Ömer Gürsoy- 25 Kasım 2013 2000'lerin başı benim Türk sporuna yönetici olarak adım attığım yıllardır.
Spor hayatına girdiğim dönemde bir başka isim de Türk futbolunda gözünü yukarılara dikmiş, yaptıklarıyla, konuşmalarıyla özellikle futbola soktuğu "bilgisayar", "bilim", "istatistik" söylemleriyle hırsını, arzusunu hissettiriyordu. Ankaragücü'nde birlikte çalışmaya başladık. Kulübe tarihinin en başarılı iki sezonunu yaşattı.
Birlikte çalıştığımız dönemde o kadar yakın arkadaş olmuştuk ve birbirimizle özdeşleşmiştik ki, O'nun ayrılmasından sonra süreç benim de Ankaragücü'nden ayrılmamı gerektirdi. Cemal Aydın'ın hocaya göstermiş olduğu orantısız tepki beni de rahatsız etmişti. Her yönetim kurulu toplantısında "Senin arkadaşın" diye başlayan konuşmaları bugün bile aklımdadır.
O zamanlar birçok takımla beraber Gençlerbirliği ve Beşiktaş Kulübü de O'nunla ilgileniyordu. Bir gün beni dönemin Beşiktaş Başkanı, sevgili dostum Serdar Bilgili aradı. Lucescu'yla anlaşmak üzere olduklarını, olmazsa hocayla anlaşmak istediklerini sadece bir hafta hiçbir yere imza atmaması için benim aracılık yapmamı istedi. Hoca, sazan gibi her teklife atlayan antrenörlere de taş çıkaracak bir cevap verdi: "Başkana teşekkür ederim ama ben asla yedek beklemem. Birinci tercih olmadığım bir yere gelemem."
Ve O, Gençlerbirliği'nin yolunu tuttu. Türk futbol kamuoyu O'nun oynattığı futbola şapka çıkarıyordu. Hücum karakterli, önde basan ve daima gol kovalayan futbol herkesi heyecanlandırıyordu.
Ardından Milli Takım geldi. Sonra Süper Lig'e damga vurmak isteyen Vestel Manisa ile astronomik ücretle anlaştı. Ardından Trabzonspor, TFF Futbol Geliştirme Direktörlüğü ve Eskişehir.
Evet, bugün Fenerbahçe'yi şampiyonluğa götüren kişiden, Ersun Yanal'dan bahsediyorum.
O'nu tanımayanlar ona ömür biçiyor, "İddia ediyorum 8 haftada gider" diyorlardı. Hâlbuki Fenerbahçe'nin bugün geldiği nokta bizim için hiç de sürpriz olmadı.
Sezon öncesi kaleme aldığım bir yazıda "Benim tanıdığım Yanal ve Obradoviç bu baskıyı başarıya tahvil edeceklerdir" demiştim.
Büyük bir kulüpte futbolcu olmadan arkanda bir camia olmadan buralara gelmek ayrıca büyük bir başarı öyküsüdür.
Hemen hemen tüm takımlarına "Dikey Limit" filmini izlettiren hoca şimdi kendisi dik ve zorlu yamaçlardan dağın tepesine doğru çıkıyor.
Şevket Süreyya Aydemir'in "Suyu Arayan Adam" örneğine birisini arıyorsanız o Ersun Yanal'dır.
Bir yandan dağların zirvesine çıkarken diğer yandan daha derinlere indi ve suyu buldu.{jcomments on}