kurulu, kendi çıkarlarını ön planda tutan, ne olursa olsun amaçlarına ulaşmayı mübah sayan, birbirleriyle sürekli kavga eden, huzur ve mutluluk amacı olmayan, hoşgörü ve anlayıştan uzak bireyler topluluğu çıkıyor. İşte, böylesi bir ortamda birbirimize karşı tolerans payımız azalıyor, iyi niyetli, iyi ahlaklı bir birey olmaktan hızla uzaklaşıyoruz.  

 

Hal ve durum böyle olunca, geçmişten gelen içimizdeki insani kodlar birer birer kaybolup gidiyor. Bunun yeşil sahalardaki görüntüsünde ise bir futbolcu, yerde yatan oyuncuya tekme atabiliyor, gol atabilmek için her türlü hileye ve kandırmaya başvurabiliyor, rakibe gizli “pis” fauller yapabiliyor, hatta ona küfredebiliyor, rakibi yerde yatarken oyunu devam ettirip gol atabiliyor, kasti fauller ile rakibin sakatlanmasına neden olabiliyor ya da rakibin önemli oyuncularını saf dışı bırakarak, rekabet gücünü zayıflatabiliyor. Bu son dediğimize en iyi örnek, geçen sezonki Şampiyonlar Ligi finalinde Real Madrid‘li oyuncu Sergio Ramos’un Liverpool’un en önemli oyuncusu Muhammed Salah’ı sakatlayıp daha oyunun   26.dakikasında oyunu terketmesine neden olmasıydı. Salah’ın oyundan çıkmasıyla, hücum üstünlüğünü yitiren Liverpool’un maçı ve şampiyonluğu 3-1 kaybetmesi sürpriz olmadı.   

 

Kısacası, futbolcunun, teknik adamın, taraftar ve yöneticinin futbola değer katıp oyunu güzelleştirmeleri beklenirken, bu davranış kalıplarından hızla uzaklaştık. Rakibe karşı centilmenliği bıraktık. Futbolun bir oyun olduğunu unutup hayat memat meselesine dönüştürdük ve en önemlisi değer yargılarımızı ve davranış normlarımızı oluşturan ahlaki kodlardan koptuk, içimizdeki doğrunun sesine kulak vermedik, hatta yaptığımız yanlışları doğru olarak olumlamaya çalıştık. Bunu bir yaşam biçimine dönüştürdük. Ne yazık ki, bunu toplumsal yaşamda da somut olarak gözlemleyebiliyoruz   

 

Ama aşağıdaki yaşanmış olaydan da görülebileceği üzere, çoğu zaman yaşamımızda karşılaştığımız bazı olaylarda, davranışımızı şekillendiren içimizdeki ses bizi vicdanlı ve iyi ahlaklı olmaya, daha doğrusu insan olmaya davet eder. Bu sese kulak verip vermemek, sadece o anın ve ortamın etkisiyle somutlaşan bir davranış olarak yorumlanamaz. İçinizdeki ses aslında sizin yüzyıllar öncesinden gelen aile-yaşama-görgü kültürünüzden, süzülerek oluşmuş davranış normlarınızın ya da yaşadığınız toplumun sizi yönlendirdiği ve şekillendirdiği davranışsal kalıpların, kültürün bir sonucu olarak o anda dışarı yansır. Buna göre o sese kulak verir, gereğini yaparsınız ya da yapmazsınız.  

 

Şimdi artık biz yaşanmış sıradışı olayımıza geçelim.  

  

Düşmanınız da Olsa, İçindeki Doğruya Kulak ver!   

 

Düşmanınız Bile Olsa, Onun da İnsan Oluğunu Asla Unutmayın! İçinizdeki doğrulardan şaşmayın… 

  

“Kendi bildiğinden şaşmamak” çoğu zaman hoş karşılanan bir özellik değildir. İnatçı, ikna olmayan, her şeyi en iyi kendisinin bildiğini düşünen insanlar gelir aklımıza. Ama bazen öyle şeyler olur ki, farkı işte bu kendi doğrularının peşinde giden insanlar yaratır. Kendi doğrularımız elbette olmalı, ama kendimizi tersine de ikna edebilmeliyiz…   

 

20 Aralık 1943’te Teğmen Charlie Brown’ın uçurduğu bir B-17 bombardıman uçağı Almanya’nın Bremen şehrindeki görevinden dönüyordu. Uçak, hava savunması ve Alman avcı uçaklarının açtığı ateş yüzünden perişan haldeydi: Gövdede büyük delikler açılmıştı, telsiz, makineli silahlar, seyrüsefer, elektrik ve hidrolik sistemleri çalışmıyordu. Mürettebatın yarısı yaralıydı. Uçağın havada kalması bile mucize iken, Brown omzundan yaralanmış, kan kaybeder halde uçağı İngiltere’ye geri götürmeye çalışıyordu. Filodan ayrılan uçak alçak irtifada seyrederken, Alman avcı uçağı pilotu Franz Stigler uçağın peşine düştü; bu B-17’yi düşürürse madalya alacaktı. Ancak yaklaşıp uçağın halini görünce eski komutanının sözleri geldi aklına: “Eğer sizi bir paraşüte ateş açarken görürsem, sizi şahsen ben vuracağım. Düşmanın kuralları ile değil, kendi doğrularınız ile savaşın. İnsan olduğunuzu asla unutmayın”. Bu haldeki bir uçağı düşürmek Stigler için bir paraşüte ateş açmak ile aynıydı. Stigler elini tetikten çekti, B-17’nin telsizi bozuk olduğu için kokpitin yanına kadar sokularak işaretlerle uçağın İngiltere’ye ulaşmasının imkansız olduğunu, inip teslim olmaları gerektiğini anlattı. Brown inatçıydı, teslim olmayı reddetti. Brown’ı ikna edemeyen Stigler çılgın bir karar aldı: Uçağa eşlik edecek, böylece Alman avcılarının onu düşürmesini engellemiş olacaktı. Uzunca bir uçuş sonrasında uçak Kuzey Denizi üzerinde güvenli bir bölgeye varınca Stigler İngiltere’nin ne tarafta olduğunu işaret etti, selam verdi ve ayrıldı. Brown uçağı indirmeyi başardıktan sonra üstlerine Alman pilotun yaptığını anlattı. Komutanları bu olayın düşmanı sevimli göstermesini istemedikleri için Brown’a asla konuşmamasını emrettiler, görevin bu kısmını gizli olarak sınıflandırdılar. Benzer şekilde, Stigler’in savaş zamanı düşmanın yaşamasına izin verdiğinin ortaya çıkması idamı ile sonuçlanacağı için o da bunu kimseye anlatmadı. “Kendi doğrularını” takip eden Stigler’in hikayesi ancak bundan 40 yıl sonra ortaya çıkacaktı.   

 

*Charlie Brown savaştan sağ kurtuldu, ABD’ye döndü, albay rütbesi ile emekli oldu. 1986 yılında bir organizasyonda kendisine savaşta ilginç bir şey yaşayıp yaşamadığı sorulunca, artık zaman aşımı da devreye girdiği için Alman pilotun hikayesini anlattı. Luftwaffe pilotlarının çoğunun savaşta ölmüş olması ve savaşın üzerinden de 40 yıl geçmiş olması nedeniyle Alman pilotun sağ olması ihtimali oldukça düşüktü. Ne var ki hikaye basında çokça yer bulduktan sonra, 1990 yılında Brown Kanada’dan bir mektup aldı. Stigler de savaştan sağ çıkmış, Kanada’ya göçmüş ve bir havacılık dergisinde Brown’ın anlattıklarını okumuştu. Stigler uçağın o halde İngiltere’ye kadar ulaşabileceğini düşünmemişti, mürettebata ne olduğunu hep merak etmişti. Sonunda iki “düşman” buluştular, birbirlerine sarılıp ağladılar, 2008 yılında Stigler 92, Brown 87 yaşında iken birkaç ay arayla ölene dek dost kaldılar. Kızı, Brown öldükten sonra Stigler’ın babasına hediye ettiği bir kitabı buldu. Stigler kitabın içine şöyle yazmıştı: “Tek erkek kardeşimi 1940 yılında savaşta kaybettim. Aynı yıl 20 Aralık’ta, noelden 4 gün önce aldığı hasar yüzünden uçması mucize olan bir B-17’yi kurtarma fırsatım oldu. O uçağın pilotu Charlie Brown benim için kardeşim kadar değerlidir. Teşekkürler Charlie… Kardeşin Franz”.    

https://www.globalo.com/history-wwii-charlie-brown-franz-stigler-incident/   


 

[1] Ahmet Talimciler, “Takım, Teknik Direktör, Taraftar mı? Yoksa Ordu, Kumandan, Cephane mi?”, http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/259-ahmet-talimciler/4429-2018-10-24-15-10-19.html 

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  8982  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Tuğrul Akşar Cuma, 02 Nisan 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

05/11/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

8.698,48

-0,17

 bjk BJKAS

4,48

-2,18

 fb FENER

100,30

0.00

 gs GSRAY

6,83

+0,15

 trabzon TSPOR

0,93

0,00

   SPOR ENDEKSİ

3.075,321

-0,41

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 43358316

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 11 10  0 32 11 21 31
2 Fenerbahçe 11  8   2 1 27  9   18

26

3 Samsunspor 12 8 1  3

24

13 9

25

4 Eyüpspor 12  6   4  2 18  11 7 22
5 Beşiktaş 11 6 3  2  19  10 9 21
6 Göztepe 11 5 3 3 19  13 

  6

 18 
7

Sivasspor

12 5  2  5   17 20 -3 17
8 Başakşehir 11 4 4

17  14 3 16
9 Kasımpaşa 12 3 5 4 16    19  -3 14
10 Konyaspor 12 4 2 6 14  20 -4 14
11 Antalyaspor 12 4 2 6

15

24   -9 14
12 Rizespor 11 4 1 6 10  19 -9 13
13 Trabzonspor 11 2 6

3

12  14  -2  12
14 G.Antep FK 11 3 3 5 15 18 -3 12
15 Kayserispor 11 2 6 3 11 16 -5 12
16

Bodrumspor

12

3

2 7 10 16 -6 11
17 Alanyaspor 11 2 4 5 9 14  -5 10
18 Hatayspor 11 3 7 10 18  -8 6

19

A.Demirspor 11 0 2 9 9 25 -16

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.