Attila Gökçe- 14 Ekim 2020 “Yetmişlerde, seksenlerde futbol televizyonu yönetirdi. 1990’larda televizyon futbolu yönetmeye başladı. 2000’lerden bu yana ise finans futbolu yönetiyor...”
Tuğrul Akşar, futbol üzerine altıncı kitabını yayınladı: Finansal Futbol Futbolun “endüstriyel” nitelik kazanmasını, zorlaşan “yönetimini”, “krizdeki hallerini” bilimsel yaklaşımlarla kitaplaştıran Akşar’ın son eseri, sarsıcı mesajlarla dolu. Kitabı okumaya başladıktan sonra Şampiyonlar Ligi ile dev bir finansal alan açan UEFA’nın adeta bir canavar yarattığını anlıyorum.
Akşar, “merkez” dediği İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa’da liglerin ve kulüplerin giderek büyüdüğü, bir anlamda azmanlaştığı sürece dikkati çekiyor. Merkezin dışında kalan “çevre” ülkelerinde ise futbol kulüplerinin giderek gerilediğini, rekabet koşullarının sertleştiğini ve büyük organizasyonlarda çevredekilerin hep dışarıda kaldığını anlatıyor. Akşar, UEFA’nın, yarattığı canavarı kontrol altına alma adına Financial Fair Play (FFP) ilkelerini uygulamaya koyduğunu, ancak bunda da henüz tam başarıya ulaşılamadığını örnekler vererek sunuyor.
Avrupa’nın hızla büyüyen iki kulübü, yaptıkları akıl almaz harcamalarıyla dikkat çekiyor. Manchester City ve Paris Saint Germain (PSG). UEFA, iki kulüpteki harcamaların FFP kurallarına uymadığı iddialarını araştırmaya başlıyor.
Ancak uygulamalardan anlaşılıyor ki gelir ve harcama dengesizlikleri iki kulüp tarafından sponsorluk ve diğer kalemlerle örtülürken UEFA da başlangıçtaki cezacı, sert yaklaşımından uzaklaşıp haksız rekabete yol açan gelişmeleri görmezden geliyor.
Türkiye açısından, Finansal Futbol henüz el yordamıyla tanımaya çalıştığımız, iyi yönetemediğimiz zorlu bir süreç anlamına geliyor.
TFF’nin Takım Harcama Limitleri’ni açıklarken büyük kulüpler ve diğerleri arasında eşitsizliğe neden olacak ölçümler yaptığını, bazı kulüp verilerinin açıklanmasına karşılık diğerlerinin bir sır olarak saklanmasının yanlış olduğunu ileri sürüyor Tuğrul Akşar.
Akşar’ın itirazları ve önerileri de var: 1) Temel amaç, harcamaları sınırlamaktan çok finansal dengeyi sağlamak olmalı. 2)UEFA’nın FFP ilkeleri varken Takım Harcama Limitleri uygulamak gereksizdir. 3) Finansal sağlık yoksa, THL (Takım Harcama Limitleri) de olmamalıdır. 4) THL, kulüplere harcama cesareti vermektedir. 5)Şeffaflığa önem verilmelidir. 6) Hesaplamalar kulüp bazında paylaşılmalıdır.
Akşar’ın önerisi: Yeni kurullar. Finansal Futbol’u yönetmek, artık bilinen oluşumlarla, organizasyon şemalarıyla mümkün görülmüyor. Bankalar Birliği’nin temsil edileceği, Kulüpler Birliği temsilcisinin de katılacağı uzmanlardan oluşan bir kurul devreye girmeli. Kulüplerde kurumsal örgüt modelini gerçekleştiren anlayışlar teşvik edilmeli, ekstra harcama olanağı sağlanmalıdır.
Finansal Futbol’u okurken, dostum Ahmet Talimciler’in önsözde değindiği gerçeğin altını da çizmek gerekiyor: Kulüp futbolu ve rekabetinin milli takımların önüne geçtiği gerçeği. Doksanlarda FİFA raporlarına giren bu gerçek, maalesef giderek büyüyor. Neyse ki masum yüreğimizde futbola ve milli takıma duyduğumuz sevgiye hala yer var!
Samuel Eto’o “Ben size gol sözü vermiyorum. Ama ertesi gün bir ‘beyaz’ gibi yaşamak isteyen ‘siyah’ kadar koşacağım sahada.”
(Tuğrul Akşar, Finansal Futbol kitabını imzalarken yukarıdaki sözleri de aktarmış. Teşekkürler.)