Futbolun Avrupalılaştırılma Süreci
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Hukuk Kutlu Merih Futbolun Avrupalılaştırılma Süreci

Futbolun Avrupalılaştırılma Süreci

Doç. DR. Kutlu MERİH
15.Temmuz.2007

 

 Giriş

 

Futbolun Avrupalılaştırılması futbolun aktörleri ile AB yönetişim organları arasında daha önce söz konusu olmayan ilişkilerin oluşumu ile ilgili.

Futbolun endüstrileşmesi ve ticarileşmesi bu süreci kontrol altında tutacak bir yasal çerçeve henüz oluşmadan gerçekleşiyor ve bu da AB gibi stratejik bir şekilde kontrol altında tutulması gereken federatif bir yapı için sorunlar oluşturuyor. Gerçekte AB nin futbola ve spora ilgisi Bosman tartışmasının mahkemelere ve oradan Avrupa Adalet Divanı (ECJ) yansıması ile başladı. Böylece AB hukuku kendi ilgi alanına giren yeni bir sektör keşfetmiş oldu. Bundan sonra daha otonom davranmak isteyen bir G-14 gurubunu n doğuşu ve bunların yasal mücadeleleri AB mekanizmalarını spor ve futbol ile daha yakından ilgilenmelerine neden oldu. Spor ve futbol AB ekonomisi içinde ciddi bir paya sahip olmuştu ve artık sadece geleneksel düzenleme organlarının kontrolunda yönetilmesi ciddi sorunlar doğurmaya başlamıştı. AB burada kendisine bir görev çıkardı ve spora ve futbola müdahale edebileceği yasal olanakları araştırmaya başladı. Burada bunun hikayesini inceleyeceğiz.

 

AB nin futbol ile ne ilgisi var?

 

AB Futbol ile neden ilgilenir? Futbol dünyasındaki geleneksel anlayış, futbolun kendi kendini yönetmesinin uygun olduğudur. Esasında futbol dışardan müdahalelere karşı etkin bir savunma mekanizmasına sahip sektörlerden biridir. Buna göre futbolun AB nin düzenleyici mekanizmalarından olabildiğince uzak kalması onun doğası gereğidir. Ayrıca bu eğilim ülkelerdeki anti-ab hareketleri ile birleşince oldukça güç te kazanmaktadır.  Diğer taraftan yaşanan gelişmeler futbolun bağımsız karakterini sürdürmesini de oldukça güçleştirmektedir. Futbolun giderek endüstriyelleşmesi ve spordan daha ziyade bir işletme haline dönüşmesi sektörün bir de ticari bir perspektifle ele alınmasını gerektiriyor. Futbolun yapısındaki bu ticari ve sosyal olgular arasındaki gerilim kendi iç mekanizmaları ile aşılabilecek gibi görünmüyor.

 

AB nin futbola müdahalesi bir anlamda kendi varlığı ve gelişimi için de yaşamsal bir önem taşıyor. AB ile ilişkiler genelde bir çifte maske durumundadır. Bir yandan federatif bir toplumun bütünleşmesi için sivil topluma yönelik yöntemler geliştirilirken diğer taraftan güçlü küresel şirketlerin, karar verme mekanizmalarına destek olmasını sağlayacak kurumsal ilişkiler  düzenlenir. AB nin futbola da bu anlayışla yaklaşacağı açıktır.

 

Futbol bir yandan toplumlararası gerilimleri azaltacak ve karşılıklı tanımayı geliştirecek mekanizma olarak algılanırken diğer taraftan ekonomisinin düzenlenmesi gereken bir büyük sektör durumundadır. Burada tıpkı AB tarımını düzenleyen Ortaklaşa Tarım Politikaları (CAP) gibi bir futbol düzenleyici politikalara da ihtiyaç duyulacağı da açıktır. Futbol da tarım gibi bir yanda güçlü rekabetçi kuruluşlara diğer taraftan ancak dış destekle ayakta durabilecek marjinal kuruluşlara sahiptir. Futbol sektöründe gelirlerin yeniden dağılımı yaşamsal bir önem sahipken günümüz futbol yönetişiminde bu tür bir mekanizma görülmüyor. AB komisyonu İngiltere'de medya haklarının dağıtımı konusunda bir fırsat yakaladığı halde sonuç tekelci bir pozisyonun daha da güçlenmesi oldu. Tepe kulüpler güçlü bir yayıncının garanti gelir önerisine oldukça bağımlı bir mali durumda idiler. G-14 gurubu da tezlerini hem kamuoyunda hem de politikacılar nezdinde kabul ettirmekte pek başarılı olmadılar. Futboldaki polarizasyon ve marjinal kulüplerin sorunları bu tür bireyci ve gurupsal çözümlere olanak tanımıyordu. Avrupa çapındaki futbol sektörünün makro durumu, futbolun hala radikal bir politika destekle ayakta durabileceğini gösteriyordu.

 

Ayrıca futboldaki ticarileşme ve şirketleşme futbola daha önce görülmeyen bir mülkiyet yapısı da getiriyordu. Sermaye gurupları birden çok kulübün hisselerini alarak yönetimlerini kontrol edebiliyor veya doğrudan kulüplere sahip olabiliyorlardı. Bu da futboldaki  rekabet koşullarını olumsuz etkiliyordu. Diğer taraftan güçlü yayımcı kuruluşlar büyük ödemeler karşılığında ulusal ve uluslararası kupaların organizasyonunu da etkileyebiliyordu. Futbol artık sadece sportif kurallara göre göre yönetilebilecek bir sektör olmaktan oldukça uzak bir konuma gelmişti. gelişmelerin kontrolü oldukça ciddi bir müdahale gerektirdiği halde futbolun egemen kralları ile AB kontrol mekanizmaları arasında ciddi bir uyumsuzluk söz konusu idi.

 

AB perspektifinde bakıldığında, futbol çok milyar dolarlık (17 Milyar) bir ticari olay ve kartel ve tröstlerin oluşup hakim pozisyonlarını istismar etmesini engellemek için oluşturulan "rekabet kuralları" dışında düşünülemez. AP kayıtlarına göre AB ülkelerinin yıllık GDP lerinin %3-4 lük kısmı sportif aktivitelerden oluşuyor ve bu değer ortalama %4 hızı ile artıyor (AP:2006) Bazı ülkelerdeki rugby ve bisiklet gibi sporların popülerliği dışında sportif gelirin temel bileşenini ve ekonomik etkisini futbol oluşturuyor. Futbolun önemi kamu otoritelerinin stat yapımı ve subvansiyon şeklinde futbolu desteklemesini de sağlıyor faka t bu aynı zamanda sektöre bir tür kamusal alan özelliği de getiriyor. Buradan AB Komisyonu ekonomik aktivitelerin "Tek Pazar" kurallarına uygun olarak düzenlenmelerine ilişkin anlaşma  maddeleri gereği futbola müdahale için  bir motive sahip oluyor.

 

Bir yaklaşım modeli olarak şunlar önerilebilir:

  • Büyük ticaret cininin şişeden kaçmış olduğu açık. Buna göre büyük kulüplere diğer sektörlerde görülen büyük işletme uygulamaları çerçevesinde yaklaşılmalı

  • Futbol hukuku ile AB hukuku arasından bir koordinasyon ve uyuşum sağlanmalı

  • Ulusal spor otoriteleri, futbol yönetim organları ve AB organları arasında verimli bir koordinasyon sağlanmalı

  • FIFA ve UEFA temel değerlerinde vazgeçmeden değişen ortama uyum sağlayabilmeli

  • Ufak kulüplerin görüşlerinin ve beklentilerinin karşılanabileceği mekanizmalar oluşturulmalı

  • Her ülkedeki spor otoriteleri ve spor bakanları ülkeye özgü koşulları adapte edecek model ve uygulamaları araştırmalı ve bu araştırmaları desteklemeli

 

AB içinde bir spor egemenliği çatışması doğuyor

 

Burada Avrupa'nın önde gelen güçlü kulüpleri ile FIFA ve UEFA arasından bir iktidar kavgası söz konusu. Burada taraflar birbirlerine karşı sert bir iktidar kavgası verirken kendi içlerinde de bir bölünmüşlük söz konusu.  Burada sürece mahkemelerin de karışmış olması durumu daha da karmaşık hale getirdi.  Burada ekonomik çıkar ve sosyal dayanışma radikal bir çatışma halinde. Büyük kulübü tanımlamak ve rekabetçi önceliklerini aşarak bir düzen kurabilmek olanaksız hale geldi. kar maksimizasyonu yapan yayıncı kuruluşların beklentilerinin de karşılanması gerekiyor. Durumun olanaksızlığına rağmen G-14 tezlerinden ve çıkarlarından vazgeçmiş değil bu da futbol sektörüne yeni ve dikkatli bir yaklaşım yapmamızı gerektiriyor. Futbolun yönetişim organları değişimi kavramak ve yönlendirmek yerine değişimi engellemeyi tercih ediyorlar. Politik sistem ulusal devlet veya AB organları düzeyinde sektörün sorunlarına ilgi gösterse de sistematik bir yaklaşım yapamıyor. Ayrıca futbolcuların ve taraftarın beklentileri ile de ciddi bir şekilde ilgilenildiği söylenemez. Ne futbolcular bir endüstriyel emekçi ne de taraftarlar bir endüstriyel müşteri yaklaşımı görmüyor seslerini de duyuramıyorlar. Burada her iki gurup ta normal endüstriyel sektörlerde görülenden farklı bir ilişki sergiliyorlar. 

 

AB yönetişim sistemi ulusal devletlerin finansal gücüne sahip olmadığı ve sahip olduklarının çoğunu da ortak tarım politikalarına (CAP) harcadığı için, gelişmesini bir tür "üst düzenleyici organ" formunda sürdürüyor. Böylece anlaşmaların sağladığı yetkiler ile AB Komisyonu düzenleyebileceği her alanda bir düzenleme sistemi getirmeyi kendine görev sayıyor. Nice Antlaşması ve arkasındaki taslak anayasa sporu da birlik gündemine aldığından futbol ise AB nin düzenleyebileceği taze ve olgun bir alan olarak önüne geliyor. Burada ise başka bir karmaşıklık ortaya çıkıyor. AB yetkileri üye ülkeler arasındaki uluslararası antlaşmalardan kaynaklanırken, futbol, ulusal hukuk dışında küresel organlar tarafından düzenlenen ve yönetilen bir olgu olarak kendini gösteriyor. Bu da AB egemenliğinin kapsam alanı ile futbol egemenliğini kapsam alanı arasında çatışmalara yol açıyor. AB ve FIFA nın uluslararası bir organizasyondan fazla ve ulusal bir devletten eksik olan yetkileri futbol konusunda ciddi bir egemenlik tartışması yaratıyor. Bu egemenlik çatışması ise Avrupa'da bazı kulüplerin G-14 gibi yapılanmalar ile kendilerine konvansiyonel formların dışında yapılanma alternatifleri denemelerine yol açıyor. Şimdilik G-14 FIFA ve UEFA karşısından bir pozisyon sağlayamadı ise de AB Komisyonu böyle bir oluşumun varlığından rahatsız görülmüyor ve çeşitli komisyon çalışmalarında muhatap kabul ediliyor. Böylece G-14 futbol yapısında ciddi bir alternatif olamasa bile bir çok konunun tartışılmasında üye kulüplere çıkarlarını savunma olanağı sağlıyor.

 

 

G-14: ticari futbolun yükselen sesi

 

G-14 şu andaki üye yapısı ile Avrupadaki 18 en büyük (Chelsea dışında) futbol kulübünü temsil ediyor. Ana temaları federatif lig anlayışı dışında bir futbol rekabeti oluşturmak ve büyük kulüplerin oyun üzerindeki etkilerini arttırmak olarak görülüyor. Her federasyona bir oy kuralı UEFA içinde beş büyük ligin diğer 47 federasyonluk çoğunluk karşısında  istediklerini alabilmelerine engel oluyor. G-14 ün temel anlayışı kendileri gibi futbol kulüplerinin artıl bir futbol kulübünden çok fazla bir şey olduğu ve bir "futbol işletmesi" olarak spor dışındaki alanlarda da ilgileri ve gelirleri olduğu idi. Böylece G-14 kulüpleri de diğer işletmeler gibi rekabetçi pazar ortamında rekabet eden ticari işletmeler olarak çalışmak istiyorlar. Burada politik otoritelerden bağımsız olmak gibi talepleri de yok. AB ile normal bir endüstriyel sektör olarak ilişkilerin düzenlemeyi öngörüyorlar. şeffaf ve tutarlı bir düzenleyici çerçevenin güvenli bir iş ortamı yaratacağı bekleniyor.

 

G-14 en az beş Avrupa kupası kazanmış sekiz kulübün informel bir gruplaşması olarak başladı. 2000 yılında 14 kulüp olarak Brüksel de kayıtlı Formal bir statüye dönüştüklerinde katılımın artabilmesi için kuralların da gevşetilmesi gerekti. Örneğin MU bu kurala uymadığı halde en ticari kulüp olup en çok taraftar tabanına sahipti. Fransanın da katılabilmesi için Marsilya bir kupası olduğu halde kabul edildi. PSG büyük medaya kuruluşu Canal+ sahibi olduğu için kabul edildi. Sonra Bayern, fransızlarla eşit olmak için Borussia kulübünün katılmasını istedi. Ajax ta PSV katılsın istedi ve süreç devam ediyor. 2002 de  Arsenal, Bayer Leverkusen, Olympique Lyonnais ve  Valencia olmak üzere dört yeni kulüp katıldı. G-14 ciddi borç yükü olan kulüpleri gruba dahil etmek istemiyor. Ayrıca grubu daha fazla genişletmenin gücü arttırmak yerine sulandıracağı düşünülüyor. Burada önceliğin Avrupa'nın beş büyük liginden üç adet temsilcinin katılmış olmasını garanti etmek. (Marcotti:2004) G-14 ayrıca kendi dışlarındaki kulüplerin yöneticilerini de davet ettikleri b,ir uluslararası konferansla destekleri arttırMayısı da planlıyorlar. Brüksel deki merkez ise AB yönetimine seslerini duyurabilme isteğini yansıtıyor.

 

G-14 ilginç bir oylama sistemine sahip. Burada oy sayısı Avrupa kupalarındaki başarılara bağlı. Şampiyonlar Ligi ve öncesindeki kupayı kazanmak iki oy sağlıyor. UEFA Kupası ve öncesini kazanmak ise bir. Önerilerin gündeme gelmesi için oy sayısının yüzde ellisi gerekli fakat kararlar oybirliği ile alınıyor. Futbolun yapısı gereği rekabetin sadece sahada değil fakat oyuncu kazanmak için de yapılması oybirliğini oldukça güçleştiriyor. Bu güçlükler tezlerinin ilginçliğine karşılık futbolun geleceği için gerçek bir alternatif model önerebilmelerini engelliyor. Örneğim Şampiyonlar Ligi ile ilgili saatler süren bir tartışma sonunda her şeyin olduğu gibi kalması daha uygun görüldü.

 

Buna karşılık G-14 stratejisi sadece alternatif modeller olarak görülmemeli. Bu tezler ve tartışmalar sürecinde AB ile daha yakın ilşikiler geliştirmeyi hedefliyorlar ve bu konuda oldukça etkin oldukları da gözleniyor. Avrupa Sosyal Diyalogu programı çerçevesinde oyuncuların uluslararası meslek örgütü olan FifPro ile kapsamlı görüşmeler gerçekleştirdiler. Böylece kendilerini yok sayan futbol yönetişim organları karşısından AB organlarının desteğini salMayısı başardılar.  Bu görünümü ile G-14 önde gelen Avrupa şirketlerinin lobi kuruluşu olan European Round Table organizasyonu ile benzerlikler gösteriyor ve benzer bir şekilde etki gücü tartışılmaz kabul ediliyor.

 

G-14 tezleri

 

Şimdili futbol çerçevesi yapılanmasından, kulüpleri etkileyen kararlar onların görüşlerini, ihtiyaçlarını ve deneyimlerini yeterince hesaba katmıyor. Şuna kadar kulüpler kendilerini ilgilendiren konularda karar verme süreçlerine direkt olarak katılamadılar. Bunun sonucu olarak G-14 meşruiyetini "kulüplerin sesi" olmasından alarak net bir amaç taşıyor: futbola büyük-ölçekli kararlarda adil bir katılımcı rolü sağlamak. Böylece futbolun kilit akrörleri olarak; Kulüplerin refahı ve varlığı korunacak, oyunun kendi standart kalitesi (heyecan, şov, v.s.) garanti edilecek ve sporun ve değerlerinin sürekliliği sağlanacaktır.

 

Futbolun tarihi yapısı oluşturulduğu dönemdeki ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde tasarımlanmıştı. Şimdi ise farklı politik, rekabetçi, finansal ve yasal çerçeveler söz konusu. Günümüzdeki futbolun ana aktiviteleri uluslararası takımların rekabeti yerine kulüp futbolu içinde oluşmaktadır. Bu nedenle tarihe dayanan yapısı ve kuralları ile İngiltere futbol Federasyonu (the FA), futbolun günlük çalışma şekline uyumlu olMayısan bir müktesebata dayanmaktadır. Bu yapıların ve futbolun yönetim şeklinin, futbolun doğru yönde evrilmesi için artık reforme edilmesi zamanının geldiği düşünülebilir. Kuşkusuz ki, Avrupa'daki kulüp futbolunun ve hatta dünyanın önde gelen sözcüleri olarak G-14 sesinin işitilmesi isteğine ve hakkına sahiptir. Bu grubun vurgulanan inancı bundan sadece G-14 üye kulüplerinin değil futbolun bir bütün olarak yararlanacağıdır.

 

Bütün düzeylerde (sorunların kulüpleri doğrudan ilgilendirmesi koşulu ile) karar verme sürecinin parçası olmak ile kastedilen şudur:

  • Bir görüş istenmek

  • Bir sorunu gündeme getirmek

  • Kararların alındığı yerde bir sese ve oya sahip olmak

Burada futbol yönetişim organlarının, kulüplerinin gündemdeki sorunlar konusunda öne sürdükleri tezlerin  anlamı ve meşruluğu konusunda bir anlayış sahibi olmaları önem taşır. Ayrıca kulüpler tarafından öne sürülen argümanların çeşitleri ve kalitesi de gelişmeleri etkileyecektir. Bu nedenle kulüplerin deneyimlerinin, vizyonlarının ve uzmanlıklarının futbolun geneli üzerinde olumlu bir etki yaratacağını kanıtlamak G-14 projesinin sorumluluğu gibi duruyor. Bunun ilk adımı kuşkusuz ki futbol yönetişim organları ile kulüpler arasında açık ve yapıcı bir diyaloğun kurulması ve sürdürülmesi olmalıdır. Burada futbol dışı kesimlerin de pozitif katkısını sağlayabilmek stratejik bir önem taşıyor.

 

Burada G-14 oluşumunun uluslararası yapısından ve kendi iç rekabet düzeninden kaynaklanan bir meydan okumanın da aşılabilmesi gerekiyor: Bütün üyelerin üzerinde uzlaşılmış ortaklaşa sorunlarını belirlemek, gündeme getirmek ve savunmak. Burada uzlaşılması gereken sorunlar şunlar olabilir.

  • Üyelerin zamanlama ve uygulama konularında çelişen öncelikleri,

  • Üyelerin kendi liglerindeki durumları, kaynakları ve etkileri,

  • Üyelerin kupa organizasyonlarından farklı beklentileri

Bütün bunları uzlaştırmak ve tek ses haline getirebilmek için çelişen durumları uzlaştıran somut ve analitik düşünce sistematiklerine ihtiyaç vardır. Şimdiki yapı içinde futbol kulüpleri kendilerine kupa kazandıracak kadroları oluşturmak ve kupa organizasyonları yapmak kapasitesine sahip değiller. Ayrıca futbolun endüstriyelleşen yapısı hem saha içinde hem de saha dışında oldukça profesyonel yönetim tekniklerinin uygulanmasını gerektiriyor.

Yenilikçilik ve öncülük

 

G-14 gurubunun oluşturulmasından önce bu tür bir guruplaşmanın olduğunu görmüyoruz.  Bu gurup tezleri konusunda bir birleri ile net bir dayanışma içinde iken saha da birbirleri ile acımasız bir rekabeti sürdürmeyi başarabildiler. Böylece uluslararası futbolun yapısal alanında ilginç bir oluşum ortaya çıktı. Kurucu üyeleri bir "Kulüp Futbolu Öncüleri" anlayışının da doğmasına neden oldular. Bunu futbol dünyası içinde kendi beklentilerinin ötesinde bir misyonu olan bir girişimi gerçekleştirerek ve ayakta tutarak başardılar. Amaçlarını ve vizyonlarını onlar tarafından belirlenen on temel kural ile netleştirebiliriz.


 


1. KULÜPLER ANA KÖKLERDİR

Kulüpler futbolun temel taşıdır. Kulüpler tutku üretirler. Bunlar taraftarların duygularının odağı ve futbolun cemaat ağının merkezidir. markaları, oyunun büyümesini ve zenginliğini arttıran güçlü motorlardır. Kulüplerin katkılarını ve haklarını tanımak ve saygı duymak uluslararası oyunu yönetmede temel prensip olmalıdır.

2. YASA KARŞISINDA EŞİTLİK

Kişi ve kuruluşlara kendi rızalarının dışında, kendi moral, yasal ve ticari haklarını gerçekleştirebilme yeteneklerini kısıtlamak, yanlış, demokrasiye aykırı ve yasa dışıdır. Futbol uluslararası hukuk altında ve bütün katılımcıların rızası ile yönetilmelidir.

3. ÇIKAR ÇATIŞMASI YARATMayısAN YÖNETMELİKLER

İyi yönetişim örgütler ve kurumlar içersindeki çıkar çatışmalarını yok etmeyi amaçlar. Futbolun yönetici organları, kendilerini sadece kendileri tarafından yazılmış kurallara göre yöneten devasa kuruluşlardır. Düzenleyici fonksiyonu ticari fonksiyondan ayırmak çelişkiler yok edecek ve oyundaki tarflar arasındaki güveni tesis edecektir.

4. DAHA FAZLA ŞEFFAFLIK

Kulüpler bütün kalpleri ile "sporcu dayanışması" ilkesini desteklemektedir. Gerçekte yerel düzeyde zaman ve para olarak bu konuya büyük çlçüde katkı sağlıyorlar. Uluslararası düzeyde ise, yönetici organların dayanışma programlarında kullandıkları zenginliği yaratarak katkıda bulunuyorlar. Bu kaynakların dağılımı şeffaf olmalı ve tamamen alt-yapı geliştirme faaliyetlerine harcanmalıdır.

5. DOĞRUDAN TEMSİL EN İYİSİDİR

Modern demokrasiler katılımcılara doğrudan temsil hakkı verirler. Uluslararası futbol bunu yasaklamaktadır. Futbol kurumlarını ve yönetişimini modernleştirmek kulüplere doğrudan oy hakkı vermek ve doğrudan temsili sağlamak anlamına gelecektir.

6. KULÜPLERİN HAKLARINI TANIMAK

Kulüpler örneğin milli takımlara oyuncu vermek şeklinde zenginlik yaratabiliyorsa bunun uygun bir karşılığını da almalıdır. Kulüpler bu hakların ortak-sahibi isler veya zenginliğin ortak-yaratıcısı isler, bu haklar konusundaki ticari ve operasyonel kararlar da ortak-yönetilmelidir. Bunun için bütün katkıcıların hakları ve katkıları oranında temsil edileceği bir organ kurulmalıdır.

7. TİCARİ BAŞARI SOSYAL FIRSAT YARATIR

Futbolun ticar başarıları, oyunun bütün paydaşları için fırsatlar yaratacaktır. Sürekli olan ticari başarı ve büyüme sayesinde futbol dünyanın gözde sporu olma özelliğini sürdürecek ve alt yapısını güçlendirecektir.

8. FUTBOL TAKVİMİ HARMONİZE EDİLMELİDİR

Kulüp ve ulusal takım futbolu henüz tüketilmemiş bir potansiyel taşımaktadır. Fakat her ikisinin de gelişebilmesi için kaynaklar etkin kullanılmalıdır. Bunun da anlamı uluslararası takvimin harmonize edilmesidir. Bu takvim kulüpler ve federasyonlar arasında belirlenmeli tek taraflı olarak empoze edilmemelidir.

9. SOSYAL DİYALOG KRİTİK ÖNEM TAŞIR

İşgören olarak oyuncular ve işveren olarak kulüpler arasındaki sorunlar Avrupa Sosyal Diyalog programı çerçevesinde tartışılmalı ve çözümlenmelidir.

10. SİGORTALAMA VE KORUMA

Şimdiki düzenlemelere göre federasyonlar oyuncuların kendileri için oynadığı dönemlerdeki sakatlanmalarının finansal sorumluluğundan kaçabilmektedirler. Bunun yerine bütün maliyet kulüplerin üzerinde kalmaktadır. Kulüplerin onayı olmadan empoze edilen bu kural değişmelidir. Bir dayanışma mekanizması örneğin bir sigorta havuzu oluşturulmalı ve kulüpleri ve federasyonları bu zarara karşı korumalıdır.

 

 

 

 

UEFA: Dayanışmanın sesi

 

Dayanışma (solidarity)  UEFA'nın kendisini analiz etme yaklaşımında temel bir değeri oluşturuyor. BU terin kendileri tarafından yayınlanan Vision Europe dokümanında otuzbir defa geçiyor. Buna karşılık terimleri tanımlayan fihristte bu deyim tanımlanmıyor. Bu deyim genellikle sol eğilim organizasyonlarda sosyal demokratik değerleri vurgulamak için kullanılır. Pratikte ise futbol sektörü açısından bu deyim rekabeti sürdürebilmek için paranın kulüpler arasında dağıtımı anlamına geliyor. Dokümandan anlaşıldığına göre UEFA bunun hucüm edilen bir temel operasyonel ilke olduğunu düşünüyor (UEFA, 2005: 20).   

 

Burada sorunun bir kısmı futbola ticari değerlerin girmiş olmasından kaynaklanıyor. Bir çok ülkede ve bizim ülkemizde kulüplerin kar-amaçsız derneklerden kar-amaçlı anonim şirketler haline dönüştükleri gözleniyor. Bunun da her zsaman futbol için iyi sonuçlar doğurduğu söylenemiyor. UEFA'ya göre para hiç bir zaman nihai bir amaç olmamalı. UEFA'ya hakim olan görüşe göre futbol ideal kendi organalrı ile kendini yöneten bir politik cemaat olmalı ve dışardan politik müdahalelelri kabul etmemelidir. (UEFA, 2005: 9). Buna karşılık gözlenen süreç AB kurumlarının futbola giderek artan müdahalesi ve futbol yönetişim organlarının bunu engelleyecek bir direniş gösteremesidir.

 

Son seçimi kaybeden UEFA başkanı Lennart JOHANSSON, UEFA'nın AB ile ilişkilerinde bazı yanlışlıklar yaptığını ve bunun genelde futbolda gözlenen politik bilinç yetersizliğinden kaynaklandığını vurguluyor. BOSMAN olayından gerekli sezgi ve sağduyu ile yaklaşmadıklarını ve gelişmeler hazırlıksız yakalandıklarını alternatif önlemler geliştiremediklerini belirtiyor.

(Johansson, 2007: 93). Bu gelişmeler ise UEFA ve FIFA gibi kuruluşların futboldaki endüstriyelleşme karşısından artık zamanını doldurmuş rasyonel bir anlamı kalmamış dinozor organizasyonlar olup olmadıkları tartışmalarını gündeme getiriyor. Futbolun farklı bir sektör olduğu ve heyecanın sürdürülmesi için rekabetin yoğun olması ve etkin rekabet ortamlarının UEFA gibi şemsiye kuruluşlar ile sağlanabileceği bunlara karşı yeterli bir cevap oluşturmuyor. UEFA'nın kendisi de ulusal federasyonlardan büyük kulüplere ve liglere doğru bir kuvvet kayması olduğunun farkında. Ulusal federasyonların oyları ile oluşan FIFA ve UEFA yönetimlerinin kulüplere ve futbolculara bir ölçüde yabancılaşması çok doğal. Ulusal federasyonların kendilerini de kulüpleri ve futbolcuları tam olarak temsil ettiklerini söyleyebilmek zor.

 

UEFA kendisini bir proaktif organizasyon olarak değerlendirmesine karşılık futbol sektöründeki ekonomik değişime hızlı reaksiyon verdiği söylenemez. Ayrıca politik çevre ile ilişkilerinde de çok başarılı olduğu kuşkulu. G-14 Brukselde yerleşik merkezi ile AB karar organlarına daha yakın ve yalın organizasyon yapısı ile değişimlere reaksiyon verme kapasitesi yüksek. UEFA şimdi Brüksel de iki personelini görevlendirerek lobi ilişkilerinde geri kalmaMayısa çalışıyor.  (JOHANSSON, 2007: 93). Görülen o ki UEFA ve G-14 arasındaki savaşın giderek yoğunluk kazanmakta olduğu.

 

Mart 2006 da gerçekleşen UEFA Kongresinde ulusal futbol federasyonları oybirliği iler bir deklarasyon yayınlayarak G-14 karşısında muhalif durumlarını belirlediler. Burada "kendi kendini atamış bir kulüp gurubu" nun son çıkışlarına karşılık sporun evrensel değerlerinin savunulacağı vurgulanıyordu. Şampiyonlar Ligi veya UEFA kupalarına katılacak kulüplerden futbolun yöneticisi kurumlara sadakatlarını deklare etmeleri veya kupalardan dışlanacaklarını kabul etmeleri isteniyordu. UEFA başkanlığına Michel PLATINI  seçilince aradaki gerilim daha da arttı. PLATINI G-14 olayına olumlu bakmıyordu. Daha etkisiz federasyonların sempatisini kazanmak için dört takım hakkı olan ülkelerin hakkını üçe indirmeyi önerdi. Bunun G-14 üyelerini olumsuz olarak etkileyeceği açıktı. G-14 ise buna karşılık ŞL kupasının önceki gibi iki kademeli olarak düzenlenmesinde ısrarcı oluyordu. Böylece UEFA ve G-14 arasındaki gerilim olumlu bir diyaloğu olanaksız yapacak düzeye ulaştı.

 

 

Futbolun sorunlarına mahkemelerin karar vermesi olayları G-14 gurubunun da kaynaklarının olumlu etki yapmasına neden oluyor. AB hukuku doğası gereği kendi dışındaki egemenlik iddialarına olumlu bakmıyor. Futbolun ve genel olarak sporun da bir şekilde AB hukuk sistemi çerçevesine girmesi gerektiği düşünülüyor. Cahrleroi mahkemelerinde görülen OULMERS davasının sonuçlarının henüz belli olmamakla birlikte FIFA'nın ekümenlik savlarının geçerli sayılmaması durumu oldukça ilginç hale getirdi. FIFA kendi kurallarının AB hukukuna tabi olmadığını iler sürdüyse de yargıç bunu kabul etmedi. FIFA'nın sadece İsviçre hukukuna bağlı bir kar-amaçsız kuruluş olduğu tezi de reddedildi ve mahkeme FIFA'nın sıradan bir ticari kuruluş olduğuna karar verdi. Mahekem kararları G-14 sitesinde görülebiliyor. Avrupa Parlamentosu ise kendi raporunda oyuncuların kendi milli takımlarında tazminat alamadan oynamalarının doğru olacağını vurguladı. Bu da G-14 ün önemli tezlerinden birine karşı duruş oluşturdu ve mahkemelerin demokratik organlardan daha liberal görüşlü olduğunu ortaya koydu.

  • Kulüpler oyuncu sakatlanmalarının maliyetine karşı korunmalı

  • Kulüpler uluslararası turnuvalara yaptıkları katkılar karşılığında bir ödeme almalı

  • Ulusal takım maçları için kulüpler ve federasyonlar arasında daha harmonize bir takvim üzerinde uyuşmalı

Buradaki stratejik sorun milli takıma oyuncu vermenin ayrıntılarından ziyade Avrupa futbolunu kimin kontrol edeceğidir. Bunun makul bir gelişimi UEFA'nın düzenleyici otoritesini koruması fakat iç yapısında büyük kulüplerin görüşlerini duyurabileceği ve çıkarlarını tartışabileceği  etkin bir mekanizmanın oluşması olarak görülüyor. Buna karşılık tarafların inatçı uzlaşmazlığı herhangi makul bir çözümü olanaksız hale getiriyor. Gerçekte UEFA, meşru bir örgüt olarak G-14 ün varlığını bile kabul etmiyor ve "futbol içindeki negatif bir güç" olarak değerlendiriyor  ("G14 infuriated by UEFA comments"; BBC; 28.Mart.2006). Buna karşılık G-14; "UEFA ve FIFA kuralları hangi yasal temele dayanıyor" diye sorguluyor.

 

İki örgütün bağıl güçleri konusunda ilginç bir test AB anayasası yerine geçecek antlaşmada kaleme alınan sporla ilgili maddeler olacak. Kabul edilmeyen Taslak Anayasada vurgulananlar oldukça bulanık ve karmaşık idi. Sporda eşitliğin ve açıklığın gelişeceğini ve sporu yöneten organlar arasında verimli bir işbirliğinin gerçekleşeceğini öngörüyordu. ((Official Journal of the European Union, 16 Aralık 2004: C 310/127).) UEFA ve FIFA nın beklentileri sporu yöneten organların bağımsızlığının vurgulanacağı idi. G-14 ise bu maddelerin sporun kendisini sporu yönetenlerden daha bağımsız hale getireceğini ve sporu yöneten organların yetkilerinin sadece sporla sınırlı olacağını düşünüyordu. G-14 için futbol bir spor olduğu kadar bir endüstri idi ve bir endüstriyel sektör kurallarına göre yönetilmeli idi. Bu ise, futbolun bir beyaz eşya veya elektronik sektörü gibi düşünülmeyeceğini savunan UEFA görüşlerine tam bir karşıt oluşturuyordu. Bu maddeler G-14 pozisyonunu destekliyor gibi ise de, UEFA bunun tartışmanın sonu değil başlangıcı olduğunu vurguluyordu. (European Voice, 24-30 Haziran 2004: 17).

 

 

Avrupa Parlamentosu Raporu

 

Avrupa Parlamentosu Mart 2007 de bir rapor ile katıldı. Kültür ve Eğitim Komitesi raportörü Ivo BELET tarafındankaleme alınan raporda, sporun yönetici organlarının (özellikle UEFA'nın) öz-yönetim çabalarına destek veriliyordu. Burada AB Komisyonunun büyük kulüpleri destekleyen ve ticari kontrolü öne çıkarak yaklaşımından açık bir sapma görülebiliyordu. Buradaki yaklaşımı vurgulayan bir görüş; "Avrupada futbolun geleceği, zengenliğin ve sportif gücün artan mekezileşmesi ile tehdit altındadır, bu da yayın gelirlerinin öneminin artmasından kaynaklanmaktadır." cümlesi ile özetlenebilir. Bu ve benzeri cümleler ile rapor G-14 pozisyonuna oldukça güçlü b,r darbe indiriyordu. Ayrıca raporda kulüplerin serMayıse piyasalarına açılmaları ile Avrupa modelinden uzaklaşarak Amerikan modeline yaklaştıkları ve bunun olumsuz sportif sonuçları olacağı vurgulanıyordu. Burada AB Komisyonunun büyük işletme odaklı yaklaşımı ile Avrupa Parlamentosunun daha sosyal içerikli yaklaşımının karşıt pozisyonlar oluşturduğu açıkça görülebiliyor. BU ise karşıt görüşlere güçlü destek sağladığından Avrupa futbolu olumsuz gerilimlerin altında bir bunalım dönemi yaşıyor. Burada üç senaryo düşünülebilir;

 

  • Gerilim tırmanabilir ve bir bağımsız lig oluşur. Bu da Avrupa futbolu için sonuçları belirsiz önemli bir kriz anlamına gelir ve sonucu büyük yayıncı şirketler belirler.

  • Mevcut gerilim sürer fakat bazı sorunlar konusunda kısmi çözümler üretilir.

  • Sorunlar ve UEFA yetkileri tartışılarak bir uzlaşma sağlanır. Burada UEFA pozisyon kaybetmeye razı olmadığı gibi G-14 grubu da bütün büyük kulüpleri temsil etmekten uzaktır.

 

Bu noktada AB yönetişim organlarının duruma müdahale ederek bir çözüm yaratabileceklerin söylemek güç. Bunun bir nedeni orgsanların şirket ve sosyal yaklaşımları arasındaki çelişki, diğer nedeni ise Birliğin bunu başaracak şekilde yapılanmamış olması. Bir anlamda AB bu tür iki yönlü sorunları olan sektörlerde tam çözemediği sorunlarla boğusuyor. Ortaklaşa Tarım Politikası (CAP) bunlardan önde geleni. Tarım sektörünün bir kısmı uluslararası pazarlarda oldukça rekabetçi iken ve koruma/destek gerektirmiyor iken diğer önemli bir kısmı oldukça marjinal ve ancak koruma/destek ile ayakta kalabiliyor. Sistemi ayakta tutmak kırsal ekolojiyi korumak ve şehre nüfus göçünü engellemek için son derecede önem taşıyor. Bu politika ise AB bütçesinin yarısını yutuyor. Futbolda bu tür bir ikili sektör olarak görülebilir. Azınlıkta olan bir kısım kulüpler imaj ve ekonomi olarsal oldukça güçlü iken büyük çoğunluk ancak dış destek ile rekabeti sürdürebiliyor. Bu da futbol sektörünün sektör dışından finansal transfer ihtiyacını açıkça ortaya koyuyor. Futbolun bu günkü düzenine müdahale etmek isteyenler bu dış desteği nasıl sağlayacaklarını da düşünmek zorunda.

 

 

Bağımsız Araştırma Raporu (Independent review of football)

 

karmaşık amaçların elel alınması Bağımsız Araştırma Raporu (Independent Review of European Football) projesinde görülüyor. Bu rapor sonradan içerik genellikle futbol olduğu halde "The Independent Review of Sport" olarak adlandırıldı. Burada çözümlenmeye çalışılan sorunlar içinde futbolun sosyal bütünleşme ve sağlıkla yaşam şekilleri oluşmasında nasıl daha anlamalı bir rol oynayabileceği öne çıkıyor. Bunun yanında kulüplerin finansman sistemleri, ücret tavanları, ajanlarla ,ilişkiler, kulüplerin mülkiyeti ve serMayıse piyasalarına açılma, futbolda gelirlerin dağılımı ve şike ve yolsuzluğa karşı korunma gibi ekonomik kökenli sorunlar da ağırlık taşıyor. Araştırmanın görevlerinden biri de Nice Antlaşmasına ek olarak sunulan ve sporun doğası ve yönetici organlarının rolleri ile ilgili "Spor için 2000 Deklarasyonu" metninin nasıl hayata geçirilebileceği.

 

Bu araştırma AB Dönem Başkanlığı sırasında İngiltere tarafından başlatıldı. Aralık 2005 tarihinde Almanya'da Avrupa nın beş büyük liginin spor bakanları  (İngilter, Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya) spor bakanları ve UEFA, FIFA yetkilileri toplandılar. Bu toplantıya G-14 katılamadı ve bu da ekonomik gücün dışında meşru otoriteye sahip olmanın önemli bir avantaj olduğu mesajını verdi. İngiliz perspektifine göre, öncelikli sorun futbolun Avrupa çapında daha iyi yönetişimi idi. Bu temanın Londara Birkbeck Koleji Futbol Araştırma Merkezinin  gündemi ile oldukça bağlantılı olduğu görülüyordu. Burada araştırMayısı AB yaklaşımından farklı kılan nokta, Ab, üye devletler ve futbolun tek bir hedef doğrultusunda bütünleşmesi anlayışı idi. Bunun yanında araştırma futbolu harekete geçmek için zorlamıyor sadece sorunların altını çiziyordu.

 

Bağımsız Araştırmanın belirlediği referans çerçevesi,UEFA perspektifleri ile oldukça uyumlu idi. Araştırmanın temel görüşüne göre UEFA, AB ile Futbol arasında merkezi bir rol oynamalı idi. Araştırma için gerekli olan alt ayapının önemli bir kısmı UEFA tarafından sağlanmıştı. Burada UEFA'nın G-14 ten daha verimli bir kaynak olacağı açık. Bu yaklaşım ise çözüm önerilerinde dengesizliği ve futbol yönetişiminde UEFA tezlerine yakınlığı getirdi. Alternatif önerilerin dikkatlice ele alınmadığı gözlenebiliyordu.  Araştırma daha önce Avrupa tarım modelinde uygulanan sisteme paralel bir futbol modeli oluşturMayısa çalışıyor. Avrupa Parlamentosu tabanında çok sayıda amatör kulüplerin tepesinde ise az sayıda güçlü profesyonel kulüplerin bulunduğu piramit bi yapı öngörüyordu. Araştırma ise AB kurumlarının ve üye ülkelerin sporun (futbolun) bağımsız yönetişimi için ne şekilde destek olabileceğine odaklanmıştı. (http://www.independentfootballreview.com/terms.html) UEFA Kulüp Lisans Sistemi iyi bir kurumsal yönetişim başlangıcı için önemli bir adım olarak değerlendiriliyordu. Araştırma uygun düzeyde bir rekabetçi denge oluşturmanın gerekliliği yanında, diğer spor dallarında merkezi yönetimin önemini vurgulamakta idi. UEFA'nın merkez teması olan dayanışma (solidarity) vurgulanarak "AB kurumları, üye ülkeler ve futbol otoriteleri arasında dayanışMayısı güçlendirecek yöntemlerin oluşturulması için birlikte çalışılmalı" şeklinde öneriler formüle ediliyordu. Bu cümleler zarif ambalajlarından sıyrıldıklarında AB otoritelerin de futbolda ve sporda düzenleyici yetki talep ettikleri açıkça görülebilir.

 

UEFA bu araştırMayısı kendi sitesinde çoşkulu bir şekilde yayınladı. Bunun yanında G-14 karşısında potansiyel müttefik olarak görülen taraftarların katkısı da özellikle talep edildi. gerçekten araştırmanın amaçlarından birisi de İngiltere de gerçekleştirilen "Taraftar Yönetimi" modelinin Avrupa'ya yaygınlaştırılmasının fizibiletisini belirlemek idi. Buradan görülebildiği gibi UEFA, Bağımsız Araştırmanın gündemini etkilemeyi başarmış iken, G-14 sadece başkanla doğrudan bir randevu alabilmişti.

 

Rapor 2006 Mayısıs ayında yayınlandığında UEFA güçlü kulüpler üzerindeki iktidarını muhafaza edebilmek için ilk devrede 1-0 önde görülüyordu. İkinci devrede ve uzatmalarda bir çok şeyin olabileceği de görülüyordu. Rapor ücret tavanları, bahis şirketlerinin ve oyuncu ajanlarının daha sıkı kontrolü ve daha iyi kurumsal yönetişim için önlemler öneriyordu. Bunun yanında kupalarda şike, para aklama, kulüplerin mülkiyeti, genç oyuncu kaçakçılığı, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi kriminal sorunlar da inceleme altında idi. İngiliz Federasyonu tatarfından benimsenen "uygun ve düzgün yönetici - fit and proper person" kriterinin Avrupa çapında uygulanması öneriliyordu. Rapor aynı zamanda UEFA'nın takımların sahaya belirli bir sayıda kendi yetiştirdikleri oyuncuyu sürmesi  planlarını da destekliyordu. Rapor aynı zamanda AB nin bir spor ajansı oluşturarak sporu yönetmede UEFA ile bir ortaklık oluşturmasını ve sporla ilgisini sürekli hale getirmesini de önermekte idi.

 

Eylül 2006 da UEFA ve Avrupa spor bakanlarının kulüplerin oyuncu ücretleri ve transferler üzerinde bir sınır koyMayısı düşündüklerinin ortaya çıkması G-14 için yeni bir kötü haber oldu. Bu plan bir ücret sınırı değil fakat topşlam ücretlerin toplam gelire belirli bir oranını gözetmek şeklinde idi.  Böylece hiç bir kulüp transferlere ve futbolcu ücretlerine gelirlerinden fazla para harcayaMayısacaktı.  HABER

 

Bu aşamada bir çelişki durumu zorlaştırMayısa başladı. UEFA nın AB ile işbirliği yapma arzusu, FIFA'nın AB nin spor dışında tutulması görüşü ile çelişiyordu. Eylül 2006 UEFA " Avrupada sağlıklı bir spor geleceği sadece poltika ve sporun birlikte çalışması ile başarılabilir" görüşünü yayınladı. UEFA yönetimi hükümetlerin spora müdahale etmemeleri gerektiği görüşünü "saflık" olarak nitelendiriyordu. UEFA'ya göre daha güçlü bir işbirliği sporun bağımsızlığını zayıflatmaz tam tersine hükümet müdahelesinini sınırlarını netleştireceği için güçlendirirdi.  AB kültür komiseri Jan FIGEL, 20 Eylül 2006 da FIFA ile biraraya geldiğinde Bağımsız Araştırma tezlerine karşı şiddetli bir muhalefetle karşılaştı. FIFA sporun spor organları tarafından bağımsız olarak yönetilmesinde oldukça ısrarcı idi. Toplantıdaki atmosfer o kadar gerginleşti ki komiser FIGEL sonradan 'korkarım gelecekte spor dünyası sorunlarını Avrupa Adalaet Divanı koridorlarında çözüm arama durumunda kalacak..." demek durumunda kaldı. Sports is not only about football' http://www.euractiv.com/en/sports/sports-football/article-158247

 

FIFA başkanı Sepp BLATTER ile yakın ilişkiler içinde olan UEFA yeni başkanı Michel PLATINI bu durumu yumuşatacak adımlar atabilir diye bekleniyor.

 

 

SPOR ÜZERİNE BEYAZ RAPOR (WHITE PAPER ON SPORT)

 

Avrupa futbolu ile ilgili bütün bu tartışmalar 11.Temmuz.2007 tarihinde AB Komisyonu tarafından yayınlanan Spor Üzerine Beyaz Rapor (White Paper on Sport) ile bir sonuca ulaşıyor. Böylece 27-ülkeli Avrupa Birliği'nde sporun nasıl yönetileceği konusunda bir yasal zemin oluşuyor. Raporun gelişimi  Avrupa spor bakanları tarafından kasım 2006 ve Mart 2007 de enformel bir toplantı ile tartışıldı. G-14 bu toplantılara doğrudan katılamadı. Her ne kadar Beyaz raporun yasal olarak bağlayıcı olmayacağı ileri sürülüyorsa da yayınlanan rapor ve eklerini okuyanlar bu yaklaşımın AB Komisyonuna spora müdahale edebilmesi için yasal olanakları sağlamak olduğu kolayca görebilir. Rapor profesyonel sporun bir yasal boşluğa doğru genişlemesine karşı bir reaksiyon olarak kaleme alınmış izlenimini veriyor. Avrupa'da sporu yöneten organlar hemen yayınladıkları ortaklaşa bildiride rapora itirazları olmamasına karşılık pek te bekledikleri gibi olmadığını vurguluyorlar.

Avrupa'nın önde gelen takım sporları, AB'nin Spor hakkındaki Beyaz Kitabı'nı tanımaktadırlar. Sporun Beyaz Kitabı memnuniyetle karşılanırken, nihai halinin içeriğinin - maalesef - kaçırılmış bir fırsatı temsil ettiğine dikkat çekmektedirler. Daha yapılacak çok iş kalmıştır.

Sporun yönetim organları olarak, hepimiz, adil ve açık rekabetin korunmasına, oyuncu eğitimi ve yetiştirilmesine, rekabetçi dengenin devamına ve kendi sporlarımızın bütünlüğünü korumaya kendimizi adamışızdır. Bunların hepsi, Avrupa spor modelinin kilit unsurlarıdır ve bizler Avrupa Komisyonu'nu sporun bu modelini savunmak ve geliştirmek için kendi tarafımızda görmek isteriz - sadece sporun geleceği için değil, aynı zamanda toplumun bir bütün olarak menfaati için.

Beyaz Kitap, ulusal takımların, kimlik ve mali dayanışma açısından hayati bir rol oynadıklarının kabul edilmesi gibi bazı olumlu unsurlar içerse de sporun günümüzde karşı karşıya olduğu bazı kilit sorunlarda, gelecekteki sağlıklı gelişimine katkıda bulunacak şekilde daha kesin sonuçlara varamamasından dolayı hayal kırıklığına uğradık.  

Raporun özellikle, spora gelecekte daha istikrarlı bir yasal çerçeve sunulmasını içerecek, sporun özerkliğini ve özgüllüğünü, spor federasyonlarının kendi dallarını organize etmek, düzenlemek ve teşvik etmekteki merkezi rollerini ve bağımsızlıklarını tanıyacak şekilde, Nice Bildirgesi'ne somut atıflarda bulunmasını beklemiştik. Açıkça, sporla ilgili konularda sporun yönetim organlarının düzenleyici takdir yetkisinin kapsamı hakkında daha berrak bir yasal ortama ihtiyaç vardır.

Yine de ileriye dönük olarak, özellikle sporun Reform Anlaşması'na dahil edilmesi konusuna özen göstererek, AB Üye Devletleri ve Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu ile işbirliği yapmaya devam edeceğiz. 

 
11 Temmuz 2007
 
Basketbol (FIBA Avrupa)
Futbol (UEFA)
Hentbol (EHF - Avrupa Hentbol Federasyonu)
Buz Hokeyi (IIHF - Uluslararası Buz Hokeyi Federasyonu)
Ragbi (FIRA - Avrupa Rugby Federasyonu)
Voleybol (CEV - Avrupa Voleybol Konfederasyonu)

 


Rapor sporun düzenleyici organlarının yetkilerini saygılı olunacağını vurguluyorsa da sporun ticarete dönüştüğü noktadan sonrasını AB rekabet hukukunun belirleyeceğini belirtiyor. Rapor; oyuncu ajanları, güvenlik, kulüp mülkiyeti, iş kanunları, sporun finansmanı ve doping gibi konularda ayrıntılı değerlendirmeler yapıyor. Aşağıda ana noktaların özetleri var:

 

GENÇ OYUNCULAR/ATLETLER : Lokal olarak yetişmiş oyuncu kotaları şayet ayırımcılık kanunları ile çelişmiyorlarsa AB kurallarına uygundur. Yerli oyuncu kuralları ile ilgili bir analiz yapılarak AB hukuku karşısında durumları belirlenecektir. Avrupa futbolunu yönetene UEFA böyle bir kuralı uygulamaktadır.

TV HAKLARI : Medya haklarının ligler ve federasyonlar gibi spor organizasyonları tarafından toptan satışı rekabet konusunda endişe yaratır fakat belirli koşullarda kabul edilebilir.

Toptan satış gelirin yeniden dağılımı için ö nemlidir ve spor içinde daha etkin bir dayanışma için yararlı olabilir. Herhangi bir alternatif bireysel dağıtım sistemi bir "sağlam dayanışma mekanizması" ile ilintili olmalıdır.

ULUSAL TAKIMLARDA GÖREVLENDİRİLEN OYUNCULAR  : Rapor ulusal takım oyunlarının spor içinde önemli bir yer aldığını ve bu nedenle desteklenmesi gerektiğini vurguluyor.

TRANSFERLER : Komisyon, uluslararası futbol transferlerine ilişkin FIFA düzenlemelerinin  iyi bir uygulam örneği oluşturduğunu düşünüyor ve AB hukukunun gereklerini sağlarken spor kulüpleri arasından rekabetçi bir dengenin sağlandığını kabul ediyor.

Buna karşılık oyuncu transferleri, beraberindeki finansal akımların yasallığı konusunda da kuşkular yaratıyor. Rapora göre oyuncu transferleri ilgili finansal akımlar doğrudan ilgili taraflar arasında gerçekleştirilmeli.

OYUNCU AJANLARI  : oyuncu ajanları konusunda AB çapında standart bir uygulama oluşturulması için Brüksel bir değerlendirme çalışması yapmalı. FIFA ajan ücretleri üzerinde bir sınırlama öngörüyor.

SPOR BAHİSLERİ : Komisyon bu alanda bağımsız bir rapor hazırlayacak ve sıkı bir yasal düzenleme getirecek.

DOPING : Komisyon dopinge karşı savaş için daha etkili bir koordinasyon öngörüyor. Burada Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), UNESCO ve Avrupa Konseyi ile ortaklaşa pozisyonların belirlenmesi öngörülüyor. Yeni doping maddeleri ve uygulamaları konusunda yasal otoriteler, WADA tarafından akredite edilen labaratuarlar ve Interpol arasında etkin bir bilgi alışverişi gerçekleştirilmelidir. Komisyon yasaklı doping maddelerinin AB deki yasak ilaçlar ile aynı muameleyi görmesini önermektedir.

ŞİDDET ve IRKÇILIK : AB icra organları, şiddet nedenitle suçlu bulunanaların 27-ülke bloğunda stadyumlardan uzak tutulması için mümkün olanakları araştırmaktadır. Federasyonların da maçlar sırasında ırkçı tacizlere karşı daha katı önlemler almalarını öneriyor. Bunlar arasında kulüplerin lisans sistemi kurallarını güçlendirmek te var.


FUTBOLUN AVRUPALILAŞTIRILMASI SÜRECİ

Futbolun ve sporun geleneksel yönetim şeklinden daha çok AB hukuku ve AB Komisyonu kontrolu altına geçmesine yol açan süreci yukarda ana hatları ile verdik. Olayların kronolojik süreci de aşağıdaki tabloda özetleniyor.

Aralık 8, 2005

İngiltere'nin AB Başkanlığında Spor üzerine bir araştırma Leipzig'deki bir toplantıda başlatıldı. Bu toplantıya FIFA, UEFA, AB Komisyonu katılmıştı ve İngiltere Spor Bakanı Richard CABORN Başkanlık ediyordu.

Ocak 31, 2006

CABORN, AB Spor Komiseri Jan FIGEL ve sonra UEFA CEO Lars Christer Olsson ile bir toplantı yaparak araştırmanın önceliklerini belirledi. Araştırma başkanının bağımksız olmasına ve sporun dışından gelmesine karar verdiler.

Şubat 7

Önceki Portekiz Başbakan yardımcısı Jose Luis ARNAUT araştırmayı düzenlemeye atandı.

Şubat 22

Tarftarlar ve ilgililer araştırmanın web sitesine görüşlerini belirtmeye davet edildiler

Şubat 28

ARNAUT, dünyanın en zengin 16 kulübünü temsil eden G-14 gurubunu araştırmaya katkı yapmaya çağırdı. Bu gurup aynı anda dünya futbolunu yöneten FIFA ile milli takım oyuncularına tazminat konusunda iki davada taraf durumunda idi.

Mart 29

İlgililer ve taraftarlar Brüksel de kamuya açık bir toplantıya katıldılar.

Mayıs 3

Avrupa Parlamentosu spor konusunda bir oturum yaptı. Bu toplantı Avrupa futbolunu yöneten UEFA ile G-14 gurubunun kamu önünde ilk biraraya gelişleri oldu.

Mayıs 23

İngiliz Başbakanı Tony BLAIR ile AB Komisyon Başkanı Jose Mnauel BAROSO araştırmanın ilk taslağını aldılar.

Eylül 29

FIFA ve Uluslararası Olimpik Komite (IOC) 25 AB Spor Bakanına ve AB Komisyonuna bir mektup göndererek araştırmayı desteklemediklerini belirttiler.

 

Aynı gün UEFA, araştırmanın yeniden kaleme alınarak "ücret tavanı" yerine "maliyet kontrolü" kavramının yerleştirileceğini duyurdu.

Ekim19

UEFA Başkanı Lennart JOHANSSON seçim bildirgesinde araştırmayı desteklediğini vurguladı.

Ekim30

Araştırmanın yeni bir taslak raporu yayınlandı

Kasım 22

AB Komisyonu araştırmanın bir "Spor üzerine Beyaz Rapor" şekline dönüştürülmesi için yeşil ışık yaktı.

Kasım 27/28

AB Spor Bakanları toplanarak araştırmayı tartıştılar.

Aralık 14/15

AB Devlet Başkanları araştırmayı onayladılar ve beyaz raporun önünü açtılar.

Ocak/Şubat, 2007

Komisyon taslak raporu tamamlamak için görüşmelere başladı.

Mart 11/12, 2007

Spor Bakanları taslak raporu Alman AB Başkanlığı döneminde tartıştılar.

Haziran 5, 2007

Komisyon, bakanlar, Avrupa Parlamento üyeleri ve ilgili taraflar arasında son toplantılar gerçekleştirildi.

Temmuz 11 2007

Beyaz raporun son versiyonu Portekiz'in AB Başkanlığı döneminde yayınlandı.

Kasım  2007

Spor organizasyonları, bakanlar ve güvenlik güçleri arasında AB Komisyonu ev sahipliğinde sporun nihai güvenlik planı konusunda toplantılar. Bu plan Beyaz Raporun parametreleri çerçevesinde uygulanacak

2007 Sonları

Yasama Avrupa Konseyine ve Avrupa Parlamentosuna gönderilecek. Bu organlar uygulama kurallarını ve harcama programlarını yayınlayacaklar.

2008 Başları

Spor üzerine yasalar AB nin Slovenya Başkanlığı döneminde kabul edilecek.

 

 

4. SPORUN ORGANİZASYONU

******

Komisyon spor organizasyonlarının ve temsilci yapıların (ligler gibi) bağımsızlığını kabul eder. Bundan başka, yönetişimin esas olarak spor yönetim organlarının ve, bir mertebeye kadar, Üye Ülkelerin ve sosyal ortakların sorumluluğu olduğunu tanır. Bunun yanında spor organizasyonları ile yapılan diyalog bir takım alanları Komisyonun dikkatine taşıdı. Bunları aşağıda özetliyoruz. Komisyon bir çok sorunun AB hukukuna uyulması koşulu ile, iyi yönetişim ilkelerine saygılı öz-yönetim ile çözümlenebileceğini düşünür ve bir moderatör rolü üstlenmeye  veya gerekli ise harekete geçmeye hazırdır.

4.1 Sporun özgüllüğü

Spor aktivitesi AB hukukuna tabidir. Bu ayrıntıları ile Staff Working Document ve eklerinde açıklanmıştır.  Bir ekonomik aktivite oluşturduğu sürece Rekabet Hukuku ve İç Pazar kuralları spora uygulanır. Spor aynı zamanda AB hukukunun önemli kısımlarına da tabidir, ulusal kimlik bazında ayrımcılık, Birlik vatandaşlığı ile ilgili kurallar ve kadın ve erkeğin istihdam eşitliği gibi.

Aynı zamanda, spor bazı belirli karakteristiklere de sahiptir. Bunlar genellikle "sporun özgüllüğü" tanımlanır. Avrupa sporunun özgüllüğüne iki mercekten yaklaşılabilir.

  • Spor aktivitelerinin ve spor faaliyetlerinin özgüllüğü, kadın ve erkek için ayrı ligler, kupalara katılımcıların sayılarının sınırlanması, veya sonuçların belirsizliğini koruyacak, aynı kupada yer alanlar arasında rekabetçi dengeyi sağlayacak kurallar gibi;

  •  Sporun yapısal özgüllüğü, özellikle spor organizasyonlarının farklılığı ve bağımsızlığı, kupaların alt yapıdan elit düzeye piramit yapısı ve farklı operatör düzeyleri arasında organize dayanışma mekanizmaları, sporun ulusal düzeyde organize edilmesi ve her spor için tek federasyon kuralı gibi.

Avrupa mahkemelerinin dava kararları ve Avrupa Komisyonunun kararları sporun özgüllüğünün tanındığını ve hesaba alındığını gösteriyor. Bunlar aynı zamanda AB hukukunun spora nasıl uygulanacağına da rehberlik ediyor. Yürürlükteki içtihatla uyumlu olarak, sporun özgüllüğünü tanıma sürdürülecek, fakat bu AB hukukundan genel olarak bağımsızlığı onaylayacak şekilde yorumlanmayacaktır.

Staff Working Document ve eklerinde ayrıntıları ile açıklandığı gibi, AB Anlaşmasının anti-trust maddeleri ile ters düşmeyen organizasyonel spor kuralları bulunur. Bunların rekabete aykırı kısımları, şayet varsa, yapısal olmalı ve istenilen amaçla orantılı olmalıdır. Bu tür kurallara örnekler; "oyun kuralları" (oyun süresi ve oyuncu sayısı gibi), kupalar katılma kriterleri, "evde ve deplasmanda oynama" kuralları, kupalarda birden fazla kulüp sahibi olamama, milli takımların yapısı, anti-doping kuralları ve transfer dönemlerine ilişkin kurallar olabilir.

Buna karşılık, sporun düzenleyici yönleri açısından, herhangi bir spor kuralının AB hukuku ile uyumlu olup olmadığı case-by-case bazında değerlendirerek anlaşılabilir. Bu kural Avrupa Adalet Divanı tarafından son olarak Meca-Medina davasında içtihat haline getirilmiştir. (Dava C-519/04P, Meca Medina v. Commission, ECR 2006, I-6991. daha fazla detay için kaynak  Staff  Working Document.) Mahkeme Ab hukukunun spor kuralları üzerinde etkisi konusunda net bir içtihat oluşturmuştur. Burada "tamamaen saf spor kuralı" kavramının, AB rekabet hukukunun spor sektörüne uygulanması konusunda tamamen ilgisiz olduğu yargısına varılmıştır.

Mahkemenin yorumuna göre sporun özgüllüğü, rekabeti kısıtlayıcı etkinin organizasyonun yapısında olduğu ve reakbetçi sporun uyuglanmasının AB rekabet kuralalrı ile ters düşmediği zaman ve bu uygulamanın  meşru genel sportif amaçlarla uyumlu olması halinde geçerli olacağını yorumlamıştır. Oransallık (proportionality) testi her davada olaydaki özel durumları ele almak gerekliliği sonucunu doğurur. Burada genel kurallar oluşturmak ve rekabet hukukunu spor sektörüne  uygulamak olanağı yoktur.

 

In an important judgment of the European Court of Justice in the Meca Medina case of 18 July 2006 concerning anti-doping rules in long-distance swimming, the Court found that the anti-doping rules in question did not infringe EC competition (antitrust) rules. This judgment provided useful guidance on the application of EC competition rules to sport, notably in respect of the regulatory aspects of sport. In its judgment in the Meca Medina case, the Court made it clear that a case-by-case assessment of each sporting rule is necessary in order to determine whether the rule infringes EC competition rules. The Court stated that even in cases where a sporting rule is considered to restrict competition, it may not breach EC competition law to the extent the rule in question pursues a legitimate objective and its anti-competitive effects are inherent in the pursuit of those objectives and are proportionate to them. It is therefore no longer possible to consider that so-called 'pure sporting rules' would as such fall outside the scope of EC competition rules. It should be recalled that the Commission has consistently taken into consideration the specific characteristics of sport when dealing with cases under EC competition rules in this sector.
   

EC COMPETITION:  Doping penalties must be proportionate http://www.farrer.co.uk/Default.aspx?sID=834&cID=827&ctID=11

 

 

Meca-Medina v Commission of the European Communities (C-519/04 P)

 

In a significant judgment the ECJ has criticised the CFI’s application of the law in the Meca-Medina case.  In a previous Sports Briefing, we reported that, in the case of David Meca Medina and Ivor Majcen (two professional swimmers), the Court of First Instance (CFI) had confirmed the Commission's earlier decision that IOC Doping rules and practices do not infringe Article 81 or 82 of the EC Treaty. The CFI reiterated that such IOC rules are not intended to restrict competition and are solely enforced to combat doping – a purely sporting consideration. Although the CFI acknowledged that the rules may limit an athlete's freedom, it concluded that this limitation did not go beyond what is necessary to achieve the objective of combating doping.

 

The ECJ noted that Sport will be subject to Community law insofar as it constitutes an economic activity. The Court commented that it will be rare that a rule of sport will be devoid of economic effect. Instances of “pure” sporting rules might be the offside rule, or the rule concerning the height of goal-posts. Many rules which might appear, at first glance, to be matters solely of ‘sporting consideration’ will have an economic impact on the activities of professional sportsmen (who will either be employed or providers of services). If the sporting rule or activity falls within the scope of the EC Treaty, the rules governing that activity must therefore satisfy the requirements of the Treaty, including the requirements to ensure freedom of movement and establishment, freedom to provide services and the competition provisions.

 

The ECJ held that the application of the competition rules must, however, be assessed in light of the overall context of the agreement and its objectives. The important question to be considered is whether the consequential effects, which are restrictive of competition, are inherent in the pursuit of those objectives and proportionate to them. The ECJ took into account the fact the general objective of the rules was to combat doping in order for the sport to be conducted fairly and ethically.  Thus, while the rules limited the swimmers’ actions, they were held not to breach Article 81 as they are justified by a legitimate objective and the limitation on freedom is inherent in the proper conduct of competitive sport.

 

This does not mean, however, that the regulatory bodies can impose whatever penalties they like in doping proceedings. Unjustified penalties resulting in unwarranted exclusions from sporting activities could conceivably produce adverse effects on competition which would then be in breach of Article 81(1). The rules (and consequent penalties) must not, therefore, go beyond what is necessary to ensure the proper conduct of competitive sport.  This comment is a new development in the application of community law to sport and will need to be heeded by governing bodies.

 

In fact, Meca-Medina and Majcen failed in their appeal as they had not shown that the Commission made a manifest error in finding that the limits set in the IOC rules were not excessive and did not go beyond the achievement of the objective of the rules. The ban on nandralone was, in principle, justified to achieve the objective of the anti-doping rules. Further, there was no evidence that the level set (on the basis of scientific knowledge at the time the rules were written) was so low as to go beyond what was needed to achieve the objective of the rules. Neither had the swimmers produced evidence to show that the two year suspension was excessive or disproportionate.

 

This decision is important in further clarifying the relationship between sport and the EC Treaty. The result is that very few aspects of sporting activity are likely to be outside of the EC Treaty and, in particular, the competition rules. The Court has effectively held on this and previous occasions that sporting bodies have a type of ‘conditional autonomy’; those rules truly necessary for the organisation of a particular sport will be sheltered from attack from EC law even though they have economic effect but only insofar as the rules pursue a legitimate objective. Sport can no longer assert that it is special.

 

Sporting bodies can, however, take some comfort that it will be for the applicant challenging the rule to demonstrate that governance is anti-competitive. Provided the burden of proof is met, it will then be open to sporting bodies to produce evidence to show why the rules are necessary (e.g. for reasons of fair play, competition and national team representation).  Assuming that there is a legitimate objective behind the restrictions, it will be for the applicant to show that it goes beyond what is inherent in the pursuit of that objective.  Moreover, the expertise underlying the measures taken will, it appears, not lightly be interfered with by courts.

 

There is undoubtedly room for further case law in this area.  One case of particular interest – concerning player release for international matches – is pending.  Charleroi, a Belgian football club, released one of its star players, Oulmers, to play for Morocco.  He returned injured.  Without him, the club's fortunes on the pitch slumped.  At the same time, the club had to continue paying his wages: under FIFA's rules, no compensation is payable for injuries suffered whilst on international duty and the clubs themselves are under an obligation to take out insurance against such an event.  Charleroi brought an action in the Belgian courts against FIFA, alleging breach of Article 82. It is supported by the "G-14" group of major clubs.  FIFA is supported by 50 football associations.  The Belgian court has made a reference to the ECJ (Case C-243/06). Interestingly, it appears that the Belgian court refused, for public policy reasons, to accept FIFA's argument that CAS had jurisdictional exclusivity.

http://www.farrer.co.uk/Default.aspx?sID=834&cID=827&ctID=11

 

 

 

12th IASL CONFERENCE
Ljubljana, 23-25 November 2006

IOANNIS MOURNIANAKIS : Lawyer, LL.M. Heidelberg

12th International Congress on Sports Law

http://iasl.org/modules.php?name=Sections&op=viewarticle&artid=50

 

The specific conclusions from the issues discussed at the Conference can be summarised as follows:

  1. The Lex Sportiva is a legal order which incorporates law adopted by state and law adopted by national and international sporting bodies and is an issue of fundamental importance for the academic discipline of sports law.
  2. The law contained in the Lex Sportiva rules (in other words the rules of sports organisations internationally) is at heart non-national, which claims direct, preferential application in national sporting legal orders as the primary law of sporting life.
  3. The institutional autonomy of international sports federations and the problem of reviewing the legitimacy of the provisions of the Lex Sportiva in terms of the legal regime and the body exercising review are the key problems in the academic discipline of sports law.
  4. Recording, studying, investigating and utilising the legislation and case law international on sporting and competitive activity is vital and the establishment of an International Institute of Sports Law under the aegis of IASL and the UN would make a special contribution in this regard.
  5. It is vital that States adopt an international sports charter to establish a truly international Lex Sportiva, a framework supporting the institutional autonomy and operation of international sporting bodies which provides international judicial review.
  6. The resolution of disputes which arise is still not governed by the principles of a fair trial, and the solution to this problem would appear to be the prospect of establishing an International Sports Court with special rules of procedure and various chambers.
  • Doping: Meca-Medina: ECJ ruling redefines 'sporting exception'

    Until recently, many sports governing bodies assumed they could claim 'sporting exception' from EU law when drawing up doping regulations and sanctions. Ian Blackshaw, international sports lawyer and CAS arbitrator and mediator, explains how David MecaMedina and Igor Majcen's appeal to the European Court of Justice resulted in a ruling that will require sports governing bodies to consider the economic and social effects of their regulations under EU law.

  •  

    G14/Charleroi and international player release. Is it the end for the rule book? Date: 16/05/2006

    By a decision of 15 May, the Charleroi Tribunal of Commerce has referred to the European Court of Justice four issues that require the guidance of the Court before it can adjudicate on a damages claim brought against FIFA by Charleroi whose case is supported by G14.  The damages claim arises as a result of one of Charleroi's players being injured in an international match when he was not insured: as a result, Charleroi had to continue to pay the player's salary and were deprived of his services and therefore had to employ a replacement.  The four issues the European Court will consider are whether the following FIFA rules are compatible with European competition law:
    • The rule obliging clubs to release players for international duty

       
    • The rule precluding clubs from demanding any form of financial reward in return for release

       
    • The rule requiring insurance cover to be a matter for clubs and not something that they can require of federations as a condition of release

       
    • The rule requiring clubs to be bound by FIFA's international calendar

    The Belgian Court made the reference in the face of fierce resistance from FIFA.  Most FIFA members intervened in its support, with the notable exception of the FA and the German Football Association who could be said to have been represented through UEFA.

    The resistance of FIFA on procedural and technical grounds was very wide ranging.  One interesting argument which was rejected emphatically by the Court was that the issue should be dealt with by CAS arbitration in Switzerland.  Having had some fun with the contradictory drafting of the relevant FIFA provisions, the Court simply dismissed any attempt to oust its jurisdiction on the grounds that it would be contrary to Belgian public policy.  Such an outcome, (likely to be replicated elsewhere) demonstrates the inability of sport to regulate its own disputes in advanced societies.

    On the substance of the case, it is important to stress that everything is still to play for.  FIFA might win: to do so however it is going to have to show (for this is its burden) that the rules that it makes with little or no consultation of affected parties and which contain draconian sanctions for breach, are indispensable for the organisation of international representative sport. 

    On the insurance point at least, this must surely be very difficult: the Belgian Court pointed out that enforced secondment of an employee was in complete contravention of Belgian labour laws which would normally allow an employer to negotiate compensation and insurance cover. 

    Negotiation is the key to it all; put simply the issue is this: if the federations had to negotiate with the employers for release, would international representative sport die?  FIFA will have to say that it would die (and therefore that its clubs would kill it).  However, before the Belgian Court, in resisting the claim for damages, FIFA argued that clubs benefit from international release in terms of publicity and transfer values!  Expect this contradiction in FIFA's case to be explored fully in the proceedings – if the case is not settled before trial.

    Settlement would be sensible but as this is sport it may not happen.  What surely cannot be put off in sport is the movement from "status" to "contract" identified by Henry Maine as the dynamic characterising the movement from a primitive society to a more advanced one.  Ultimately, the rule book is going to be negotiated with everyone in the same room.  Charleroi's case is just a part of this process.

    Sports Governing bodies show government why they don't deserve legal immunity Date: 25/05/2007

    The spectacle of lawyers being handsomely rewarded for pursuing fascinating sporting disputes before courts and regulatory authorities sticks in the craw of many.

    This is one of the reasons why Richard Caborn's campaign to give governing bodies a degree of legal immunity from employment laws and the like has been supported across Europe.  However, even if a return to the collusive (and abusive) relationship between government and governing bodies (so well described in Peter Oborne's book about Basil D'Oliveira) is unlikely in a more transparent and less deferential age, the case for any immunity depends to a large extent on how governing bodies might be expected to exploit any legal privilege that no one else enjoys. 

    Three recent examples of governing bodies' behaviour show that governing bodies need to be fully accountable.  All of them show governing bodies exploiting their legal monopoly in the organisation of international competitions for purposes that should not be shielded from legal scrutiny – even if ultimately their actions might be held to be lawful.

    The first example is provided by cycling, where the body that organises Pro Tour events – the Amaury Sports Organisation (ASO) - refused to admit to its events a team that was sponsored by a betting company which is an activity reserved to state undertakings in France under legislation that the European Commission is about to attack.  Supported publicly by the European Commissioner, a Court in Leige has ordered ASO to admit the excluded team to a Belgian event which can be seen on TV in France.  This will doubtless displease the French state undertakings whose relations with ASO are likely to be close.

    The second example is the reported threat by the England Cricket Board (ECB) to deny Ireland's cricket team entry to a tournament that it is organising in England next year because Ireland is organising its own international tournament that clashes with England's one-day matches against the West Indies this summer.  The ECB will be disturbed by the fact that the Irish matches will be broadcast over UK territory as it might have an adverse impact on its viewing figures.  Again, this behaviour does not deserve any immunity from legal scrutiny.

    Finally, and most ironically because the UK government is itself the victim, FIBA (the world governing body for basketball) has threatened to deny access to the 2012 Olympics to British teams because the government (through Richard Caborn) has decided to freeze lottery funding to governing bodies who have been deemed "unfit for purpose" by an independent review.  FIBA regards this action as unacceptable government interference. 

    Predictably enough, Richard Caborn has protested that FIBA's action "holds the taxpayer to ransom".  However, it will be interesting to see whether he rules out taking (or supporting) legal action on the basis that disputes should be resolved within the "sporting family" and not by the Courts.  Whatever he does, FIBA's action ought to cool any enthusiasm for legal autonomy for governing bodies – an enthusiasm that is not shared by many who have experience of how questionably governing bodies can behave under the law, even as it currently stands.{jcomments on}

                        linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

    Bu İçerik  6586  Defa Okunmuştur
     

    Degerli yazarimiz Kutlu Merih Cuma, 02 Nisan 2010.

    YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

    Neden Futbol Ekonomisi?

     

    www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

     

    Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

     

    Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

     devamı >>>

    finansal-futbol-anim-1

    tugrulaksar_ge_roportaj

    Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

      Yazar Tuğrul Akşar,
    Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
    sorularını yanıtlıyor.
    detay için tıklayınız..

     

    Spor Endexi

     

    05/11/2024

    Kapanış Günlük
    Değişim %
      BİST 100

    8.698,48

    -0,17

     bjk BJKAS

    4,48

    -2,18

     fb FENER

    100,30

    0.00

     gs GSRAY

    6,83

    +0,15

     trabzon TSPOR

    0,93

    0,00

       SPOR ENDEKSİ

    3.075,321

    -0,41

    Videolar

    Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

    İstatistikler

    İçerik Tıklama Görünümü : 43131212

    TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

      

     

     Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

    1

    Galatasaray 11 10  0 32 11 21 31
    2 Fenerbahçe 11  8   2 1 27  9   18

    26

    3 Samsunspor 12 8 1  3

    24

    13 9

    25

    4 Eyüpspor 12  6   4  2 18  11 7 22
    5 Beşiktaş 11 6 3  2  19  10 9 21
    6 Göztepe 11 5 3 3 19  13 

      6

     18 
    7

    Sivasspor

    12 5  2  5   17 20 -3 17
    8 Başakşehir 11 4 4

    17  14 3 16
    9 Kasımpaşa 12 3 5 4 16    19  -3 14
    10 Konyaspor 12 4 2 6 14  20 -4 14
    11 Antalyaspor 12 4 2 6

    15

    24   -9 14
    12 Rizespor 11 4 1 6 10  19 -9 13
    13 Trabzonspor 11 2 6

    3

    12  14  -2  12
    14 G.Antep FK 11 3 3 5 15 18 -3 12
    15 Kayserispor 11 2 6 3 11 16 -5 12
    16

    Bodrumspor

    12

    3

    2 7 10 16 -6 11
    17 Alanyaspor 11 2 4 5 9 14  -5 10
    18 Hatayspor 11 3 7 10 18  -8 6

    19

    A.Demirspor 11 0 2 9 9 25 -16

     

                     

    Okur Yazar


    Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

    Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

     

     

    Annual Review of Football Finance 2023

    Annual Review of Football Finance 2023

    Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

    Deloitte Money League - 2024

    Deloitte Money league 2024

    Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

    UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

     

    UEFA Raporu-2023

    UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

     


     

    2021-Money-league-Raporu

     

    Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

     


     

     

    annual report 202021 photo

     

    Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

     


     

     UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


    UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

     


        

    191112 Aktifbank Ekolig

     

    Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

     

     

    master bm report lowres

     

    The European Club Footballing Landscape 2022


    UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


     

     EkoSpor-y

    “Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

     

    Süper lig Marka değeri araştırma

    ''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

     

     

    the-european-elite-2019

    KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
     

    Endustriyel_futbol

     

    Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

    Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

     

     

    Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

     

    imagesCAVM4O4L

     

    Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

     

     

    İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

     

    governance_in_football

     

    Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

     

    money-and-soccer

    “Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

    Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
    okumak için tıklayınız. 



    FFP

    Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
    Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

    okumak için tıklayınız.