Bu iş Böyle Gitmez!
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x

Bu iş Böyle Gitmez!

imagesUY4SZNEH

Tuğrul AKŞAR- 19.04.2007 Yazılarına çok değer verdiğim ve kendisini bir futbol bilgesi olarak gördüğüm sıradışı futbol yorumcusu İbrahim ALTINSAY’ın,  18 Nisan 2007 tarihli Radikal’deki “Bir Şüphe Uğruna Ya Rab!” başlıklı yazısını okuyunca, uzunca süredir kaleme almaya düşündüğüm bir konuyu sizlerle paylaşmaya karar verdim. 

 

Yöneticilerin Rahatsız Eden Davranışları 

 

Bir futbolsever olarak konuya yaklaşıp, farklı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Özellikle son Fenerbahçe- Vestel maçından sonra kaleme almayı düşündüğüm, kulüp yöneticilerinin futbol üst organı, yani futbol federasyonu ile ilişkilerinin yönetimine ilişkin yazıyı kafamda belirlemiş, çerçevesini çizmiştim. Gerçekten de sıradan bir futbolsever olarak televizyon başında maçları izlerken, kameralara takılan son derece itici ve “düşündürücü” bazı yönetici tavır ve davranışları beni son derece rahatsız ve mutsuz ediyor, karamsarlığa itiyordu. Futbol denen masum ve bir o kadar da güzel oyunu bu kadar çirkinleştirmeye ve kirletmeye hakkımız var mıydı? Bunu yöneticiler neden yapıyorlar ve iflah olmaz oportünist tavır içinde olabiliyorlardı? Bu yaklaşım tarzından ve sergilenen tavırlardan Federasyon da çok etkilenmiyordu. Tamam etkilenmesin ama Federasyon’un da bir duruşu olmalı diye düşünüyordum. Eğer futbol üst organına, yani futbol otoritesine özellikle bazı kulüplerden bu kadar darbe geliyor, olmadık saldırılara maruz kalıyorsa, Federasyon kendisini koruma refleksini neden gösteremiyor, otoritesinin sarsılmasına neden ve niçin izin veriyordu? Çok ilginçtir, demokrasiler bile kendilerini korumak zorunda oldukları durumlarda, bir refleks sergilerler. Bu bazen yolunu sapıtıp darbeye kadar gider, bazen de demokratik halk hareketlerine... Peki ama Federasyon’un kendisinin otoriter yapısına yönelik saldırılara karşı umursamaz bir tavır sergilemesini nasıl yorumlamalı? Kendi otoritesine sahip çıkmakta zorlanan bir kurum, bir üst yönetim organı olarak görevini nasıl yapabilir, gücünü nasıl kullanabilir ve futbolu yönetebilir ki? 

Gelen Baskıları Göğüsleyemeyen Federasyon 

Federasyon bu baskılardan ciddi ölçüde bunalmış durumda. Özellikle siyaset her geçen gün futbola olan etkisinin dozunu artırmaya çalışıyor. Bunu da kulüpleri kullanarak yapıyor. Böylesi bir ortamda baskıların giderek artması ve siyasetin kulüpleri bir şekilde kullanıyor olması, Federasyon’un da takatini kesmiş durumda. Bunu iyi kullanan kulüpler kendi baskı platformlarını peşi sıra kullanıp, kendilerine avantaj sağlamaya çalışıyorlar.  Yeşil sahalarda olması gereken rekabetçi denge, futbol dışına taşınarak, yeni denge noktaları oluşturulmaya çalışılıyor.  Oysa bu şekilde sağlanmaya çalışılan denge, son derece sağlıksız bir durumu işaret ediyor. Futbol federasyonu dört bir taraftan gelen baskıları göğüslemekte zorlanıyor. Baskı altında sakin kalamıyor ve sağlıklı kararlar veremiyor. Verilen kararlarda standartı tutturamıyor, emsal uygulamasını dikkate almıyor, alamıyor. Aynı olaya iki farklı yaptırım uygulanabiliyor, Profesyonel Disiplin Kurulu(PDK)’nun verdiği cezalar, Tahkim kurulunda affedilebiliyor ya da indirilebiliyor...Bu durumun adeta kronik bir hal alması,  yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu konusunda bize bazı ip uçları veriyor.  

Federasyon baskının geldiği yöne bir tepki ve refleks gösterme yerine, tamamen gelen baskıyı absorbe etme şeklinde bir davranış sergileniyor. Burada çuvaldızı herkesin kendisine batırması gerekiyor. Federasyon da, kulüpler de...Yoksa tartışacak, izleyecek bir oyun olmayacak önümüzdeki zamanlarda.  

Olayların Nedenleri 

Tüm bu olayların temelinde kurumların, kurum olma bilinçlerini yakalayamamış olmaktan dolayı, kurumsal ilişkileri dengeli yürütememelerine bağlıyorum.   Kurumsallaşamamış ve  şeffaflaşamamış bir ortamda demokrasinin kurallarını çalıştırmak çok da mümkün olamıyor. Hele mevcut yapı daha başından çarpık ve dengesiz oluşturulmuş ise, işte o zaman hukukun yerini “orman kanunu” alıyor. Güçlü olan bastırıp, dengeyi kendi lehine kurmaya çalışıyor. Tüm kulüp yöneticilerinin maç sonlarında akıl ve mantık süzgeçinden geçirmeden, yaptıkları açıklamaların arka planında bu yatıyor. 

Ben bugün içinde bulunduğumuz kargaşa ve kaos ortamını, yapısal sorunların dışa vurumu olarak  algılıyor ve değerlendiriyorum. Bu yapısal sorunlar bize futbol yapılanmamızda önemli zaafiyetlerin bulunduğunu gösteriyor. Futbol yapılanmamızdaki çarpıklık ve dengesizlik, endüstri haline gelmiş futbolun yarattığı pastanın paylaşımında çok önemli sorunlara neden oluyor. Bugün ülkemizde beşyüz milyon dolara ulaşan futbol pastasından maksimum payı alabilme savaşı, futbolun dengesini bozuyor. Futbolun yumuşak karnından içeri giren bahis , teşvik, şike ve  rüşvet gibi olaylar, futbolumuzun bağışıklık sistemini çökertiyor. Bağışıklık sistemi çöken bir yapıdan, kendisine yönelik tehditler karşısında savunma mekanizmasını çalıştırmasını beklemek zaten mümkün olamıyor.  

Büyükleri Kollayan Sistem 

Olayın özüne bakıldığında; daha baştan üç büyükleri koruyan ve kollayan bir sistem ekseninde şekillenen 49 yıllık bir futbol yapısını görüyoruz. Yarım asra yaklaşan profesyonel futbol tarihimizde sadece dört şampiyon çıkartabilen bu yapı, endüstriyel futbolun günümüz dinamiklerini de yakalayamamış durumda. Bu nedenle de yükselen bir değer olduğu dönemlerde bile, Avrupa ve Dünya futbolundan hak ettiği payı alamayan bir yapının varlığından söz ediyoruz.  

Büyüklerin lehine haksız rekabetin egemen olduğu ve dengede rekabetin sağlanamadığı bu yapı,  baştan aşağı çarpık ve dengesiz gelişim dinamikleriyle aynı zamanda kendisini de her geçen gün eriten kargaşa ve kaosu üretiyor. Nasıl insan insanın kurdu ise, bugünkü futbol yapılanması da, sistemi içten içe yiyip bitiren bir yapı olarak karşımızda duruyor. Mevcut yapı futbol pastasını daha fazla büyütemiyor. Büyütülen pasta ise rekabeti artıracak ve kaliteyi yükseltecek şekilde dağıtılamıyor.

Futbolun Genel ve Özel Sorunları

Futbolumuzun önünde iki temel sorun duruyor. Bunlardan ilki, rekabetçi dengeyi sağlayacak ve haksız rekabeti ortadan kaldıracak bir yapıya hala ulaşılamamış olması; diğeri ise, mevcut sınırlı kaynakların dengesiz dağılımı ile bu kaynakların etkin ve verimli kullanılamamasıdır. Bu iki temel sorun bir yandan futbolumuzun kalitesini olumsuz etkilemekte, sportif ve mali başarının önünü kesmekte; diğer yandan da teşvik, şike, rüşvet, bahis ve şiddet gibi futbol dışı öğelerin futbola etkimesine neden olmaktadır.  

Futbolun paradoksal yapısı zaten kendi içinde bir çok soruna neden oluyor. Bu sorunlu yapıya bir de yanlış yönetim taktik ve stratejileri eklenince, sorun içinden çıkılmaz hale geliyor ve bugünkü yaşadığımız sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. Kargaşa ve kaos toz-duman bulutu içinde yolunu bulmaya çalışan Türk futbolu doğal olarak sportif ve mali anlamda başarılı olamıyor. Avrupalı devlerle rekabet edemiyor.

Bu sorunlu ve sıkıntılı yapı içinde "futbol pastasını daha fazla nasıl büyütebiliriz?" den çok, "nasıl paylaşabiliriz?" e odaklı, sığ düşünce anlayışı bugün tüm kulüplerimizi çevrelemiş durumda. Bugünkü yaşanılanlar bir bakıma, bu pastadan daha fazla pay alabilmenin mücadelesi olarak görülebilir. Bu nedenle kavga ve gürültü hiç eksik olmuyor, bu anlayış ve yapıyla da olmayacak gibi görünüyor.

Bu yapısal problemlerin klasik statükocu anlayışlarla çözümlenemeyeceği açıkça görülüyor. Bu noktada mevcut yapının yerine, daha radikal ve devrimci bir çözüm anlayışını egemen kılmak durumundayız. Buna göre ligler ve Federasyonun yeniden yapılanmak zorunda. Hatta dernek statüsündeki kulüplerin organizasyonel yapısı bile gözden geçirilmeli; ibra müessesesi hak ettiği şekilde çalıştırılmalı.

Olaya sağlıklı ve sağlam bir bakış açısı, yapısal yaklaşımı gerektiriyor.  Mevcut yapıdaki çelişkiler en aza indirilemediği, rekabetçi denge doğru konumlandırılmadığı, gelirler dengeli dağıtılmadığı sürece, taraflar kendilerini hep bir “çıkar çatışması” içinde bulacaklardır. Çıkar çatışmaları yerini, ortak çıkar birlikteliğine bırakmadıkça, güçlü olan hep aslan payını aldıkça, küçükler aleyhine haksız rekabet devam ettiği sürece, ne Federasyon sağlam bir duruş sergileyebilir, ne de kulüpler makul ve mantıklı hareket edebilir.

Futbol Markamıza Zarar Veriyoruz!

Bugünkü futbol yapılanmamızın neden olduğu sıkıntılar, futbol kalitemizi hızla aşağıya çekiyor, futbolun izlenilirliğini olumsuz etkiliyor. Futbol ürününe hep birlikte, el birliğiyle zarar veriyoruz. Marka değerini yükseltme yerine, markayı zedeleyecek her türlü oluşuma olanak sağlıyoruz. Bu aşamada en azından sorunların üstesinden gelebilmek için radikal çözümlere yönelinemese bile, futbol otoritesinin duruşunu değiştirmesi; otorite zaafına yol açacak hiç bir eylem ve söyleme izin vermemesi; kendi içinde adil ve tutarlı politikalar izlemesi; her kulübe eşit mesafede durması; çifte standarttan hızla uzaklaşması gerekiyor. 

Hatalı yapıdan tamamen kurtulmak kısa vadede çok mümkün görülmese bile, en azından Federasyon daha sağlam, daha dengeli ve her kulübe eşit mesafede durarak, bazı sorunların önüne geçebilir. Üretebileceği palyatif ama adil çözümlerle, içine düştüğü kaos ortamından kurtulabilir. Futbol otoritesi olarak görmesi gereken saygınlığa yeniden ulaşabilir, kulüplere karşı elindeki erki daha dengeli kullanabilir.

Statükocu Anlayışla Bir Yere Varılabilir mi?

Bugünkü futbol yapılanmamızın yapısal sorunları doğal olarak futbol örgütlenmesini ve yönetimini de olumsuz etkiliyor. Gereksiz kısır tartışmalara neden oluyor. Yapısal koşullar bu olumsuzlukların temel dinamiğini oluştururken, bu yapı içinde sorunları çözecek, çözümleyecek liyakata sahip bir kadro yapılanmasının da bulunmayışı, sorunun çapını giderek büyütüyor.

Kalitatif anlamda yeterli birikim ve kaliteden uzak basiretsiz kadro yapısı, kulüp bazlı tehditkar istemlerin önünde duramıyor. Bunu fırsat bilen ve çıkarlarını maksimize etmeye çalışan kulüpler de Federasyon’a yüklendikçe yükleniyor. Bu yüklenme bazen pervasızlık düzeyine yükselebiliyor. Hiyerarşik yapıyı sakatlayacak ölçüde, şiddetli ve pervasız saldırılar ise baskı altındaki Federasyon yönetiminin sağlıklı düşünmesini engelliyor, doğru karar vermesinin önünü kesiyor. Kulüplerin rantlarını artırabilmek amacıyla, korkusuzca ve bazen saygı sınırlarını aşan söylem ve eylemleri, ortamın daha gerginleşmesine ve kaosun giderek yaygınlaşmasına yol açıyor.  Federasyon kendi sıkıntılarının da etkisiyle, bu eleştiri, tehdit ve saldırılara göğüs geremiyor ve otoritesi zaafa uğruyor.

Federasyon’un her ne koşulda olursa olsun otoritesini zaafa uğratacak eylem ve söylemlere karşı daha dik durması ve tavizsiz aksiyom alması gerekiyor. Hiç bir kulübün başkan ve yöneticileri ile oyuncu ve teknik adamlarının maç sonuçlarına endeksli bir düşünce yapısı içinde Futbol otoritesine karşı bir aksiyon içine girmemeleri gerekiyor. Federasyon bir yandan yasadan gelen gücünü kullanarak, futbol yönetimini gerçekleştirirken; diğer yandan kulüplerin "rant maksimizasyonu" manevralarına olanak sağlayacak yönetim tarzı ve eylemlerinden de uzak durmak zorunda. Tüm kulüplere eşit mesafede duran; kulüp çıkarlarını değil, futbolun çıkarlarını gözeten kararları alan ve uygulayan; kurum veya kişilere göre eylem ve söylemde bulunmayan bir Üst Yönetim Yapısı olması sağlıklı futbol yönetiminin temel kuralıdır.  Futbol Yönetiminin saygınlığının en üst düzeye yeniden taşınması ise kaçınılmaz bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.  

Futbol Kulüpleri Rant Maksimizasyonu Peşinde!...

Futbol yönetimimizin tarihsel yapılanışından kaynaklanan zaafları, futbolumuzda oluşan kargaşa ve kaosun ana nedenini oluşturuyor.  Yani mevcut yapı sürekli sorun  üretiyor...Diğer yandan futbol yapımız içinde yer alan futbol kulüpleri ise yoğun bir şekilde rant maksimizasyonu peşinden koşuyor. Özellikle futbol pastasının milyar dolarlık seviyelere gelmesi, bu pastaya olan ilgiyi her geçen gün artırıyor. Kulüpler bu pastadan pay alabilmek için kıyasıya bir mücadele içine giriyor. Çünkü ticarileşen ve endüstriyelleşen futbol, gelirleri geometrik olarak artırdı. Ancak artan gelirlerden pay alabilme savaşı daha çok büyük kulüplerin leyhine sonuçlanıyor. Bunda da en önemli enstrüman “reyting”. Dolayısıyla reytingi yüksek takımlar/kulüpler pastadan daha fazla pay alırken, nispeten daha küçük bütçeli, mütevazı kulüpler çok daha küçük paylarla yetinmek durumunda kalıyorlar. Aslında bu, futbolun genel paradokslarından birisini oluşturuyor. Örneğin 12,5 milyar dolarlık futbol pastasının yüzde ellidördü beş büyük lig tarafından paylaşılırken; geriye kalan %46’lık kısım ise diğer 48 ülke federasyonu arasında pay ediliyor. Avrupa genelinden ülkemiz özeline indiğimizde ise yaklaşık 500 milyon dolarlık futbol pastasının yüzde otuzu üç büyük kulüp tarafından paylaşılıyor. Diğer 150 profesyonel futbol kulübü ise kalan yüzde yetmişi kendi aralarında paylaşıyor.

Yine ülkemizde TV yayın gelirlerinin yüzde 42’si; tribün gelirlerinin yüzde 49’u; sponsorluk gelirlerinin yüzde 23’ü; saha içi reklam pastasının yüzde 35’i dört büyük kulüp tarafından paylaşılıyor.

Yine dört büyük kulübün 2005-06 sezonunda oluşan 125.2 milyon dolarlık toplam havuz gelirlerinin %43’ünü kendi aralarında paylaştıklarını görüyoruz.

Futbol kulüplerinin finansal kesimden kullandığı kredilerin yüzde 85’inin de yine  üç büyük kulübe ait olduğunu gözlemliyoruz. 

Özgüvensizlik ve Kuşku temelinde gerilen ilişkiler

Sevgili İbrahim ALTINSAY, sözkonusu yazısının başında “Futbol dünyamızı biçimlendiren bir matriks var: Özgüvensizlik+Kuşku=Gerilim... Yaptığın işe, kurduğun takıma güvenmeyeceksin. İkide bir transfer yapıp hoca değiştireceksin. Sonra herkesin sana düşman olduğuna, sana karşı komplo çevirdiğine inanacaksın... Özgüvensizlik ve kuşku futbolumuzu yiyip bitiriyor...” diyor.

Gerçekten de bugün kulüplerin Federasyon’a, Federasyon’unda kulüplere güvenleri tam anlamıyla bir güvensizliğe dönüşmüş durumda. Güvensizlik beraberinde gerilimi getiriyor. Karşılıklı güven ve iyiniyet kuralları çerçevesinde yürümesi gereken bir sistem daha baştan iflas etmiş vaziyette. Bununla beraber Federasyon’un inandırıcılığını giderek yitirmesi,  kulüplerin anti-Federasyon cephesini oluşturmalarını çok da haklı göstermiyor. Her olaydan ve olumsuzluktan Federasyon’u sorumlu tutmaya çalışan bu anlayış, bir yerde kulübün kendisinin neden olduğu ve aşamadığı sorunları, Federasyon’a ihale etmesi anlamına geliyor. Ki, bu durumun bilinçli olarak tribünlere yansıtılması, şiddeti de beraberinde getiriyor. Sıradan ve masum hakem hatalarının bile arka planında komplo teorisi arar durumu gelmiş, neredeyse komplo paranoyasına kapılmış, kulüp yöneticileri, Federasyon’u hedef göstermekle, taraftarlarına karşı yerine getiremedikleri sorumlulukları bir şekilde Federasyon’a atarak, hedef saptırmaktalar.

Federasyon’un da bu gelişimler karşısında bazı kaygılarla sessiz ve duyarsız kalması, bu tür eylem ve söylemlerin dozunun giderek artmasına çanak tutuyor. Halbuki, Federasyon’un yüzde yüz yanılgı içinde olduğu hatalar olsa bile,  kulüp yöneticilerinin deontolojik bir yaklaşım içinde olmaları gerekiyor. Hatanın üzerine yeni hatalarla gidilmesi, etki-tepki nedeniyle, bazen kulübün aleyhine olumsuz sonuçlar da doğurabiliyor. Özellikle Federasyon’la ilişkilerinde bir türlü balansı tutturamayan Fenerbahçe, her hakem hatası ve her olumsuzlukta Federasyon’a yüklenince, bu kez ister istemez bir anti-Fenerbahçe cephesinin de açılmasına neden oluyor. Özellikle geçen yıl Fenerbahçe yönetiminin sergilemiş olduğu taktik ve stratejik hatalar, kulübün performansını ve motivasyonunu olumsuz yönde etkilemiştir. Nitekim bu konuda sevgili dostum Barış ERTÜL’ün, Radyospor’da “Ey Fenerbahçe Yönetimi” başlıklı yazısında da belirttiği üzere, geçen yıl ve bu sene Federasyon ile yaşanan gerginliğin kulübe nasıl zarar verdiğini, onun kaleminden okuyalım. “...Şimdi Fenerbahçe Yönetimi sezon boyunca tek bir penaltı verilmemesini, hakem hatalarını bugünkü tedirgin edici tablonun sorumlusu olarak ortaya sürüyor. Fenerbahçe'nin Rıdvan DİLMEN'in deyişiyle oynadığı "sıfır" futbolu bir tarafa bırakıyoruz. Diyelim ki, Federasyonun bütün düşmanlıkları konusunda Yönetim yüzde yüz haklı. Bu düşmanlığın körüklenmesinde Fenerbahçe Yönetiminin suçu yok mu? Fenerbahçe'nin menfaatleri uğruna zamanında esnemeyenler için, futbolun tepesini alenen karşılarına alanlar için "mükemmel yönetici" denebilir mi? Yönetmek bir sanattır.  Müteahhitliğe benzemez. Hele milyonların sevgilisi bir spor kulübünü yönetmeye hiç benzemez.” (Barış ERTÜL, Ey Fenerbahçe Yönetimi, http://www.radyospor.com/detay.asp?CID=25238 )

Önce Kendimize bakalım! ya da Bir Deontoloji Sorunu

Her sezon başında taraftarına verdiği sözleri yerine getiremeyen, ancak bundan ötürü de bir hesap vermeyen çapsız yönetimler (her sene iki kupa, Avrupa’da final, 50 bin kişilik stat, v.b.); futbol takımının kendi kaderini belirleme hakkını iyi kullanamaması nedeniyle yaşanılan travmaların nedenini Federasyon’a ihale eden yöneticiler (geçen sezon Denizli’de ekstra 16 dakikayı gole çeviremeyen Fenerbahçe); “sezon sonuna doğru yaklaşıyoruz, bizden kimse iyi futbol beklemesin” gibi sığ futbol anlayışını geçer akçe olarak taraftara ve futbolsevere yutturmaya çalışan futbolcular; takımına verdiği her türlü maddi destek karşısında, bir taraftar müşteri olarak beklediğini alamayan, ancak bir tepki de ortaya koymayan taraftarlar; borç batağında yüzmekte olan ve oyuncusuna maaşlarını bile ödemeyecek durumda olan kulüpler olduğu sürece, her işi Federasyon’a mal etmek, işin kolayına kaçmak olmuyor mu?

Nüfuz sahibi Olan Yöneticiler

Futbolun endüstriyel gücü onu bir cazibe merkezi yapıyor. Günümüzde futbolun yer yüzünde üç milyarın üzerinde insana ulaşabilmesi ve yüksek popülaritesi, yeni nüfuz alanlarının da oluşumuna olanak sağlıyor. Kulüp yöneticileri bu anlamda iktisadi, mali, siyasi alanlarda kendisine bir nüfuz alanı oluşturuyor ve her geçen gün bu etki alanının çevresini genişletmek amacıyla, Makyavelist politikaların peşinden koşuyorlar. Bunu yaparken de, kulübü, taraftarı, futbolcuyu, futbolu kendilerine malzeme olarak kullanıyorlar. Bu çıkar savaşları, onları daha da pervasızlaştırabiliyor.  

Yeniden yapılanma gündeme alınmalı

Bugün Futbol otoritesinin önünde duran temel sorun: futbol sistemimizdeki yapısal çarpıklık ve dengesizliklerin giderilmesine yönelik bir yeniden yapılanmaya gidilememesi sorunudur. Futbol otoritesi yani Federasyon, dengede rekabetin sağlanabileceği, futbolun kalitesinin yükseltilebileceği, teşvik-şike-rüşvet ve şiddet gibi futbol dışı öğelerin futbola etkiyemeyecekleri bir yapılanmayı sağlamak zorundadır ki, bugünkü yaşanılan olumsuzluklar sona ersin.

Yukarıda yer verdiğimiz veriler bize; Türk futbol pastasının futbolumuzu daha ileri noktalara taşıyabilecek büyüklüklere ulaşamadığını; var olan pastanın paylaşımında çok ciddi dengesizlik ve haksızlıkların bulunduğunu; paylaşılan kaynakların ise verimli ve efektif kullanılamadığını; üç büyüklerin lehine  amansız bir haksız rekabetin bulunduğunu gösteriyor.  Yani İçinde bulunduğumuz mali ve iktisadi durum bugün Türk futbolunun ayağına pranga olmuş durumda. Futbol gelirlerinin dengede rekabeti sağlayacak, futbol kalitesini yükseltecek, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi ve dağıtılması Federasyonun önünde duran en acil görev...Bu sorunlarımızı gideremediğimiz sürece Türk Futbolunda rekabete, kaliteye ve yeni şampiyonlara hasret kalacağımız görülüyor. Bu yapının oluşturulması, sadece lokal rekabeti getirmiyor. Avrupalı devlerle de baş edebilmenin yolu da buradan geçiyor. İşte bu koşullarda gerekli ve yeterli iyileştirmeleri sağlayabilirsek, o zaman yeni Vestel'ler, yeni Kayseri'ler çıkartabiliriz. Yoksa hayallerimiz sadece bir temenni ve dilek olarak kalır. Türkiye’nin 60’lı yıllarda yaşadığı toplumsal uyanış hareketinin, Süper Lig’de de yaşanabilmesi için kulüplerin çıkar çatışması yerine “çıkar birlikteliği” ne yönelmeleri gerekiyor. Bu önemli bir fırsat...

Bunlar yapıldığı zaman, bugün yaşanılan sorunların büyük bir kısmı da çözümlenmiş olacaktır. Kulüplerin kendi başarısızlıklarından kaynaklanan sorunları Federasyon’a ihale edilmesinin de önüne geçilmiş olacaktır. 

Sonuçta

Bugün rant maksimizasyonu peşinde koşan kulüplerin, futbol Federasyonu ile olan ilişkilerinde “amacı aşan” bir çatışma yaşanmaktadır.  Bu çatışmalar temelde “nüfuz alanı” oluşturma çabalarının, pratiğe bir yansımasıdır. Kulübün ve kulüp başkanlarının “nüfuz alanı oluşturma” çabaları bazen çakışabiliyor veya ortak bir payda da buluşabiliyor. Kulüplerin, yapısal problemler nedeniyle Federasyon ile yaşadıkları bazı olumsuzluklarda haklı olduğu yönler bulunduğu halde; yapılan “yönetsel hatalar” onları taca atabiliyor. Bu olumsuz gelişmelerin Türk futboluna yarardan çok zarar verdiğini, Türk Futbol markasını zedelediğini  bir kez daha belirtelim.

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  21994  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Tuğrul Akşar Cuma, 02 Nisan 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

05/11/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

8.698,48

-0,17

 bjk BJKAS

4,48

-2,18

 fb FENER

100,30

0.00

 gs GSRAY

6,83

+0,15

 trabzon TSPOR

0,93

0,00

   SPOR ENDEKSİ

3.075,321

-0,41

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 43244408

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 11 10  0 32 11 21 31
2 Fenerbahçe 11  8   2 1 27  9   18

26

3 Samsunspor 12 8 1  3

24

13 9

25

4 Eyüpspor 12  6   4  2 18  11 7 22
5 Beşiktaş 11 6 3  2  19  10 9 21
6 Göztepe 11 5 3 3 19  13 

  6

 18 
7

Sivasspor

12 5  2  5   17 20 -3 17
8 Başakşehir 11 4 4

17  14 3 16
9 Kasımpaşa 12 3 5 4 16    19  -3 14
10 Konyaspor 12 4 2 6 14  20 -4 14
11 Antalyaspor 12 4 2 6

15

24   -9 14
12 Rizespor 11 4 1 6 10  19 -9 13
13 Trabzonspor 11 2 6

3

12  14  -2  12
14 G.Antep FK 11 3 3 5 15 18 -3 12
15 Kayserispor 11 2 6 3 11 16 -5 12
16

Bodrumspor

12

3

2 7 10 16 -6 11
17 Alanyaspor 11 2 4 5 9 14  -5 10
18 Hatayspor 11 3 7 10 18  -8 6

19

A.Demirspor 11 0 2 9 9 25 -16

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.