Yrd.Doç.Dr.Recep CENGİZ- 8 Haziran 2015 Bu gün pazar akşamı, biraz sonra Galatasaray şampiyonluğunu yazmayı düşünüyordum.
Ama kupalara gidecek takımların maçlarını izleyip, yorumları dinledikten sonra vazgeçtim. Yine boş tribünler, yine sert demeçler, yine kırmızı kartlar, yine transfer yalanları, yine yaratılan algı kirliliği… Konumu değiştirmek zorunda kalacağım galiba. “Futbol kültürü” üzerine bir şeyler yazabilirim. Hem futbolun seyircisiz oynanmasını, etik değer ve fair play ilkelerini sözü edilmeye değer bulmayan bir anlayışa inat daha anlamlı olur.
Yanlış bir “futbol kültüründe” direnmeyi, artık yılların alışkanlığına dönüştürdük. Futbola değer katacak herhangi bir konu üzerinde uzunca, hele derinlemesine düşünmekten asla hoşlanmayan, futbol adamları olarak, “futbol kültürü” konusunda da etkisini çoktan yitirmiş klişelerle baş başa yaşıyoruz.
Her sezon bitiminde eski çekmeceyi açıp, aynı klişeleri futbol medyasının tamamında kullanıyoruz. “Suçlu benim!”, “Teknik direktörün arkasındayım…”, “… Şampiyonluk hakkımızdı”, “Hakem hataları başarımızı engelledi”, “En rahat şampiyon olacağımız sezondu”, “… Geliyor.“… bombası”, “… Süper Lig'e geliyor...”
Bu klişelerin tümünün ortak noktası, hepsinin gerçeklikten kopuk, inandırıcılıktan uzak olmasıdır. Kimi taraftarları duygularına hitap etmek, kimi reklam için, kimi günah çıkarmak için, kimileri de sorumluluğu üstünde atmak için kullanılan “tarihi geçmiş bayat bir yöntemden” başka bir şey değil.
Bu savunma mekanizmalarının en ilginç tarafı, suçlu benim diyenlerin değil, arkasında oldukları teknik direktörün istifa etmesi; transfer edilen yıldız futbolcunun, Türkiye’ye transfer olduğundan haberinin olmaması; yine transfer edilen teknik direktörün kulübüyle mukavelesinin devam ediyor olması… Zira bu kaynaksız haberlerin yalanlama veya onaylanması diye bir durum ya da “sakınca”, söz konusu değil.
Atalarımız boşuna dememiş “Yağmasan da, gürle!”{jcomments on}