SPOR-FUTBOL BİRLİKTELİĞİNDE SPOR TARİHİMİZE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Kriz Ahmet Talimciler SPOR-FUTBOL BİRLİKTELİĞİNDE SPOR TARİHİMİZE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

SPOR-FUTBOL BİRLİKTELİĞİNDE SPOR TARİHİMİZE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

alt

 Ahmet Talimciler- 6 Aralık 2010

            Sosyal bir olgu olan sporun Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde izlediği rota ve bu süreçte yaşanan gelişmeler bugün geldiğimiz noktayı aydınlatması anlamında bir hayli önem taşımaktadır.

 1880’lerden itibaren ülkemizde yapılan spor dalları ve bu sporları yapan-yaptıran kişilerle birlikte oluşan spor örgütlenmeleri spor tarihimizin yapı taşlarını oluşturmaktadır. Bu yazıdaki amacımız işte bu yapı taşlarının içinde ağırlık kazanan futbolun, spor örgütlenmelerimiz içerisinde neden ağırlık kazandığının (futbolun diğer spor dallarının ötekileştirilmesinde nasıl bir rolünün bulunduğu?) yanı sıra Türkiye’nin batılılaşma serüveninde sporun(futbolun) yeri ve önemi üzerinde durmak olacaktır. ‘Sporun içinde yaşanılan toplumun ve dünyanın aynası’ olduğu düşüncesinin bu topraklar için ne denli yerinde bir saptama olduğunu ülkemize sporun nasıl ve hangi koşullar içerisinde girdiğini belirtmek suretiyle göstermiş olacağız. Aslında üzerinde daha fazla düşünülüp, yazılması gereken bu süreci özetlemeye ve bundan sonrası için bir temel oluşturmak suretiyle ülkemizde spor kültürünün neden oluşmadığı gerçeğinin ipuçlarını yakalamak niyetindeyiz.

            Tanzimat sonrası her alanda yaşanan Fransız etkisi spor alanında da kendisini hissettirecek ve yurtdışından getirtilen yabancı hocalar aracılığıyla beden eğitimi jimnastik ağırlıklı olarak(Fransız modeli) önce askeri okullarda daha sonra da Mektebi Sultani ve Robert Koleji gibi okullarda kendisine yer bulacaktır. Ata sporumuz sayılan güreş ve cirit dışındaki sporların ülkemize girişini sağlayanlar; bu coğrafya üzerinde yaşamlarını sürdüren azınlık mensupları ile yurtdışından getirilen beden eğitimi öğretmenleri olacaktır. Batıya açılan pencere olarak nitelendirilen Mektebi Sultani(Galatasaray Lisesi), ülkemizdeki pek çok spor dalının ilk yapıldığı yer olması anlamında sporda da batıya açılan penceremiz olacaktır. Mektebi Sultaniye atanan Türkiye’nin ilk jimnastik hocası olan Mös Moiroux kurduğu jimnastik salonuyla Türk öğrencilerin yetişmelerini sağlamıştır. Onun öğrencisi olan Ali Faik Üstünidman daha sonra aynı okulda beden eğitimi öğretmeni olarak çalışmış ve ilk spor kitabımız olan Jimnastik yahut Riyaziyat-ı Bedeniyye’yi (1891) yayınlamıştır. Kendisi de çok sayıda öğrencinin yetiştirilmesini sağlayarak Türk sporunun gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Türk spor tarihinde öncü isimler olan Selim Sırrı Tarcan-Mazhar Kazancı ve Vildan Aşir Savaşır bunlardan bazılarıdır. Mektebi Sultani de bu dönemde yapılan spor dalları şunlardır: atletizm(1870), yüzme ve kürek(1873), grekoromen güreş(1887), bisiklet(1898) ve futbol(1905). Ülkemizde yapılmaya başlanan çeşitli spor dallarının içinde yaşanılan II. Abdülhamit döneminin etkisi ile okul duvarları sınırlarında yaşam bulması daha sonra gelişecek sportif örgütlenmelerin kökeninin de ağırlıkla yine okullar olmasına neden olacaktır.

            Buraya kadar spor tarihimizde çok kısaca aktardığımız bu gelişmeleri Kurthan Fişek hocamızın tanımını göz önünde bulundurarak yeniden değerlendirirsek; “Spor, belli kurallarla işleyen sosyal bir olaydır. Spor yalnızca içinde yapıldığı toplumun değil, içinde yapıldığı dünyanın da çelişkilerini, sürtüşmelerini ister istemez barındıran bir aynadır... Spor, günümüzün en eski ve önemli toplumsal kurumlarından biridir. Tüm ülkelerde ve tüm sınıflar arasında spor yapmaya, spor izlemeye duyulan ilginin hızla artması, çağdaş toplumsal yaşayışın ayırt edici başlıca özelliklerinden biridir” (Fişek,1985).   Sporun ülkemize girişi ve kendisine yer edinmeye başladığı dönem ülkenin ekonomik ve siyasi açıdan karışıklıklar içinde bulunduğu ve giderek bozulan siyasi yapının da etkisiyle ülke içinde yer alan azınlıkların kendilerini ön plana çıkartmaya başladıkları döneme rast gelmesi sportif örgütlenmelerin ilk örneklerinde bu grupların kendilerine seçtikleri isimlerden de anlaşılabilir. 1908 yılında Rumlar tarafından kurulan Strugglers, Rumca ‘mücadeleci’ anlamına gelirken seçtikleri renkler mavi-beyazdı. 1904 yılında Rumlar tarafından kurulan Elpis ‘ümit’ anlamına geliyordu, onların renkleri de Yunanistan bayrağını çağrıştıran mavi-beyazdı. Azınlıkların kendilerini gösterme çabası içinde kurdukları kulüplere karşılık olarak 1905 yılında Galatasaray lisesindeki öğrenciler “Türk olmayan takımları yenmek, toplu halde top oynamak, bir isme ve bir renge sahip olmak”(Atabeyoğlu,1991) amacıyla Galatasaray kulübünü kuracaklar ve kendilerine forma rengi olarak milli renklerimiz olan ‘Kırmızı ve Beyazı’ seçeceklerdi. (İlk dört maç sonrası renklerini değiştireceklerdir.)  Benzer amaçları taşıyarak İzmir’de 1912 yılında kurulan Karşıyaka kulübünün gençleri de Türklüğü simgeleyen Kırmızıyı ve Müslümanlığı simgeleyen Yeşili forma rengi olarak kabul edeceklerdi.

            Bu dönemde pek çok farklı spor dalı yapılıyor olmasına karşın kitlesel ilgiyi sağlayacak olan futbol olacaktı. “Avrupa’da olduğu gibi, Osmanlıda da, sporun kitlesel ilgiye konu olması, açık havaya çok sayıda meraklının toplanabileceği geniş alanlara çıkmasına bağlıydı. Bunu da tek başına futbol sağladı...1908 sonrasında örgütlenme yasağının kaldırılması ile birlikte kurulan futbol kulüpleri Türkiye’de sporun batıya yönelişini ve futbolla özdeşleşmesini kurumlaştıracaktır”(Fişek,age). Türklerin kurdukları kulüplerin İstanbul’da oynanan lig içinde yer almaya başlaması ve zamanla sayılarının artması ülkemizde futbolun bu dönemde yerine getirdiği ideolojik işlevin gerek I.Dünya savaşı döneminde gerekse Kurtuluş savaşı sürecinde devam etmesini ve futbolun ülkemizdeki spor örgütlerinin kuruluşunda büyük pay sahibi olmasını sağlayacaktır.

            Neden futbol bu denli ön planda yer aldığı sorusunun cevabı biraz da futbolun kendi yapısında ki özelliklerden ileri gelmektedir. Futbol, diğer tüm spor dallarından hem daha yaygın hem daha simgesel bir toplumsal ifade kanalı açarak gelişebildiği için üzerine yüklenilen anlamların toplumsal yaşama yansımaları diğer tüm spor dallarına oranla çok daha fazla olacaktır. Bu noktada ülkemizde futbolun bu denli popülerleşmesinde rolleri olan üç büyük kulüp Fenerbahçe-Galatasaray ve Beşiktaş önemli tarihsel işlevleri yerine getirmişlerdir. Bu kulüpler Türkiye’nin kuruluşundan günümüze kadar geçirmiş olduğu çeşitli aşamalarda toplumsal değişmelerin futbol aracılığıyla topluma yansımasına katkıda bulunmuşlardır.

            Türkiye’de futbolun gelişme sürecini dört döneme ayırabiliriz:

Kuruluş dönemi: Galatasaray’ın kurulması ve İstanbul liginde yer alması ile başlayan bu süreç, Cumhuriyet öncesinde azınlıklar ve işgal ordularına karşı yapılan müsabakalarla ivme kazanmış ve daha sonra 1951 yılına kadar ülke içinde üç büyük ilde oynanan Milli küme maçları ile sürmüştür.

1951-1980 dönemi: 1951 Türk futbolu için bir milat anlamına gelmektedir. Çünkü bu yıl Profesyonellik kabul edilmiş ve artık ülke içinde Amerika etkisi ile başlayan kapitalistleşme süreci( Köyden kente göç ve bu kitlelerin kimlik arayışları) futbolda da kendisini hissettirmiştir. Bu yolun sonu 1959 yılında başlayacak olan Türkiye Birinci Ligine çıkacaktır. Gelişen Anadolu sermayesi ile birlikte 1965 sonrasında hemen her ilde futbol kulüpleri kurulacaktır.

1980-1990 dönemi: 1980 sonrası Siyasi ve toplumsal hayatımızda yaşanan değişiklikler futbolun depolitizasyon sürecinde ön plana çıkarılmasını sağlayacaktır.(Kimlik edinmenin yeni biçimi olarak futbol)

1990 ve sonrası: Özel televizyonların yayın hayatına başlaması ile tüketimin nesnesi olarak futbolun yeni döneme özgü yeri.(Futbol-Televizyon birlikteliğinin gelişmesinin yanı sıra orta sınıf sporu olmaya doğru kayan futbol ile futbol taraftarlığında ötekini yok etmeye yönelik şiddet anlayışı ve futbol zevkinin ön plana geçmeye başlaması)

            Futbolla bu kadar haşır neşir olunduğu halde spor kültürünün neden oluşmadığı sorusundan önce bu ülkede futbolun kendi kültürünü oluşturamadığı ve giderek başarıya endeksli(kendi takımının başarısı)  rakibine(ötekine) tolerans göstermeyen hatta rakibini kendi sahasında bile görmek istemeyen bir futbol anlayışı ile karşı karşıya olduğumuz gerçeği üzerinde bir kez daha düşünmeliyiz. Ülkemizde bu yüzyılın başlarında yapılan spor dallarını kısaca hatırlamak nereden nereye geldiğimizi göstermesi açısından bize yol gösterecektir. Bugün amatör branşlarını giderek kaderine(ölümüne) terk eden üç büyük kulübümüzün geçmişte ülkemizde bugün yapılmayan bir takım sporları yapıyor olduklarını bilmek ne yazık ki insanı derinden yaralıyor. Örn. Galatasaray kulübü, lise bağlantısı ile boks-atletizm-masa tenisi-tenis-basketbol-atletizm-voleybol-yelken-jimnastik-rugby-hentbol-izcilik-çim hokeyi gibi çok farklı branşlarda mücadele ediyordu. ‘8 Nisan 1945 tarihinde Fenerbahçe ve Galatasaray hentbol takımları 12 bin seyirci önünde mücadele ediyorlardı... 18 Mayıs 1947 tarihinde yapılan Rugby maçında ise Fenerbahçe-Galatasaray’ı 12-0 mağlup ediyordu”(Atabeyoğlu,age). Futbolun diğer spor dallarının önüne geçmesi ile birlikte Türkiye’de farklı spor dallarını yapan sporcuların sayısı azalmış ve profesyonelleşme süreci bu durumu neredeyse ortadan kaldırır hale getirmiştir. Sabri Mahir gibi yurtdışına ilk transfer olan futbolcumuz aynı zamanda Türk boks tarihi için de son derece önemli bir isimdir. Melih Kotanca gibi Fenerbahçe takımında futbolu ve atletizmi başarıyla yürüten örnekleri çoğaltabiliriz.

            Osmanlının son dönemindeki spor-devlet ilişkisi önce Türk ve Müslüman yurttaşlara yasaklama yönünde olur iken 1908 sonrasında yaşanan özgürlükçü hava ile birlikte spor üzerinde Türk ve Müslüman yurttaşlarına yönelik devletin belirleyiciliği ortadan kalkmıştır. İstanbul’daki kozmopolit yaşamdan sporda payını almıştır. Cumhuriyet sonrası ise yeni bir devlet ve yeni bir bakış açısı ile karşı karşıya kalmaktayız. 1930’lu yıllar yeni Türkiye Cumhuriyetinin istediği gençlerin yetiştirilmesinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu yıllarda Kemalizm’in spora bakışında devletçi niteliğin ağır bastığı görülecektir. Halk kitlelerini tek partinin çatısı altında toplama girişimlerinde bulunulmaktadır. “Spor üzerindeki sıkı devlet kontrolü yalnızca devlet gücünü siyaset dışı alanlarda da arttırmakla kalmayacak, aynı zamanda sporun çekiciliği ve heyecanı üzerinden kitlelerin partiye olan bağlılıklarını yaygınlaştıracak ve pekiştirecektir. Atatürk’ün o zaman Türkiye’nin en popüler takımı olan Fenerbahçe’yi Zonguldak-Adana-Samsun-Trabzon ve Elazığ gibi Anadolu şehirlerine turnuvalar düzenlemek amacıyla göndermesini buna örnek olarak gösterebiliriz. Fenerbahçe’yi buralarda halk büyük kalabalıklar halinde izlemiştir. Atatürk’ün amacı sporun veya bir spor kulübünün popülerliği ile Türkiye’nin yeni rejimi arasında güçlü bir bağ kurmaktı”(Şimşek,2002). 1937 yılında tüm sporcular CHP’ye üye olarak kaydedilmişlerdir. Üzerinde çok tartışılan 1938 Beden Terbiyesi Kanunu(adı bile son derece etkileyici) Cumhuriyet öncesi ilk spor örgütlenmemiz olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının yarattığı kazanımları fazlasıyla etkileyecektir. “1938 beden terbiyesi kanunu resmi öjenik eğilimlerin açık bir tezahürüdür. Devletin top yekun kontrolü altında milli ve ‘inkılapçı’ amaçlara uygun olarak vatandaşların bedeni ve moral kabiliyetlerinin gelişmesini sağlayacak oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerinin düzenlenmesi için vazedilmiştir. Kanunun üçüncü maddesi, gençlerin boş zamanlarında spor kulüplerine ve beden terbiyesi programlarına katılımını zorunlu kılmaktaydı” (Yıldız,2001). Bu yasa ile ilgili bir diğer yorum da Yalçın Doğan tarafından yapılmaktadır: “Tam elli yıl,1988’e dek yürürlükte bulunan bu yasa, gerçekte sporun ve öncelikle futbolun politika tarafından kullanılmasına olanak sağlayacak yasa idi... İşte, özellikle futbol kulüpleri bu yasaya dayanarak siyasal iktidarla bağlantı kurdu... Tek parti döneminde futbolun tepeden denetlenmesinin en çarpıcı örneğini yine üç büyük kulüp yaşadı. Fenerbahçe’nin başında başbakan Şükrü Saraçoğlu, Beşiktaş’ın başında önce İç işleri bakanı sonra başbakan olan Recep Peker, Galatasaray’ın başında ise hem gazeteci hem de bir başka bakan Necmettin Sadak bulunuyordu”(Doğan,1989).

            Toplumsal yaşantımızdaki değişiklikler spor sahalarında da kendisini 1950’li yıllar ile birlikte hissettirmeye başlayacaktı. Bu döneme kadar bizimle birlikte yaşayıp, toplumsal çeşitliliğimize katkıda bulunanlar birer birer bizi terk ederken sporda bundan nasibini alacaktı. Bu coğrafyadaki ötekilerimiz bizi bırakırken sporda öksüz kalacaktı. Futbol profesyonelleşme ile birlikte lokomotif görevini üstlenirken toplumsal alanda yaşanan homojenleşme kısa süre içerisinde spor alanlarında da kendisini hissettirecekti. Ülke açısından çalkantılı geçen 1970’li yılların Türk spor tarihi açısından da çok verimli olduğu söylenemez. Milli maçlarda ve Avrupa kupası karşılaşmalarında elde edilen başarısız sonuçlar içinde yaşanılan 70 sente muhtaç olup Edirne’nin ötesine geçememe durumumuzla da bire bir örtüşecektir. 1980 sonrası futbol depolitizasyon süreci içinde önemli bir rol üstlenecektir. Futbolun kitleler üzerindeki etkisini çok çabuk kavrayan dönemin başbakanı Turgut Özal, daha önceleri kendileri için verilen kupaları vermeye dahi gitmeyen başbakanların tersine maç izlemek için yurt dışına bile çıkacak ve siyasetçilerle futbol taraftarlığı arasındaki yeni süreci başlatacaktır. Özal’ın Avrupa ile kurduğu bağlantıdan futbol da nasibini aldı; sahaların çimlenmesi, altyapı yatırımları gündeme geldi ve güneydoğuya yönelik ideolojik etkisi nedeniyle futbola özel bir önem verildi. Türk kulüplerinin başarıları 80’li yılların sonlarında kendisini gösterdi. Avrupa topluluğuna kabul edilmeyen Türkiye, Galatasaray sayesinde Avrupalı olmuştu. İnsanlarımız futbol sayesinde içinde bulundukları olumsuzluklardan bir süre dahi olsa uzaklaşıp kendilerini sürekli göz ardı eden Avrupa’dan intikamlarını da almış oluyorlardı. Futbol yükselen değerler içinde yerini alıyordu. Çünkü futbol, sistemin temel kurumlarından biri haline gelmişti. Özel televizyonların yaygınlaşması futbol-televizyon birlikteliğini perçinlemiş, futbol dolu gün ve gecelerin uzamasına yol açmıştır. Halbuki tek kanallı televizyon döneminde futbol görüntülerini izlemek Pazar gecelerimizin vazgeçilmez alışkanlıklarından bir tanesiydi ve futbol hayatımızda sıra dışı bir yan oluşturuyordu. Serbest piyasa ve liberalizm tek dünya düzeni haline getirilirken, onun spordaki uygulaması futbolla yapılıyor. Bütün dünya ile birlikte bizde bu sürüklenmenin içinde yer alıyoruz. Bu itmede tüketim mantığı ağır basıyor ve kitlelerimiz, istesek de istemesek de oraya yöneliyor. Futbolun, ülkemiz için her dönem en popüler spor dalı olması bu gidişi hızlandırmaktadır. 1990 sonrası medyadaki dönüşüm futbolun popülaritesini daha da arttırmıştır. Toplumsal bir fenomen haline gelen futbol, bir oyun olmanın ötesinde bir takım iktidar ve güç ilişkilerinin oluşmasına ve aktarılmasına katkıda bulunan bir spor dalı haline gelmiştir. Futbola popülerlik kazandıran bizim bu oyuna vermiş olduğumuz anlamın bizatihi kendisi olmaktadır. Bu açıdan oyuna yeniden baktığımızda futbol üzerinden bir gerçeklik kurgusunun, resminin oluşturulmaya çalışıldığını görebiliriz.

            Türk insanının spor uğraşısı ile kurmuş olduğu bağlantının zayıflığı ve siyasal alanda devleti yönetenlerin eğitim-sağlık gibi hayati alanlarda olduğu gibi spor alanında da kısıtlı bütçelerle insan- toplum yaşantısı ve geleceği ile doğrudan ilintili bu alanı kaderine terk etmeleri; bu ilişkinin güçlenip, serpilmesini engellemiştir. Bunun yanı sıra futbolun özellikle son 20 yıl içinde kazandığı ivme ile birlikte Türk sporseverleri(büyük çoğunlukla izleyicileri çünkü insanlarımız spor yapmaktan ziyade futbol izlemeyi seviyor hatta sadece kendi takımını izlemeyi) futbol çizgilerinin arasına odaklandı; özel televizyonlar da bu sürecin hızlanmasına büyük katkıda bulundu. Futbola aşırı odaklanma diğer spor dallarının kadükleşmesine yol açtı. Spor kulüplerimizin neredeyse tamamına yakını aslında futbol kulüpleri haline gelmişlerdir. Bugün üç büyük kulübümüzün taraftarlarının büyük bir çoğunluğu için asıl olan futbol takımının karşılaşmalarıdır. Kendi takımlarının voleybol, basketbol, hentbol gibi diğer spor mücadelelerine olan ilgileri son derece az olmaktadır.

            Spor kültürümüzün olmaması ve bunun yanında bir futbol kültürü de geliştirememiş olmamız bugün geldiğimiz noktada spor sahalarında(büyük çoğunluğu futbol sahaları) yaşanan şiddet hareketlerinin artmasında etkili olmuştur. Başarıya endekslenen ve ne olursa olsun kazanalım mantığı ile hayata bakan bir zihniyet spor sahalarında yaşanan güzelliklerle ilgilenmemekte sadece kendi takımının başarısını istemektedir. Bu gerçekleşmediği takdirde de şiddete başvurmaktan kaçınmamaktadır. Stadyumlarda ‘öteki’ dediğimiz rakiplerinin varlığı bile onları rahatsız etmekte ve stadyumdan onları atmak suretiyle zafer kazandıklarını zannetmektedirler. Ne yazık ki spor kulüplerimiz de gerek yöneticilerinin yanlış davranışlarıyla gerekse de kulüp-taraftar birlikteliğini oluşturup geliştirecek girişimlerde bulunmamaları ile bu sürecin hızlanmasına istemeden de olsa katkıda bulunmaktadırlar. Yaşananlar karşısında geçmişten örnekler vermenin ve nostalji duygularını kabartmanın bir faydası olmayacaktır. Başka bir dönem içinde yaşamakta olduğumuz ve bu dönemin kendine has bir takım özellikleri kendi bünyesinde bulundurmakta olduğu gerçeğini kabul etmek ve ona göre hareket etmek zorundayız. Sporu hayatımıza ne kadar çok sokabilir ve yaygınlaştırabilirsek o ölçüde kendi farklılıklarımızı ve çeşitliliklerimizi de görebiliriz. Belki ancak o zaman futbol gibi gerçekten zevkli bir spor dalını ellerimizle koşar adım ölüme sürüklemenin de önüne geçebiliriz.{jcomments on}

KAYNAKÇA

1)Atabeyoğlu,C (1991) 1453-1991 Türk Spor Tarihi Ansiklopedisi. An Grafik Basın-İstanbul.

2)Doğan,Y (1989) Fenerbahçe Cumhuriyeti. Tekin Yay-İstanbul.

3)Fişek,K (1985) 100 Soruda Türkiye Spor Tarihi. Gerçek Yay-İstanbul.

4)Şimşek,S (2002) Bir İdeolojik Seferberlik Deneyimi: Halkevleri. Boğaziçi Ün. Yay-İstanbul.

5)Yıldız,A(2001) Ne Mutlu Türküm Diyene. İletişim Yay-İstanbul.  

 

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  5245  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Ahmet Talimciler Perşembe, 25 Kasım 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

13/12/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

10125,46

+0,66

 bjk BJKAS

4,33

-0,92

 fb FENER

103,30

-0.58

 gs GSRAY

6,54

-0,91

 trabzon TSPOR

0,90

-1,10

   SPOR ENDEKSİ

3.021,26

-0,87

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 44141715

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 14 12 2  0 38 15 23 38
2 Fenerbahçe 14  10   2 2 36  13   23

32

3 Samsunspor 15 9 2  4

29

17 12

29

4 Eyüpspor 15  7   5  3 24 15 9 26
5 Beşiktaş 14 7 4  3  23  15 8 25
6 Göztepe 14 7 3 4 27  20 

  7

 24 
7

Başakşehir

14 6  4  4 24 18 6 22
8 Konyaspor 15 5 4

6

17 22 -5 19
9 Rizespor 14 6 1 7 15    21  -6 19
10 Gaziantep  14 5 3 6 20 21 -1 18
11 Sivasspor 15 5 2 7

20

25   -5 17
12 Antalyaspor 14 5 3 6 18  26 -8 18
13 Trabzonspor 14 3 7

4

20  18  2  16
14 Kasımpaşa 14 3 7 4 18 21 -3 16
15 Kayserispor 14 3 6 5 15 25 -10 15
16

Alanyaspor

14

3

5 6 12 18 -6 14
17 Bodrum FK 14 3 2 9 10 21 -11 11
18 Hatayspor 14 5 8 12 23  -22 8

19

A.Demirspor 14 0 2 12 10 34 -24

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.