Spor Kulüplerinin Mali ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri'ne İlişkin oturumun Meclis Tutanakları
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Hukuk Tuğrul Akşar Spor Kulüplerinin Mali ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri'ne İlişkin oturumun Meclis Tutanakları

Spor Kulüplerinin Mali ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri'ne İlişkin oturumun Meclis Tutanakları

alt

8 Mart 2011-TBMM Meclis Tutanakları  

 

Türk futbolunun yeniden yapılanmasında referans olabilecek bir oturumun tutanaklarını,  Futbolekonomi.com yazarlarından Tuğrul AKŞAR'ın, "Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'na Spor Kulüplerinin Mali ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri" hakkında verdiği brifingin meclis tutanaklarını sizlerle paylaşıyoruz...

 

8 Mart 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.17

BAŞKAN:    Nazım EKREN (İstanbul)

BAŞKAN VEKİLİ: Abdurrahman ARICI (Antalya)

SÖZCÜ: Hamza YERLİKAYA (Sivas)

KÂTİP: Mehmet Fatih ATAY (Aydın)

-----0-----

BAŞKAN – Komisyonumuzun değerli üyeleri, saygıdeğer milletvekilleri, bugün iki tane misafirimiz var. Bir tanesi Tuğrul Akşar, spor ekonomisti, Dünya gazetesinde yazar. Aynı zamanda yeminli mali müşavir, değil mi üstadım?

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Yok, hayır, bankacıyım.

BAŞKAN – Tamam. Meslektaş da sayılıyoruz.

Diğeri de Profesör Doktor Emin Kuru, Gazi Üniversitesinden.

Çok özet olarak, Araştırma Komisyonunun -belki sizler de biliyorsunuz ama- ana olarak ilgilendiği konulardan bahsedeyim, sonra sizin görüş ve önerilerinizi almak isteriz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Spor Araştırma Komisyonu oluşturdu. Mecliste grubu bulunan bütün partilerden oluşan milletvekillerimiz var. İki tane önemli konuyu araştırıyoruz. Bir tanesi spor kulüplerinin yapısı, amatör ve profesyonel ayırımı yapmadan hukuki ve mali sorunları nelerdir, nereden başlamak lazım, ne tür tedbirler alınırsa bu sorunlarla ilgili çözüm önerilerini kısa, orta vadede formüle edebiliriz.

İkincisi de sporda şiddet sorunu. Bunda da benzer bir yaklaşım kullanıp spordaki şiddetin temel unsurları nelerdir, hangi dinamiklerden kaynaklanıyor, benzer şekilde nasıl bir tedbirler paketi oluşturabilir isek sporda şiddeti önleyebiliriz, engelleyebiliriz. Sizler de yakından takip ettiniz. Bununla ilgili bir yasa tasarısı ilgili komisyonlardan geçti, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunuyor. Dolayısıyla bizler de sizden bu iki konuda araştırma komisyonuna yardımcı olacak bilgi birikiminizi, tecrübenizi, sizlerdeki veri ve bilgileri de paylaşmak istiyoruz.

Sözü size bırakıyorum tekrar. Tekrar hoş geldiniz diyorum. Teşekkür ediyoruz.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Efendim, ben de hoş buldum. Teşekkür ederim öncelikle, böyle bir fırsat verildiği için. Yaklaşık on yıldır, on iki yıldır futbolun görünmeyen yüzü, daha doğrusu spor deyince tabii Türkiye’de ilk önce akla futbol geliyor ama sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde böyle. Çünkü 3,5 milyar insan delicesine futbolun peşinden koşuyor. O nedenle futbol çok önemli. 90’lı yıllardan sonra futbolun birazcık yapısal niteliğinde değişmeler oldu. Futbol artık sadece bir spor olmaktan da çıktı, bugün “show-business"diye nitelendirdiğimiz gerçekten endüstriyel bir iş koluna döndü. Dolayısıyla bugün üzerinde duracağım benim, daha çok futbol kulüplerinin, daha doğrusu spor kulüplerinin içinde bulundukları finansal ve iktisadi durumların mevcut yol açtığı olumsuzluklar, bunlara ne tür çözüm önerileri getirebiliriz. Bunların üzerinde durmak istiyorum. Çünkü futbolda çok kıyasıya bir rekabet var. Benim kendi inancım odur ki, biz, Türk futbolu olarak, hem Avrupa hem de dünya futbolundan gerek sportif anlamda gerek iktisadi ve mali anlamda gerekse entelektüel anlamda hak ettiğimiz payı alamadığımızı düşünüyorum. Bu konuda son zamanlarda çok önemli çalışmalar var. Bunları çok sevindirici ve değerli buluyorum. Yani bu anlamda komisyonun bu çalışmasının da gerçekten Türk futbolunun önümüzdeki yıllarda iktisadi, mali ve sportif anlamda rekabet gücünü yükseltebilme bakımından önemli bir işleve sahip olduğunu düşünüyorum. Ben çok fazla uzun konuşmayacağım. Sadece çok önemli, orijinal olabilecek, belki de katkı sağlayabilecek birkaç konuda görüşlerimi belirteceğim. Ondan sonra da soru varsa onları almaya çalışacağım ama çok kısaca sporun ekonomisi, sporun finansı, sporun yönetişimi sorunları üzerinde duracağım, çözüm önerilerimi arkasından sıralayacağım.

Evet, bugün futbol yeryüzünde yaklaşık 225 milyar dolar civarında bir futbol pastası, gelir yaratıyor. Bunların çok önemli bir kısmı, yaklaşık üçte 2’lik kısmı Avrupa’da üretiliyor. Tabii Türkiye’de bu yaratılan pasta içerisinde yaklaşık yüzde 4 civarında, yine benim hesaplamalarıma göre yaklaşık 820-850 milyon dolar civarında bir gelir yaratıyor futbolumuz. O anlamda baktığımız zaman, Avrupa’da hemen beş büyük ligin arkasından gelen önemli parasal gelir yaratma potansiyeli olan bir lig olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim Avrupa futbol pazarındaki büyüme ve Avrupa futbol pazarını kimlerin domine ettiğine ilişkin bu slaytımızda da görüldüğü gibi aslında Avrupa’da futbolu beş önemli lig domine ediyor. Bunların başında da yaklaşık yüzde 22’lik payıyla Premier Lig geliyor. Premier Lig, yıllık 2,3 milyar euro civarında bir gelir yaratıyor ki Avrupa’nın toplam futbol büyüklüğünün yaklaşık yüzde 23, yüzde 24’üne geliyor. Çok önemli bir rakam.

Yine Türk futbol pastasının büyümesine baktığımız zaman, aslında, bugün burada bulunmamız bir yerde de bu pastanın büyümesinin yol açtığı kaçınılmaz sonuçlar olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bunlar bir şekilde, kendini değişik şekilde pratiğe yansıtıyor. Gördüğünüz gibi 2000 yılından 2010 yılına kadar geçen on yıllık süre içerisinde Türk futbol pastasının büyüklüğü yüzde 300’e yakın bir artış kaydetmiş ki özellikle geçen senenin başlarında yapılan naklen yayın ihalesi, Türk futbolunun Avrupa’da özellikle hemen beş büyük ligin arkasından çok önemli bir gelir yaratan lig konumuna taşımıştır. Bu anlamda baktığımız zaman, Türk futbolunun yeterli parası var ama sıkıntılarımız bu parasal kaynakların yerli yerinde kullanılması ve bunların etkin ve verimli şekilde kullanılamamasından kaynaklanıyor. Bunların sıkıntıları var.

Futbolda enteresan bir çelişki ve paradoks var. Futbolda gelirler artıyor ama kârlılık artmıyor ne yazık ki. Yani bu futbolun kendi bünyesel yapısından kaynaklanan bir paradoks maalesef. Futbolda gelirler ne kadar çok artarsa giderler de ve verimsizlik de buna bağlı olarak artmaya başlıyor. Nitekim Avrupa’yı domine eden beş büyük ligin kârlılık gelişimine baktığınız zaman üç tane ligin aslında Avrupa’da çok önemli bir gelir yaratmakla beraber Fransa’nın, İtalya’nın ve İspanya’nın gelir yaratamadıklarını, faaliyetlerinden zarar ettiklerini görüyoruz. Tabii bundan çok çeşitli faktörler var. Yani bu kadar parasal bir gelir yaratılıyor ama neden kâr elde edilemiyor? Bu slaytta da çok açıkla görülüyor. Aslında futbol pastası büyüyor ama futbol pastasının en önemli gider kaynaklarından birini futbolcu maaş ve ücretlerindeki artışlar ve bonservis bedellerindeki artışlar ve bütün bunlara bağlı yapılan harcamalar ve giderler gösteriyor. Ücretlerdeki büyüme futbolun parasal büyüklüğünden çok daha hızlı büyüyor. Bu nitekim de görülüyor. Burada çok önemli bir çark var. Burada özellikle beş büyük ligde ücret ciro oranlarını aldık. Çünkü vaktim olursa zaman içerisinde de değineceğim. 2009 yılında UEFA “Finansal Fair Play” adı altında çok önemli bir uygulamayı yönetim kurulundan Platini geçirtti ve Finansal Fair Play, 2014-2015 yılına kadar da bütün Avrupa futbol kulüplerinin uymak zorunda olduğu, buna bağlı olarak lisans alabilecekleri ve en önemli kriterlerin yer aldığı bir uygulama. Bakın, burada da görülebileceği gibi 95-96 yılından itibaren ücretler içerisinde, futbolculara ödenen ücret ve maaşların oransal gelişimi görülüyor ve gerçekten çok önemli bir noktaya ulaşmış durumda. Örneğin Premier Ligde yüzde 47 olan ücret ve maaşların oranı bugün 2007-2008 değerlerine göre yüzde 62’ye çıkmış ve bu oranlar sürekli yükselmiş. Türkiye’de de bu oranlara baktığımız zaman yüzde 80 ile yüzde 90 arasında değişiyor. Tabii burada sıkıntımız şu: Avrupa’da bütün verilerle ilişkili, kulüplerle ilişkili çok önemli verileri temin etmekle beraber ülkemizde ne yazık ki kayıt dışılığın çok fazla olması, özellikle spor kulüplerinde bu tür verilerin çok düzenli bir şekilde tutulamayışı ancak üç büyük veya dört büyük kulübün sayısal veya finansal verilerinden derleyerek oluşturup buradan bir genellemeye gidiyoruz. Zaten gelirin yüzde 34-35’ini de bu dört büyük kulüp oluşturuyor.

Burada bir şeyimiz var. Aslında futbol nasıl gelir yaratıyor? Futbol önce bir sportif performans ortaya koyuyor. Bu, arkasından parasal gelire tedavül ediliyor. Buna biz mali başarı diyoruz. Mali başarı, tekrar sportif performans ve bunun ortasında da takımın, yani kulübün marka değeri yükseliyor. Bugün dünyanın en değerli markası, yine Forbes’in geçen sene yapmış olduğu araştırmaya göre 1,8 milyar dolar değeriyle İngiliz devi Manchester United.

Yine baktığımız zaman, finansal başarıda yönetimin etkisi var mı? Finansal başarıda doğrudan yönetimin etkisi sportif başarıdan daha fazla. Yani sportif başarınız olsa da olmasa da eğer gerçekten doğru ve yerinde bir yönetim varsa, finansal başarınız sportif başarı olmasa dahi daha üst noktaya gidebiliyor. Buna tipik bir örnek verecek olursak, örneğin son on yıldır Avrupa’da kupa kaldıramayan Real Madrid’in, bu sene, daha on beş gün önce Deloitte’un yapmış olduğu araştırmaya göre En Zengin 20 Liginde yıllık 438 milyon euroluk geliriyle Avrupa’nın ve dünyanın en zengin kulübü olmasını örnek gösterebiliriz. Real Madrid, on yıldır şampiyonlar liginde kupa kazanamıyor, hatta çeyrek finalden yukarı çıkamazken hâlâ Avrupa’nın ve dünyanın en zengin kulübü. Yani burada karşımıza çıkan temel şey finansal başarı, doğrudan yönetimle çok çok alakalı. Zaten benim de önerim, futbol kulüplerinin Avrupa’da olduğu gibi sportif performanstan bağımsız finansal anlamda ve iyi yönetilmeleri durumunda sürekli bir gelir düzenine ulaşacak yapıya kavuşmaları. Zaten sıkıntı buradan kaynaklanıyor.

Yine baktığımız zaman, kulüplerimizin kaynakları var, gelirleri var ama giderlerini karşılamakta maalesef yetersiz kalıyorlar. Giderleri karşılamak için ne yapıyorlar? Tabii yabancı kaynağa yöneliyorlar. Bu yabancı kaynakların içerisinde de en önemli kalemi banka kredileri oluşturuyor. Sektörün banka kredileri kullanımına baktığımız zaman 2000 yılından 2009 yılına kadar geçen dönemde, özellikle dört büyük kulübün kullanmış olduğu kredilerin toplamının çok önemli bir noktaya vardığını görüyoruz. Bu da aslında gelirle gider arasındaki açığın -belki buna biz futbolun cari açığı diyebiliriz- on yıllık süre içerisinde çok önemli bir artış kaydettiğini, gelirler yetersiz olduğu için sektörün yoğun bir şekilde banka kredilerine odaklandığını görüyoruz.

Nitekim şurada da dört büyük kulübün mali tablolarından konsolide edilen rakamlara göre bakacak olursak, dört büyük kulübün toplam kısa vadeli ve uzun vadeli banka borçları yaklaşık 370 ila 400 milyon TL’ye ulaşmış durumda. Nitekim bilançonun pasifine baktığınız zaman gerçekten borçluluğun çok yüksek, inanılmaz boyutlara vardığını görüyorsunuz. Tabii burada ilerleyen saatlerde zamanımız olursa, üzerinde duracağımız gibi, sizin de dikkatinizi çekmesi gereken, benim de bir vatandaş olarak çok hassas olduğum konu, vadesi geçmiş vergiler. Yaklaşık dört takımın 46-47 milyon TL civarında ödenecek ertelenmiş vergileri var. Bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman tabii ki haksız rekabet diye nitelendirdiğimiz dengede olmayan bir rekabet de arkasından geliyor.

Nitekim burada, yine çok hızlı geçecek olursak, aslında futbol kulüplerinin, futbol şubeleri para kazanıyor, ciddi para kazanmış. Evet, bakın, 452 milyon artı 169, 622 milyon lira bir yıl içerisinde dört kulüp para kazanmış. Bunun yaklaşık kazancın yüzde 87’si futbolculara ödenen ücret ve bonservisleri oluştururken burada benim üzerinde durduğum nokta 622 milyonluk gelirin 400 milyonluk geliri ücret ve bonservislere gidiyor, geri kalan kısım nereye harcanıyor? Zaten burada bir kara delik var. Yani üzerinde durmamız gereken nokta o. Yani 600 küsur milyonluk bir gelir yaratılıyor, bunun 400 milyonluk kısmı futbola harcanıyor, geri kalan 200 milyonluk kısmı soru işareti. İşte burada karşımıza verimsiz kaynaklar, banka kredileri, hatalı transfer politikaları, bütün bunları üzerine eklediğimiz zaman bunlar hep birer maliyet olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim dört büyük kulübün konsolide tablolarına baktığımız zaman yine şunu görüyoruz. Burada gelirler ve giderler arasında bir uçurum var. Şu anda 100 liralık gelir yaratılırken yaklaşık 121 lira gider yapıldığını görüyoruz. Ki bu oran Avrupa’da yüzde 105 civarında. Zaten Finansal Fair Playile de bu giderlerin yüzde 70’ler seviyesine, özellikle ücret ve maaşlar seviyesinde yüzde 70

ama gelir denk bütçe uygulamasına geçilmesi 2014, 2015 yılına kadar amaçlanıyor.

Evet, burada baktığımız zaman, yine bu çalışmaya göre dört büyük kulübümüzün gelirlerinin giderlerini karşılamaması nedeniyle nette 900 milyon lira borçlu olduklarını görüyoruz. Yani gelirleri giderleri karşılamayınca aradaki farklar banka kaynakları ve diğer yabancı kaynaklarla veya kulüp başkanlarından veya ortaklardan sağlanan fonlarla bir şekilde fonlanmış, finanse edilmiş, bunların toplamı da 900 milyon liraya ulaşmış durumda.

900 milyon lira çok önemli bir rakam. Konuşmamın başında da söyledim yani bugün 900 milyon lira yaklaşık 600 milyon TL demektir, kura bölecek olursak. Türk futbol pastasının yarattığı rakam da yani zaten 1 milyar dolar civarında, çok önemli bir rakam. Yani yaklaşık burada, gerçekten Avrupa’yla kıyaslandığında, çok önemli bir olumsuz rasyo var.

“Bu nereye doğru gidiyor?” diye baktığımız zaman yine yaptığım bir tabloda şöyle enteresan bir şeyle karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Bakın, Spor Toto süper lig ekipleri son beş yıllıkta yapmış oldukları transferler harcamalarında 226 milyon euro toplam açık vermişler. 226 milyon euro açığın finansmanı futbol kulüplerinin sırtında bir kamburdur ve özellikle Merkez Bankasının bu sene başında uygulayacağını açıkladığı birtakım merkez politikalarıyla da yani daha doğrusu, mali kural ve ona benzer uygulamalarla da bu sene bu çok daha fazla artacak ve sıkıntı yaratacak. Yani futbolcu satımından gelir elde edemeyen ama buna karşılık futbol ithalatçısı konumunda olan bir süper ligden bahsediyoruz. Parasal gelirimiz var ama diğer taraftan kaynaklarımızı etkin ve yerinde kullanamadığımız içinde 226 milyon 715 bin euro civarında son beş yılda gelirlerle giderler yani transfer gelir ve giderleri arasındaki fark bu oluyor.

Tabii bunun üzerinde durdum; Merkez Bankasının almış olduğu kararlar bana göre futbol kulüplerini bu yıl çok olumsuz etkileyecek. Neden etkileyecek? Çünkü Merkez Bankası şunu söylüyor: Kredi kullanımını özendirmeme yani öz kaynaklara, altyapıya yönelinmesini istiyor. Altyapıya yönelme nedeniyle de kulüplerin özellikle yeni kredi ve finansman kaynaklarını çok maliyetli bulacağını gösteriyor. Zaten krediyle dönen bir sektörün artan maliyetler karşılığında finansman giderlerinin ve verimlilik rasyolarının çok daha önemli bir şekilde kulüplerin hem mali gücünü, buna bağlı olarak da sportif rekabet gücünü ben bu sene içinde olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum.

Tabii, yönetişim sorunları nedir, bunlara baktığımız zaman, konuşmamın başında da söyledim, futbol bugün artık sadece bir sportif organizasyon, futbol kulüpleri sadece bir sportif örgütler değil, bugün futbol kulüpleri artık her biri devasa gelirler yaratan çok önemli ekonomik örgütler hâline gelmiştir. O yüzden, futbol kulüplerini mevcut klasik konvansiyonel yöntemlerle yönetmemiz, idare etme şansımız ne yazık ki kalmadı. Biz o yüzden Avrupalının yaptığı ve bundan beş yıl önce yayınlamaya çalıştıkları, yayınladıkları beyaz kitap doğrultusunda iyi yönetişim ve kurumsal yönetimin futbol kulüplerini egemen örgüt modeli hâline getirilmesi bugün bizim olmazsa olmazlarımızdan.

“Peki, Türk futbolunun ana sorunları nedir?” dediğimiz zaman, çok genel olarak saptadığımız konularda da bunlar çıkıyor karşımıza. Yani transfer politikalarındaki yanlışlıklar, kulüp tesislerindeki altyapıya verilmeyen önem, kulüplerin çığ gibi artan borçları, stadyumlarımızın katma değer yaratım bakımından Avrupa’yla kıyaslanmayacak ölçüde geride… Burada çok çarpıcı bir örnek vereyim; Avrupa’da ortalama bizim ayarımızdaki ülkelerde statlar koltuk başına ortalama 4 bin dolar civarında katma değer yaratırken bizim ülkemizde bu rakam yaklaşık 350 ila 400 dolar civarındadır. İşte bu da Avrupalının neden sporda ve finansal anlamda rekabette üstün bir güce sahip olduğunu bize çok olarak ortaya koyuyor ama yeni yapılan statlarla özellikle koltuk başına katma değerin artırılması zaman içerisinde futbol kulüplerinin mali güçlerinin artmasını ve buna bağlı olarak da sportif rekabetin yükselmesine olanak sağlıyor.

Tabii, en önemli şeylerden birisi kurumsal yönetimde sıkıntılar var. Bugün hiçbir kulübümüz kurumsal yönetimi tek anlamıyla, doğru anlamıyla uygulayan bir yapıda değiller ve başkanlık sistemi son derece güçlü ve Türkiye’de futbol hâlâ çok önemli bir nüfuz oluşturma aracı ve nüfuz oluşturma aracını ne yazık ki birtakım fayda sağlayan -kâr diyemeyeceğim çünkü futbol hiçbir zaman kâr yaratmaz, sadece fayda sağlar- birtakım etkileri vardır, bu siyasi anlamda, iktisadi anlamda ve mali anlamda.

Tabii, bunların dışında bugün başımızın en büyük sorunlarından, belalarından birisi bu yanlış şirketleşme ve halka arzlardır. Nitekim, geçen sene özellikle Galatasarayın Sportif AŞ ve Futbol AŞ’yi birleştirme konusunda çok büyük çabalar içerisine girmesi ve bunun sonucunda da iki kulübün iki şirketi birleştirerek kotasyondaki payını yüzde 30’lara tekrar geri çekmesi, futbol kulüplerini ciddi sıkıntıya sokmaktadır çünkü yanlış şirketleşme ve halk arz modeliyle… Bundan birazdan ileriden bahsedeceğim çünkü bu çok tipik ve Türkiye’ye özgü bir olaydır, bunun üzerinde durmamız ve gelecekte bu tür olayların tekrarlanmasının önüne geçecek şekilde yeni yapılar ve kontrol mekanizmaları oluşturmamız gerekir.

Tabii ki örgütlenme sorunları… Burada yetersiz kalan Dernekler Kanunu’ndan bahsedebiliriz. Bana çok sık sorulur, benim katıldığım konferanslarda sorulan şu: “Tuğrul Bey, şirketleşme mi dernekleşme mi?” Bu konuda dünyanın hiçbir yerinde kesin ve net bir sonuç yoktur. Şirketleşme hiçbir zaman futbolun kesin çözüm yolu olmadığı gibi dernekleşme de kesin çözüm yolu değildir. Bunun çok tipik örneklerini özellikle beş büyük ligde, İngiltere’de, İtalya’da, İspanya’da rahatlıkla görebiliyoruz. Şirketleşen kulüplerin yanlış yönetilmeleri veya farklı saikler nedeniyle Manchester United gibi bir devin geçen sene 600 milyon pound civarında on iki yıl vadeli bir tahvil ihraç etmek durumunda kalması, kulübün şirket olmasına rağmen çok önemli sıkıntılarının olduğunu ortaya koyuyor.

Örgütsel, yönetsel sorunlarımız nedir? Bunlara ilişkin yine futbol kulüplerimizin özellikle yönetiminde yer alan yapılanmalar çok farklı ve ciddi eleştiriye konu olabilecek bir yönetim tarzı sergilemektedir. O nedenle burada yine bizim üzerinde durmamız gereken, ileride duracağım…

Esas üzerinde durmak istediğim nokta makro iktisadi mali sorunlar. Burada üç önemli problem var. Bu problemleri bizim kesin halletmemiz lazım. Nedir bu problemler? 1) Futbol kulüplerimiz işletme sermayesi açığı veriyor. 2) Futbol kulüplerimiz öz kaynak açığı veriyor. 3) Futbol kulüplerimiz likidite açığı veriyor. Yani makro anlamda baktığımız zaman futbol kulüplerimizin mali yapılarındaki bu olumsuzluk, dönem varlıklarının kısa vadeli borçlarını karşılamakla yetersiz kalması, kulüp faaliyetlerinin finansmanından kaynaklanan öz kaynakların içerisinde eğer bilançoları çok iyi incelerseniz… Ki bir kulübümüzün ismini vermeden söyleyelim, bir önceki yıl stadı 79 milyon TL olan bir kulübümüzün bir sene sonra 158 milyon lira olarak gayrimenkulünü ve stadını değerlemesi, aslında buralarda da çok ciddi kontrol mekanizmaları oluşturulması gerekliliğini ortaya çıkartıyor.

Ve en önemlisi likidite açığı. Tabii, yani kulüpler mevcut hazır değerleri içerisinde yer alan mevcut değerleri ile kısa vadeli borçlarını karşılayabilecek, faaliyetlerini karşılayabilecek durumda değiller. İşte, “Bu üçü bir arada.” diye nitelendirdiğim bu üç önemli açık, Türk futbolunun sırtındaki en önemli, gelişiminin önündeki en büyük engeldir, ayağındaki prangalardır.

Tabii, yanlış transfer politikalarının kaçınılmaz sonucu, bunlar yine baktığımız zaman finansal tablolara olumsuz yansıyor, çok ciddi zararlara ve ziyanlara yol açıyor. Hatalı transferler tabii ki futbol kulüplerinin öz kaynaklarını eritiyor. Yani dün bir gazetede araştırma vardı, bir büyük kulübümüz son on yıl içerisinde 68 tane futbolcu transferi yapmış ve bunlar karşılığında da yaklaşık 80-90 milyon euro civarında transfere bir kaynak harcamış. Yani bunu ortalama 11 kişiye böldüğünüz zaman her sene bir takım transferi yapılmış ve arkasından verimli olmayan transferler sonucunda bugün o kulübümüzün öz kaynaklarına baktığımız zaman mevcut zararını bile karşılayamayacak durumda olduğunu görürsünüz. Yani transferdeki hatalı ve yanlış politikalar, sonuçta kulüplerimizin öz kaynaklarını eritiyor.

Peki, öz kaynak eriyince ne oluyor, erisin. Şimdi “Türk futbolunun lokomotifi olarak nitelendirdiğimiz üç büyükler iyi gitmediği zaman Türk futbolu iyi bir yere gitmiyor.” diye böyle bir söylem var. Evet, doğru, çünkü bunlara sağlanan birtakım dolaylı ve doğrudan olanaklar bu futbol kulüplerimizin aslında rekabette birtakım kendilerine haksız üstünlükler sağladığını da ortaya koyuyor. Burada en önemli sıkıntı, üzerinde duracağımız şu: Burada mali yapı zayıfladığı zaman gerekli transfer yapılamıyor, gerekli fonlar ayrılamıyor, Avrupalı devlerle rekabet edebilme şansını kaybediyor.

Avrupalı devlerle rekabet edebilme şansını şöyle özetleyeyim: Şampiyonlar ligine gitmek istiyorsanız minimum 150 milyon euro bütçenizin olması lazım. Dolayısıyla, işte Bursasporumuz da gitti. Yani bütçeler arasında çok ciddi, devasa farklılıklar vardır, bunları göz ardı edemeyiz. Özellikle 90’lı yıllardan sonra futbolun endüstriyel bir karaktere bürünmesi parasal büyüklükleri sportif performansın çok çok önüne çıkardı. O yüzden o büyüklüklere ulaşabilmek için mali anlamda öz kaynakların çok güçlü olması gerekiyor.

Yine baktığımız zaman burada şöyle bir şey var: Futbol faaliyetlerinden sürekli zarar eden kulüplerimiz var, konsolide futbol şubesi, baktığımız zaman, sürekli zararda ve konsolide giderler konsolide gelirlerle kıyaslandığı zaman her zaman gelirlerin üzerinde.

Peki, ne olabilir? Ben kendi ölçümde -tabii burada zaman çok kısa olduğu için bunları çok detaylı burada anlatma şansım yok- bu konularda ben 2000 yılından beri çalışmalar yapıyorum ve bugüne kadar yayınlanmış dört tane kitabım var, üniversitelerde ders veriyorum, gerçekten, doktora derslerine, öğrencilere bu konularda, tez ve master konularında çok yardımcı olduğum ve derslere girmişliğim vardır. Benim saptamalarım şudur: Bir, yani, kulüplerin niteliksel dönüşümünü sağlayacak yapısal adımlara baktığımız zaman, bir kere öncelikle parasal gelirleri çeşitlendirmemiz gerekiyor yani bugün futbol kulüplerimizde şöyle bir tembellik oluştu. Naklen yayın gelirlerine göbeğinden bağımlı bir kulüp ve başka bir gelir yaratma zorunluluğu hissetmeyen bir yapı. Doğal olarak da “Haydan gelen huya gider.” anlayışıyla gelirlerin ve kaynakların yerli yerinde kullanılmaması gibi bir problemi de beraberinde getiriyor. O yüzden, mutlaka kulüplerimizin naklen yayın gelirlerinin dışında başka ilave gelir kaynakları yaratacak yapılar yaratması lazım. Bunların neler olabileceğini çok tartışırız.

Bakın, Avrupalı kulüplerden ben değişik örnekler vereyim. “CRM” dediğimiz telefon aracılığıyla, kendi… Onlar aynı zamanda taraftarı müşteri olarak da görüyor, bundan da gocunmamamız lazım. En büyük aldığım eleştirilerden birisi şu: “Efendim, taraftar müşteri olur mu?” Eğer biz zaten taraftarı müşteri olarak görürsek ona daha fazla yatırım yapıyoruz, daha fazla güzel olanaklarda maç seyretme imkânı veriyoruz. İşte, Türk Telekom Arena olunca, takım kötü gitmesine rağmen insanlar sadece stadı görmek, o keyfi yaşamak için 20 bin, 30 bin insan orayı doldurabiliyor. Yani dolayısıyla, burada üzerinde duracağımız konu, bizim mutlaka ilave gelir kaynakları yaratmamız lazım, bunu kurmamız lazım.

Yine ikincisi: Altyapıyı ve maliyet yönetimini esas alan bir yönetim anlayışı geliştirmemiz lazım. Yani bugün kulüplerin temel borçlanmasına baktığınız zaman karşınıza çıkan en önemli şey, gelirlerin çok etkin ve verimli bir şekilde kullanılmadığı ve giderlerin de gelirlerin çok üstünde olması nedeniyle sürekli bir cari açık ve bu cari açığın da yabancı kaynaklarla borçlanma ve finansmanı ve bunların da sonucunda oluşan ve bilançolarda görülen çok büyük, devasa zararlar.

Yine bir kulübümüzün kümüle zararının son beş yılda 49 milyon TL’ye ulaştığını, Deloitte’in düzenlemiş olduğu kendi özel raporundan çok açıklıkla söyleyebilirim ama bu kulübümüzün kendi kongre üyelerine dağıtmış olduğu faaliyet raporunda bu rakam 3,2 milyon TL’dir.

Başka bir konu: Borçlanmanın kontrol altına alınmasını sağlayacak yeni bir yapının mutlaka kurulması gerekiyor. Kulüpler borçlanıyor. Borçlanmasınlar diye bir şey yok. Yani eğer borç kaldıracını da kullanmak istiyorsanız, geliriniz varsa borçlanırsınız ama borcunuzu çevirebilecek ve bu borçtan ilave katma değer yaratabilecek yani onun kaldıraç etkisinden yararlanabilecek bir yapınız varsa borçlanabilirsiniz ama burada hakikaten hesapsız, kitapsız yapılan borçlanmalar ve bankalardan kullanılan kaynakların çok maliyetli olması, zaman içerisinde kulüplerin mali güçlerini zayıflattığından rekabetlerini olumsuz yönde etkiliyor.

Ben burada özellikle şunu söylüyorum -belki bazı spor kulüplerinin kendi şirketlerinde, sözleşmelerinde vardır- genel kurul imkânı, genel kurul izni olmadan aslında kulüplerin borçlanmasına izin verilmemesi gerekiyor. Bu çok önemli bir şey. Yani bugün bir futbol kulübü başkanının “Ben kendi yetkimi kullanıyorum.” deyip kulüplerden, ister kendi adına ister kulüp adına bir borçlanma içerisine gitmesinin önünü kesmemiz lazım çünkü bugün –söyledim- yani dört büyük kulübümüzün toplam banka borçları yaklaşık 470 milyon TL’ye ulaşmış durumda.

Yine en önemli üzerinde durduğum ve yapılması gereken konulardan birisi, ehliyetli, yeterli profesyonellere yetki verilmesi lazım. Yani bugün evet genel kurullar olacak, ister dernek şeklinde olsun ister şirketler şeklinde olsun, hiç fark etmez, sonuçta bu genel kurul yapılanmasının dışında kulüpleri iktisadi, mali ve sportif anlamda yönetecek insanların seçilmiş değil, atanmış insanlardan oluşması, bu insanların gerçekten her konuda uzman, birikimli ve bağımsız insanlardan oluşması, bu insanların yeterli ve yetenekli insanlar olması ancak futbol kulüplerinin gerçekten başkan sultasından kurtaracak, onlara gerçek anlamda sportif performans olarak ileriye taşıyabilecek bir yapı olarak gözüküyor.

Burada ben şunu öneriyorum yine: İngiltere’de bu vardır. İngiltere’de futbol kulüplerinde aynı zamanda, kulüpler satın alırken bile futbol federasyonu gerektiğinde o kulübü satın alacak kişiyle bire bir görüşme yapar, onun yeterliliğini ölçer; finansal anlamda yeterliliğini ölçer, yönetsel anlamda yeterliliğini ölçer. Aynı zamanda, İngiliz Futbol Federasyonu, kulübe atanacak profesyonellerin de yeteneğini ölçüyor. Buna biz “Fit and proper person” dediğimiz yani işe uygun insan alınması, bugün futbol kulüplerinde yine bizim önümüzde duran en önemli uygulamalardan birisi olması lazım. Tabii, Federasyona bu konuda gerçekten çok önemli iş düşüyor ama aslında Federasyonun da inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemlidir.

Yine, kulüpler kurumsal yönetime mutlaka yönlendirilmeli. Eğer biz ister dernek statüsünde olalım ister şirket, hiç fark etmiyor, eğer kurumsal yönetim ve yönetişimi egemen örgüt modeli hâline getiremediğimiz zaman yani kulüpler hesap verilebilir olmadığı zaman, denetlenebilir olmadığı zaman, paydaşlarının haklarını korumadığı zaman, eşitlik ilkesi çalışmadığı zaman ve “Kol kırılır yen içinde kalır.” mantığı devam ettiği sürece kulüplere egemen örgüt modeli olarak kurumsal yönetimi egemen kılamadığımız sürece bütün bu konuşmalarımızı çöpe atmamız lazım. Yani burada bir kere, başkanların ve gerçekten çok güçlü iktidarların değil gerçekten profesyonellerin yönetiminde, denetiminde, yönlendiriminde ve koordinasyonunda kulüp yapılanmasından bahsediyorum. Zaten UEFA lisanslama sistemi de bunu bir şekilde zorunlu hâle getiriyor ama bunlar tabii, 2014-2015 sezonuna kadar yapılması gereken şeyler.

Benim en çok üzerinde durduğum ve çok mücadele ettiğim, belki de Türk futboluna gerçekten devrim de olabilecek bir şey, Federasyona mutlaka, Türk futboluna mutlaka bir mali üst kurul gerekli. Neden gerekli? Bugün Futbol Federasyonunun ve genel kurulun mevcut yapılanması futbol kulüplerinin objektif amaçlara göre yönetilmesini çoğu zaman engelleyebiliyor. Bunda ayıplanacak bir şey yok yani burada çıkarlar çatışması vardır, bu tür şeyler olabilir.

Olması gereken şudur: Yani futbol kulüplerinin borçlanmalarını, onların her türlü finansal sözleşmelerini ve buna benzer bütün yapılanmalarını kontrol altına alacak, tutacak, aynen bankacılık sektöründe olduğu gibi bir düzenleyici, bir regülatör kurumun varlığını zorunlu kılıyor. Yani bugün bu sektör giderek büyüyorsa, bu sektörün patolojik problemleri varsa ve bu sektör ciddi para da yaratıyorsa bunların harcaması sadece futbol kulüplerinin ve şu anki mevcut yetersiz yapısıyla Futbol Federasyonunun denetimine, yönlendirimine, takip ve kontrolüne bırakılamaz.

Burada benim “mali üst kurul” diye yaklaşık beş yıldır üzerinde durduğum ve kitaplarımda bahsettiğim ve hatta Türkiye Futbol Federasyonunun nasıl yeniden yapılanması gerektiği konusunda benim flowchart’larım da vardır. Bugünkü mevcut yapıyı bir kenara koymamız lazım. Bu yapıyla bizim bir yere gitme şansımız gözükmüyor ama en azından, hiçbir şey yapamazsak bile, mutlaka bir mali üst kurulun oluşturulması gerekir. Bu kurul kesinlikle atanmış insanlardan, bağımsız ve yasayla atanmış olması gerekir, kesinlikle genel kurul üyelerinden veya tanıdık aracılığıyla, feodal yöntemlerle belirlenmiş, seçilmiş insanlardan değil, gerçekten işinin ehlî ve objektif olarak ve bağımsız olabilecek, bir yasayla atanmış ve yine yasayla görevi son bulabilecek böyle bir üst kurul oluşturulursa Türk futbolunun mali disiplini de bir şekilde sağlanmış olur.

Şirketleşme ve halka arza özel düzenleme… Bu 2002 yılına kadar Türk futbolunun çok fazla gündeminde değildi. 2002 yılında önce Beşiktaş, arkasından Galatasaray ve daha sonra Fenerbahçe ve en sonunda Trabzonspor borsaya gitti. Gitsinler yani bugün İngiltere’de de kulüpler borsaya gidiyor. Borsaya gidilmesinde temel amaç şudur: Yani baktığımız zaman, uzun vadeli düşük maliyetli fon temin etmek. Yani bu bir fonlama tekniğidir ve sermaye piyasası araçlarını kullanırsınız ama bizdeki gibi değil. Bizde nasıl oluyor? Bir sportif AŞ kuruluyor, sportif AŞ’ye gelirler veriliyor, giderler kulüpte kalıyor ve sonuçta baktığımız zaman sportif AŞ dikensiz gül bahçesi, sanal bir şirket, her sene gideri olmadığı için çok önemli rakamları temettü olarak dağıtan, dolayısıyla, futbol kulüplerinin dışına kendi kulüplerinin dışına temettü ödemesi altında her yıl milyonlarca dolar ödeme… Hâlbuki yani bir kuruşa ihtiyacı olan bir kulübün bile dışarıya “temettü ödemesi” adı altında yanlış şirketleşme ve halka arzdan kaynaklanan çok önemli fon transferi var.

Bununla ilişkili bir tablo göstereceğim, onun üzerinde durayım ki çünkü çok önemli bu, bunu anlatmam lazım mutlaka. Bu tablo gerçekten çok önemli. Neden çok önemli? Bakın, tablo gözümüzü korkutmasın. Çok basit. Ben son kısmını söyleyeceğim. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor halka arza gitmişler, şirketleşmişler, gitsinler. Beşiktaş yüzde 16’sını halka arz etmiş, Galatasaray yüzde 15’ini halka arz etmiş, Fenerbahçe yüzde 15’ini, Trabzonspor yüzde 25’ini halka arz etmiş. Ne kadar halka arz geliri sağlamışlar? Bakın, toplam 88 milyon 610 bin dolar, dört takımımız, aslında dört kulübümüz halka arzdan gelir elde etmiş.

Peki, bu kulüplerimiz kulüp dışına ne kadar temettü ödemesi yapmışlar? Bakın, bu kulüplerimiz, yaklaşık 78 milyon 650 bin dolar civarında kulüp dışına temettü ödemesi yapmışlar.

Şimdi, 88 milyon halka arz gelirinin yüzde 88’i aslında iade edilmiş. Peki, biz o zaman niye borsaya gittik, neden şirketleştik, neden şirketlerin hissesini sattık? Ve ondan sonra da işte bugün o hisseleri tekrar geriye alabilmek için çok önemli maliyetlerle karşı karşıya kalınıyor. Bugün bir örnek vereyim çok daha somut olması adına; bunların içerisinde en dramatik örnek Galatasaray örneğidir. Galatasaray, dışarıdaki hisselerini toparlayabilmek için 50 milyon geçen sene kredi kullanmıştır. Aynı zamanda yüzde 10’dan ve fazlası borsaya kote olduğu için de çağrı yapmak durumunda kalmıştır. Halka arzın Galatasaraya faturası 89-90 milyon dolardır. Bakın, bu süre içerisinde dışarıya ödediği temettüleri, vesaireleri saymıyorum.

Peki, Galatasaray gibi Türk futbolunun güzide, tarihî olarak köklü ve lokomotifi bir kulüp eğer 100 milyonu çöpe atıyorsa on yılda, Türk futbolunun o zaman hakikaten gideceği çok önemli yerler var, çıkaracağımız çok önemli dersler var. nitekim, bugünkü durum hiçbir zaman tesadüf değildir, doğada tesadüflere yer yok. Yani eğer siz iktisadi anlamda ve finansal anlamda sağlam ve sağlıklı bir yapıya kuramadığınız zaman eninde sonunda gideceğiniz yer sportif başarısızlıktır. O yüzden, bunların hepsinin üzerinde detay detay durmamız lazım.

Kısa vadede yapılması gerekenler nedir, onun üzerinde duralım isterseniz. Şunları yapmamız lazım. Yani ben iki türlü… Sayın Nazım Bey’in de söylediği gibi “Orta ve uzun vade ve kısa vadeli.” dedi başlangıçta. Benim ilk söylediklerim yapısal, yani Türk futbolunu finansal anlamda, iktisadi ve mali anlamda Avrupa’yla ve dünyayla rekabet edebilir düzeye getirmek istiyorsak, Türk futbolunun yarışmacı özelliğini yükseltmek istiyorsak, uzun vadede yapmamız gereken yapısal değişikleri söyledim. Bunların detaylarını zaman yetersiz olduğu için burada bahsedemiyorum ama kitaplarımda bunların detayları çok açık ve fazlasıyla vardır. Yine bana sorulduğu zaman, maille, vesaire, her konuda da yardımcı olmaya her zaman hazırım.

Kısa vadelide yapılması gerekenler nedir? Bir, kulüp finansalları bizim bu uluslararası finansal raporlama sistemine göre düzenlenmelidir diyorum. Şimdi bu çok önemli bir şey. Bunu zaten Futbol Federasyonu da kulüplere zorunlu hâle getirdi ama bugün futbol kulüplerinin bunu düzenleyecek ne bir düzenleri, ne bir belge kayıt sistemleri var, kesinlikle böyle bir şey yok. Yani bu zorlama bir şekilde hayata geçmesi lazım çünkü bu uygulama hayata geçmediği zaman bir futbol kulübü üç tane farklı finansal tablo düzenleyebiliyor.

Şimdi, bunun önüne geçmemiz lazım. O yüzden, uluslararası finansal raporlama sistemine uygun nitelikte mutlaka finansal bir raporlama sisteminin kurulması ve mali yapının da buna göre muhasebe kayıtlarının oluşturulması lazım. Bu yapılmadığı sürece hiçbir şey yapamayız.

Şeffaflık… Zaten bunu sağlarsak şeffaflık yüzde 90 ölçüde sağlanmış olacak. “Şeffaflık”tan kasıt aslında “mali şeffaflık”tır yani her şeyi başkanın bildiği, başkanın dışında kimsenin hesapları takip ve kontrol edemediği bir sistemde ne kurumsal yönetimden ne de sportif ve mali anlamda rekabetten bahsedilebilir.

Denk bütçe uygulaması… Denk bütçe uygulaması zaten UEFA’ın finansal fair play koşulları gereği 2014, 2015 yılına kadar hayata geçirilmek zorundadır. Bunlar hayata geçirilmediği takdirde kulüpler lisans alamayacağı için UEFA’nın organizasyonlarına iştirak edemeyecekler. Sadece Türk futbol kulüpleri değil, bu, Avrupa’nın da en önemli sorunlarından birisidir bugün. “Denk bütçe” demek, gelirlerin giderleri aşmaması anlamında.

Yöneticilerin hesap verebilirliğini sağlayacak bir modelin egemen model hâline getirilmesi… Bugün bizde Şark zihniyeti şöyle çalışıyor: Dernekleşme statüsü ve Dernekler Kanunu’na göre her yıl kulüpler mali genel kurullarını yapmak zorundalar. Mali genel kurulda ibra müessesesi var. Ne demek? Aklamak. Fakat bizde şu mantık geçerli, yani başkan, sonuçta biz burada ibra edelim ama daha sonradan bazı yetkilerini kısalım, kol kırılsın yen içinde kalsın ama biz yine bunu kontrol edelim… Böyle bir şey olmaz. Yani ibra müessesesi bugün Dernekler Kanunumuzda yeterince çalışmıyor, çalıştırılmıyor.

Ben dernekleri veya Dernekler Kanunu’nu eleştirdiğim anlamında demiyorum, yasaları uygulayanlar veya bu yasaların uygulayıcısı konumundaki aktörler burada kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme yaptığı için sonuçta iş Dernekler Kanunu’na patlıyor. Aslında her şey usulüne uygun yapılsa Dernekler Kanunu da bugün futbol kulüplerinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek yapıda ve düzeydedir. Bugün Almanya’da Bayern Münih, İspanya’da Real Madrid, Barcelona gibi büyük kulüpler dernek statüsünde örgütlenmişler ve 100 binin üzerinde üyeleri var ve bunlar çok da iyi yönetiliyorlar.

Demek ki o zaman dernekten kaynaklanan bir sıkıntı değil, bunun uygulamacılarından kaynaklanan bir şey var. Eğer dernek statüsü devam edecekse –ki devam etmesinde fayda ve yarar var- o zaman UEFA’nın finansal fair play kurallarına uyumlu hâle getirecek yeni düzenlemeleri mutlaka ve mutlaka yapmamız lazım. Bunu yaparken kesinlikle objektif olmamız lazım, kulüp bazında bir ayrıma gitmememiz lazım, kesinlikle tavizsiz bir politika uygulamamız lazım. Bunları zaten konuşmuştuk.

Futbola mali kural yine kısa dönemde… Bunun üzerinde özellikle duruyorum, ikinci bir slayt olarak koydum ki akıllarda kalıcı olsun diye. Futbol kulüpleri istedikleri zaman, kafalarının estiği gibi borçlanamamalı, kesinlikle. Futbol kulüpleri istedikleri gibi borçlanamamalı.

Peki, bu nasıl olacak? Bir, kulübün kendi genel kurulundan mutlaka onay ve izin alması. İkincisi, bunlar da yetmez, mutlaka bir üst kurul ile birtakım rasyolar ve ihtiyaçlar doğrultusunda futbol kulüplerinin hangi koşullarda borçlanmaya gidebileceklerini tespit etmemiz lazım. Bugün Avrupa bu işi çok sıkı yapıyor. Zaten Platini’nin yapmaya çalıştığı en önemli şeylerden birisi de İngilizler bugün Avrupa’ın en borçlu ligi, 5,5 milyar euro civarında prömiyer ligin borcu var. Fransız liglerine bakıyorsunuz, bir kuruş borcu yok. Bugün premier ligi ve şampiyonlar ligini ve Avrupa futbolunu domine eden premier lig çünkü bir şekilde finansal disiplin ve kontrol yok. İşte, bugün Platini bugün aslında bunlara bayrak açıyor ve bu işten en çok etkilenecek liglerin başında da İngiliz premier lig geliyor ama bizim ülkemizde de mutlaka futbola bir mali kural getirilmelidir diyorum.

Benim sunumum bu kadar, beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz, elinize, ağzınıza sağlık.

Bizim de araştırma sürecinde en azından araştırmanın bu kısmıyla ilgili duymak istediğimiz ya da düşünüp de veri ve bilgi konusunda nasıl derleriz diye üzerinde vakit ayırdığımız noktalara değindiniz, gerçekten teşekkür ediyoruz. Hem kitabınızı aldık hem sunumu da bize bırakacaksınız muhtemelen.

Şöyle bir değerlendirme yapalım, Tuğrul Abi senden başlayalım varsa herhangi bir soru, değerlendirme.

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben Sayın Sunucuya da teşekkür ediyorum Tuğrul Akşar Beye, adaşım. Ben de İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Memnun oldum, tanıyorum.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Şimdi, birçok düşündüğüm ancak rakamlayamadığım, araştırmadığım konularda memnun olduğum açıklamalar yaptınız. Kulüplerin son durumları, gelir-gider tablolarından almışsınız dört büyük kulübün. Çok çok doğru.

Yalnız, yine bilmediğim bir şey vardı, ona çok üzüldüm. Halka açılmalarındaki -yani yanlış not almadım herhâlde- 200 milyon aşağı yukarı verimsiz kulüpler açık vermiş. Ayrıca, borsayla da büyük bir fonlama yapmışlar ortaklarını. İMKB ve SPK nasıl izin vermiş onu anlamadım çünkü böyle bir şey olamaz. Tamamen göz yummakla olmuş demek ki. Ben ona şaşırdım, onu sormak istiyorum. Yani giderleri yok, tamamen gelir gösterip dışarıya para transferi yapılıyor, fonlama yapıyorlar. Aslında kulüpler bir büyük camide dileniyor, gidip mescidin önünde dağıtıyor, bu nasıl oluyor?

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Aynen öyle oluyor.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Biz burada üç aydır incelemelerimizin içinde, bu anlattıklarınızın dışında da verimsiz nasıl transfere ve giderlere para verildiğinin yollarını bize söylediler, öğrettiler, nasıl olabildiğini, onu öğrendik ama bu kayıtlarda yapılan resmîsi.

Bir esaslı not: Katılabilirim, “Dernek veya şirket değil, aslında yönetişim biçimi, yöneticinin şekli, onunla ilgili, sorun orada.” dediniz ve kısa vadede de yapılacakları sıraladınız. Aslında doğru, ben de aynen katılıyorum ama bu kadar büyük paraların, bu kadar büyük volüme çıktığı yerde ve bu kadar kalabalık insanı, Türk insanını ilgilendiren bir konuda şimdiye kadar geç bile kalınmış. İnşallah, bizim raporun içine -bu söylediklerinizin bir çoğunu zaten bizler de  tartışmıştık- girecektir diye umuyorum.

“Futbol Federasyonunun üstünde bir üst kurul düzenleyici, mali yönden denetleyici.” dediniz. Aslında, şunun da olması lazım, derneklerde de olabilirdi, bütçe geçirme, yıllık bütçeyi tamamen genel kurula sunmak, o bütçenin içerisinde nerelere, ne para verileceğinin hepsi yazılı olduğu…

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Tuğrul Bey, var…

         TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Ama o bütçeye uymadığından…

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) - Uymadığı için, evet.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Ben beş yıl Tarım Satış Kooperatiflerinin üst kurulunda görev yaptım. Orada da devletimiz o insanlardan aynen bütçe istiyor. Yalnız o bütçenin içinde istenen şu: !Sen bu yıl içinde ne kadar ürün alacaksın ve bunu ne kadardan alacaksın? Kaça mal edip kaça satacaksın? Kesin olarak bunu bir plan şeklinde, bütçe şeklinde bana sun. Ben bunu imzalayacağım ve bunu uygulayacaksın.” Dünyada bu kadar aptalca bir şey olmaz. Çünkü yıl içinde değişecek şartlarla maliyeti hesaplayamazsınız, o ürünü kaça satacağınızı da bilemezsiniz. Fakat ben devlet olarak ona diyorum ki: “Sen kalk bana bu bütçeyi ver.” Sonra ne oluyor, sene sonunda? Çok kolay. Aynı şeyi şimdi futbola getireceğim. “Kar yağdı, yağmur yağdı, mahsul az oldu, düşündüğüm gibi olmadı. 300 lira aldım, 500 lira yedim, 200 lira açık verdim, Hazine versin.” Şimdi futbol kulübünün bütçesi de “Ben 500 lira harcayacaktım ama futbolcular çok pahalandı, elim yandı, 1.500 harcadım. Başkasından da geri kalmayayım diye bunu yaptım.” Dolayısıyla, hadi güle güle kardeşim! Hiçbir sorumluluk yok.

Aslında burada eksik olan bir tanesi, söylediniz gerçi ama, olmazsa olmazı kısa vadede, yönetici sorumluluğunun el yakacak şekilde olması lazım. Çünkü ne menem bir şey değil yöneticilik. Çok esaslı, yüzlerce insanın gıpta ettiği, kulüplere …. olamadığı bir ortamda, milyonlarca taraftarı, gönül vereni olduğu bir yerde aslında bunun düzenlenmesi de lazım. Siz buna değinmediniz. Aslında bu önemli.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Kurumsal yönetim içerisinde “hesap verilebilirlik”  kısmında aslında bu var zaten. Dediğiniz çok doğru.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Yalnız “hesap verilebilirlik” değil, hesabı getir gel, hesap sorulacak ve karşılığında bedel ödeme olacak. Bunun olması lazım kurtulması lazım.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Evet, doğru.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Bedel ödeme olmadıktan sonra… Neden? Örnek: Aç parantez, TMSF. Bu kadar basit. Teşekkür ediyorum.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Size en son söz vereceğiz. Vekillerimize yorum yaptıralım.

Mazıcıoğlu, siz nasıl yorumlarsınız?

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Sunum yapan Tuğrul Bey’e de teşekkür ediyorum.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Ben teşekkür ederim efendim.

HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Çok kısa olarak… Gönlümüzden, kalbimizden, kafamızdan geçen şeyleri söylediniz. Teşekkür ediyorum. Tuğrul Ağabey zaten güzel açıklamalarda bulundu. Hakikaten olması gerekenler. Bence en önemli püf noktanın -burada anlattığınızdan-dürüst yöneticilikten ve iyi niyetten geçtiğini  düşünüyorum. Tuğrul Vekilimin dediği gibi, eğer hesap verilebilirlik olmaz ise bu işlerin önüne geçilemeyeceğine de kalben inanıyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Arıcı, siz nasıl yorumlarsınız?

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sunumunuz için teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi İspanya’da incelediğimizde, özellikle büyük kulüplerin dernek statüsünde yönetildiğini gördük. Yani biz hep burada bağırıyorduk: “Şirketleşme olsun, biz zapturapt altına alalım.” Ama orada dernek yönetimlerinin bile ne kadar başarılı olduklarını gördük. Şimdi bu tabloya baktığımızda hep şirketleşmeyi savunmuşuzdur. Şirketlerin de durumu ortada. Bundan birkaç gün önce Alman Futbol Federasyonu Başkanının bir açıklamasını okumuştum: “Biz altyapıya ve Alman futbol takımlarına 700 milyon euro ayırarak biraz ayağa kaldırdık ve bugünkü seviyeye geldik. Maç başı seyirci ortalamasını 41.700 küsura çıkardık.” diye. Yani maç başına ortalama düşen seyirci sayısı, bizimle kıyasladığımızda durumumuzun ne kadar vahim olduğu ortada. Çünkü maç gelirleri de önemli. Şundan önemli: Hem seyirci sayısı hem de yayın hakkını alan şirketler için de önemli bunlar.

Biz de bir yere gitmek istiyoruz. Bu araştırmalarımızın neticesinde Futbol Federasyonuna veya Türk sporuna bir ışık tutmaya çalışıyoruz. Fakat gördüğümüz tablo ile yapmak istediğimiz arasında çok büyük farklar var. Bunu nasıl başaracağız? Yani ben bir spor adamı olarak ümitsizliğe kapılıyorum gittikçe, tabloyu karşımda gördükçe ve Türkiye’deki olayları gördükçe. Yani biz bu Komisyonu kurduktan sonra olaylar daha fazla arttı, hakem hataları daha fazla arttı.

BAŞKAN – İşimiz kolaylaşıyor işte!

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – İlk defa bir hakem arkadaşı arayarak ben de şu tabiri kullandım: “Bu hakemlerle bu lig bitmeyecek herhâlde.” dedim. Yani bir spor insanı olarak bu tabiri kullanmak zorunda kaldım şiddet konusunda olsun, şey konusunda olsun. Ha, Başkanımın dediği gibi, belki işimizi kolaylaştırıyor, getirmek istediklerimizi yapacağız.

Sunumunuz için teşekkür ediyorum. Tabii ki kulüplerimiz bir mali disipline girmeli. Böyle hovardaca transferlerle, şeylerle olmaz. Ben Antalya’da bunu bir miktar başarmaya çalışıyorum telkinlerimle. Bizde yabancı sayısı şu anda 3 ve bu son hafta oynadığımız maçta 1 yabancı oynadı, 10 tanesi Türk çocuğuydu. Bunu yapmamız gerekir ve bu şeyde de bunu tavsiye etmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutan, siz ne dersiniz?

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Akşar, ben de çok kısa bir değerlendirme yapayım, sonra sözü size tekrar bırakacağız.

Üzerinde durduğunuz iki üç tane konuyla –muhtemelen “Bankacıyım” dediniz- çok da güzel bir bankacılık tecrübenizi ve bilginizi çok net ortaya koydunuz. Teşekkür ediyoruz. Bir tanesi, “futbolun cari açığı” derken yanlış anlayıp anlamadığımızı vurgulamak için söylemek lazım. Eğer yabancı ve yerli futbolcu arasındaki ilişkileri kastediyorsak aşağı yukarı biz de aynı kavramı kullanıyoruz. ”Finansal fail play” diye baktığımızda belki ona “futbolun bütçe açığı” gibi bir şey de eklenebilir, öyle değerlendiririz.

Mali kural konusunda da yine bütçe mantığı içinde bakılırsa, eğer futbol kulüplerinin finansal tablolarının nispi dağılımı içinde futbolculara ödenen paralar çok yüksekse, aynı çıkarımla, mesela futbolcu gideri dışı fazla gibi bir şey üretip belli bir dönem sonra dönem dengesi üzerine tartışabiliriz.

Vadesi geçmiş vergi borçlarını siz de takip etmişsinizdir muhtemelen. Son torba kanunla birlikten en az üç defa yeniden yapılandırmış olduk. Buna rağmen yine aynı sorunla karşılaşılıyor ise burada sizin vurguladığınız kurumsallaşma ile yönetişim konusunu biz de kendi raporumuza yerleştirmek istiyoruz.

Bir de Merkez Bankası ile futbol kulüplerinin finansal performansı ilişkisi çok hoş bir ilişki. Şöyle bakarız biz de uygun derseniz: Merkez Bankası en son fiyat istikrarından çok bir finansal istikrara ağırlık verdi. Finansal istikrar içinde de Türkiye’deki banka sektörünün bu seneki kredi hacmindeki artış konusunda en azından sinyal vermek istiyordu. Böyle bir ilişki kurulabilir, dediğiniz doğru.

Bir de futbol kulüpleri için bir medya istikrarından da bahsetmek lazım. Medyada herhangi bir kriz, istikrarsızlık söz konusu olursa en önemli gelir kaynaklarından biri yayın haklarında da problem çıkabilir. Öyle düşünmek uygun olabilir.

Böyle bakıldığında Araştırma Komisyonunun da sonuçta ulaşmayı düşündüğü, planladığı ana nokta, Türk sporunun ya da spor sektörünün yeni bir mimarisi üzerinde düşüneceksek, tartışacaksak ya da sektörün yeni yapılanmasına odaklanacaksak iki tane önemli konuyla karşı karşıyayız. Bunlardan bir tanesi, sizin söylediğiniz bir düzenleme ve denetleme mekanizması gerekli. Bir diğeri de izleme, değerlendirme ve koordinasyon sistemi gerekli. Belki ikincisine spordaki bütün aktörlerin, kamu ve özelin de içinde olduğu bir spor konseyi gibi, karar ve uygulamalarda istişari mahiyette olacak ama veri ve bilgileri derleyecek Futbol Kulüpler Birliği gibi belki de sporun tüm kulüplerinin içinde olduğu bir spor kulüpleri birliği bu işin altyapısı olabilir.

Düzenleme ve denetleme mekanizmasında sizin söylediğinize aynen katılıyoruz, biz de öyle bakıyoruz. Belki bir de bu iki tane kurum yanında bu sektörü derleyecek, toparlayacak, ana parametrelerini ortaya koyacak bir spor kanunu üzerinde de düşünmek gerekebilir.

Sorunlar çıktığında çözmek yerine, şu anda burada tartıştığımız, diğer arkadaşların da bize ilettiği veriler ışığında bir taraftan kapsamlı bir spor kanunu, bir taraftan da sektörün kurumsallaşmasına destek verecek iki tane önemli mekanizma, kurumsal yapı, düzenleme-denetleme mekanizması ve izleme, değerlendirme, koordinasyon sistemi gibi… Bu konudaki kanaatlerinizi de almak isteriz. Burada hem vekil arkadaşlarımızın gündeme getirdiği hem de sizin söylediklerinizi kapsayan ama Araştırma Komisyonunda da değerlendirebileceğimiz bir formatta bir bilgi notunu ya da raporu da kısa bir süre içinde gönderebilirseniz -şu anda yazma aşamasındayız raporu- onu da derlemek, değerlendirmek isteriz.

Sözü tekrar size bırakıyorum.

Teşekkür ediyorum.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Ben bir kere genel değerlendirme için… İkincisi, bu tür konuları dinlemek çoğu zaman hakikaten sıkıcı olabiliyor ve tahammül gerektiriyor. İlgiyle dinlediğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.

Çok önemli tarihsel bir görev var. Hakikaten bugün bu Komisyonun aslında alacağı kararlar veya yasalaşmaya kadar giden süreç içerisinde Komisyonun oluşturacağı rapor muhakkak Türk futbolunun gerçekten geleceğine yön verecek. Ben buna kesinlikle inanıyorum.

Bunların burada konuşuluyor olması bile çok önemli, bunu çok önemsiyorum. Bundan on sene önce bunları konuşma, tartışma olanağı kesinlikle yoktu. Bu da çok sevindiriyor beni.

Ben aslında bu görüşlerimi ortaya koyarken çok da devletçi, futbola dışarıdan müdahalenin çok da ön planda olduğu bir anlayış içerisinde olmadığımın bir kere altını çizeyim. Zaten Komisyonun da böyle bakmadığını ben sizin değerlendirmelerinizden anladım. Ama şurası çok açık ve gerçek ki, gerçekten bir düzenleyici ve denetleyici bir kurulun mutlaka bir şekilde olması lazım. Çünkü futbol kendi problemlerini kendi içsel dinamikleriyle çözemiyor. Mutlaka futbola dışarıdan bir müdahale şart. Bunları yaparken UEFA ve FIFA’yla ters düşmeden, onlarla problem çıkartmadan ama kendi ülkemizin ve futbol kulüplerimizin somut koşullarının analizini yaparak bize özgü bir anlayışla bizim yapılandırmaya gitmemiz ve buna uygun bir yapı tahsis etmemiz lazım. O yüzden, ben aslında hem milletvekillerimizin hem sizin genel değerlendirmelerinizde hemfikirim. Çünkü bu konularda aslında futbol kulüplerine ve başkanlara soracak olursanız, aslında bunlar kesinlikle bu türden bir şey istemiyorlar. Yani onlar, aksine, mali serbestliklerinin ve özgürlüklerinin çok daha geniş olmasını istiyorlar. İşte bu devreye girdiği zaman da biz Avrupa’yla ayrışıyoruz. Avrupa’da maalesef böyle değil. Yani Avrupa’da işler çok farklı yürüyor. O yüzden, sizin getirmiş olduğunuz önerilere kesinlikle katılıyorum.

Konuşurken aklıma yeni geldi. Şimdi bu şiddetle alakalı özellikle İngiltere’de Heysel faciasından sonra İngiliz İçişleri Bakanlığı bir komisyon oluşturuyor ve Komisyonun başına da Taylor diye birisini getiriyorlar. Ve diyorlar ki: “Bir araştırma raporu düzenleyin. Bu olaylar neden oldu ve nasıl önleriz?” Bu araştırma raporu sonuçlanıyor, yayınlanıyor ki, adı “Taylor Raporu” olarak geçer. Çok önemli bir rapordur. Şunu söylüyor: “Bir kere bütün statların güvenliğini ve konforunu artırmamız lazım. Öncelikle konforunu artırmamız lazım. Konforu artırmak demek, ilk önce kimse ayakta maç izlemeyecek, herkes oturarak maç izleyecek. Stat içerisinde kesinlikle kaosa, kargaşaya yer vermeyeceğiz. Ve güvenlik harcamalarını alabildiğine artırmamız lazım. Bunları yaptığımız zaman bir kere otomatikman maliyetler artacağı için kulüpler bu tür olayların sebebiyetine, kesinlikle tekrarına yer vermeyecek ve zaman içerisinde de bu yapı oturduğunda gerçekten tribünlerde şiddet bir şekilde elimine olacak.”

Tabii hakikaten zaman içinde ortaya da şu çıkıyor bu uygulamaların sonucunda: İngiltere’de bilet fiyatları inanılmaz bir şekilde yükseliyor. Niye? Çünkü kulüpler özellikle kendi statlarında çok önemli harcamalar yapıyorlar ve çok düşük veya bizdeki gibi bedava bilet uygulamasıyla kimse statlara giremiyor. Dolayısıyla, sporda şiddet, yani aslında işin ucunda sonuçta gidilen noktalardan birisi de bu. Eğer yapısal anlamda, finansal anlamda gerekli altyapı ve dinamikler oluşturulursa ben sporda şiddetin de belirli ölçüler içerisinde kontrol altına alınabileceği, tamamen sıfırlanmasa bile çok minimum düzeye çekilebileceğini de düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Bu konularda üç beş sayfalık raporu da bize iletebilirseniz…

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Hay hay efendim.

BAŞKAN – Geldiğiniz için de teşekkür ederiz. Tekrar görüşürüz, sağ olun.

TUĞRUL AKŞAR (Spor Ekonomisti) – Ben teşekkür ederim, sağ olun.{jcomments on}

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  24212  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Tuğrul Akşar Cuma, 02 Nisan 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

13/12/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

10125,46

+0,66

 bjk BJKAS

4,33

-0,92

 fb FENER

103,30

-0.58

 gs GSRAY

6,54

-0,91

 trabzon TSPOR

0,90

-1,10

   SPOR ENDEKSİ

3.021,26

-0,87

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 44133661

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 14 12 2  0 38 15 23 38
2 Fenerbahçe 14  10   2 2 36  13   23

32

3 Samsunspor 15 9 2  4

29

17 12

29

4 Eyüpspor 15  7   5  3 24 15 9 26
5 Beşiktaş 14 7 4  3  23  15 8 25
6 Göztepe 14 7 3 4 27  20 

  7

 24 
7

Başakşehir

14 6  4  4 24 18 6 22
8 Konyaspor 15 5 4

6

17 22 -5 19
9 Rizespor 14 6 1 7 15    21  -6 19
10 Gaziantep  14 5 3 6 20 21 -1 18
11 Sivasspor 15 5 2 7

20

25   -5 17
12 Antalyaspor 14 5 3 6 18  26 -8 18
13 Trabzonspor 14 3 7

4

20  18  2  16
14 Kasımpaşa 14 3 7 4 18 21 -3 16
15 Kayserispor 14 3 6 5 15 25 -10 15
16

Alanyaspor

14

3

5 6 12 18 -6 14
17 Bodrum FK 14 3 2 9 10 21 -11 11
18 Hatayspor 14 5 8 12 23  -22 8

19

A.Demirspor 14 0 2 12 10 34 -24

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.