Recep Cengiz- 2 Mart 2020 Ersun Yanal’ın etkileyici ve cazip bir dili olmayan maç sonu demeçleri maçın analizi ve sorumluluklarını kapsamıyor. Örneğin, yönetici veya başkan değil ama bir yönetici gibi klişe (aslında alınan başarısız sonuç sonrası güçsüz ve çaresiz kaldığı izlenimi veriyor) söylemlerle, kendini olduğundan daha güçlü göstermek istiyor.
Sürekli birilerini suçlayıcı ve hedef gösterici (kaynağı ve tutar yönü olmayan) demeçler veriyor ama başarısızlığa neden olan asıl sorunu unutuyor, Fenerbahçe’nin teknik direktörü olmanın ayrıcalıklarından yararlanmak istiyor. Ve son çare olarak da “Biz iyi takımız, biz iyi futbol oynamaya çalışıyoruz, şampiyonluğun en güçlü adayı bizi ama birileri bizim başarılı olmamızı istemiyor, hakemler üzerinden bizi engelliyor...” söylemleriyle hakem hatalarına “sığınıp”, taraftarlarına “sarılmaya” çalışıyor.
Ersun Yanal, büyük bir takımın teknik direktörü ama kendisi büyük bir teknik direktör değil. Çünkü, taraftar ve medya baskısı olmamasına rağmen oyun sistemini yenile(ye)miyor. Yaratıcı değil, takımı defansif orta saha oyuncuları ile kopyalayarak oynatıyor.
Ersun Yanal’ın oynatmak istediği sistem ve oyuncuların çözünürlüğü çok kolay, bu nedenle takım istikrar sağlayamıyor.Bu oyuncu grubu ile özellikle iç saha da taraftar baskısı ile sonuç alması sistemin veriminden değil, rakibinin güçsüzlüğünden olduğunu gerçeğini görmüyor, görmek istemiyor.
Fenerbahçe gibi büyük bir takımda Ozan Tufan “lider”, Tolga Ciğerci “joker”, Tolgay “kurtarıcı” olmaz/olmamalıdır. Olursa, Ersun Yanal “yolcu” olur.
Oyun sisteminin artı ve eksilerini doğru değerlendirmiyor.
Genel anlamda doğru zamanda doğru oyuncu tercihi yapamaması, takım içinde rekabetçi bir ortam yaratamadığı için güven kaybı ve düşüş yaşanmasını kaçınılmaz kılıyor. Bu bağlamda oyuncuları isteklerini yaptırmaya ikna edememesi çözmesi gereken büyük bir sorun olarak önünde duruyor.
Oyun stratejisi belirlerken, risk analizi yap(a)mıyor.
Puan kaybının yaşandığı her maç sonrası sezon içinde hiç oynatmadığı futbolculara kurtarıcı diye sarılması sakin kalamadığını, korku ve panik içerisinde olduğunu gösteriyor. Takımının güçlü ve olumlu yanları olduğu kadar zaaf ve zayıflıkları da oyun planının bir parçası olduğunu unutuyor. Örneğin, tolerans gösterilmemesi gereken birinci bölge de en ağır ve riskli iki futbolcu (Jailson ve Serdar Aziz) oynuyor.
"O Halde Ne Yapılmalıdır?"
Alınan başarısız sonuçlardan deneyimler çıkarmalıdır.
Oyunu çok yönlü düşünen ve düşündüren (olması gereken) bir teknik direktör olmalıdır.
Oyun felsefesini korku kültüründen ayırıp, Fenerbahçe kültürü üzerine temellendirmelidir. Yani büyük camianın güçlü takımı nasıl futbol oynamalı ise sahaya aynı anlayış yansımalıdır.
Takım içi rotasyonda denge kurmalıdır.
Maç sonu demeçlerinde teknik direktör dili kullanmalı, kulübü değil takımı yönettiğini unutmamalıdır.
Yoksa, yolun sonu görünüyor. Moral kahvaltısının verilmesi bunun önemli bir işareti.
Ersun Yanal’ın oyun anlayışı ve maç sonu konuşmaları birbirine çok benziyor. Her ikisi için Ahmet Kaya ne güzel söylemiş “mevzu bu değil iki gözüm!”{jcomments on}