Komünizm Amerika’da, Federer Türkiye’de Doğsaydı!
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Genel Ömer GÜRSOY Komünizm Amerika’da, Federer Türkiye’de Doğsaydı!

Komünizm Amerika’da, Federer Türkiye’de Doğsaydı!

Federer

Ömer Gürsoy- 19 Kasım 2016   Tenis yazmaya başladım.. Önce ki gün futbolekonomisi.com’da yazdığım Tenis’in Obaması yazımın gördüğü ilgi üzerine daha sık tenis yazmaya karar verdim...

 

Ülkemizde tenisin durumu,diğer ülkelerle karşılaştırmaları, faal sporcu sayısının yüzde 3 doğu’da iken neden doğu ligi varda yüzde 97’lik bölümde niçin liglerin kaldırıldığı, Bilgin Gökberk’in ifadesi ile “tenisden nemalanan tayfalar” konusu ve 6 yıl önce Habertürk Gazetesi’nde yazdığım “Eyvah oğlum tenisçi olacak” yazıların yeni versiyonları..

 

Hepsi bu köşe de olacak..

 

Ama geçmişte tenis ile yazdığım bazı yazılarımı da güncelleyerek tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan en ilginci ve eminim hepinizin ilgisini çekeceğini düşündüğüm (Habertürk Gazetesi’nde 3 yazı dizisi olarak yayınlanan) “Komünizm Amerika’da, Federer Türkiye’de doğsaydı” yazımda ufak tefek değişiklikler yaparak tekrar yayınlıyorum.. Özellikle Türklerden eğitim müfredatını almaya karar veren “Hayvanlar Okulu” hikayesini okumanızı tavsiye ederim:

   

Siyaset biliminin, yıllara sair, belki de ebedi bir merak konusu vardır ya, bir doktrin veya inanış başka ülkelerde ortaya çıksa nasıl sonuç verirdi? Rusya’da, Çin’de sonuçları sorgulanan komünizm, Amerika, İngiltere ya da Fransa’da zafer kazansaydı ne olurdu?

 

Şu an hepimiz komünizmi yalnızca Sovyetler Birliği deneyimi ışığında görüyoruz.Şimdi bunun analizlerine derinlemesine girecek değilim ama meraklılar için 1917 Rus Devrimi’nin önde gelen isimlerinden ama daha sonraları “ihanete uğrayan devrim” analizi ile devrime karşı harekette yer alan Lev Troçki’nin “Amerika Komünist Olursa” başlıklı makalesini internetten okumalarını öneririm.

 

Bunu bir çok olaya uygulayarak geriye doğru simülasyonlar da yapabiliriz. Mesela ülkemizde ‘Operasyon Valkyrie’ ismiyle izlediğimiz Hitler’e suikast girişimi gerçek olsaydı dünya şimdi nasıl şekillenirdi?

 

Ben de şahsen güncel gelişmeleri izlerken “yaşadığımız bazı olaylar başka ülkelerde yaşansaydı acaba nasıl bir tepki olurdu” diye hep merak etmişimdir.Hatta bir yazımda; 3 Temmuz şike süreci Türkieye’de değil de İngiltere veya Fransa’da olsa nasıl bir sonuç doğuracağını mercek altına almıştım.

 

Ama bu sefer başka bir şey yapacağım.. “Federer, Türkiye’de doğsaydı ne olurdu” sorusuna cevap arayacağım..

 

Yazımın konusuna; ülkemizin gerçek anlamda ender spor yazarlarından Ercan Güven’in; çocuğu tenisçi bir babanın “Federer Türk olsaydı!” başlığıyla kendisine gelen mektubu köşesine taşıması üzerine karar verdim.

 

Kısacası eğitim/spor ikilime sıkışmış bir velinin dramı anlatılıyordu mektupta..Nasıl geleceğe doğru simülasyon yapabiliyorsak geçmişe doğru da simülasyon yapmalıyız. Çok değil daha bundan 34 yıl önce 1981 yılının Ağustos ayında Basel’de doğuyor Federer..17 Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan ilk tenis oyuncusu.. Burada tek tek başarılarını sıralamayacağım ama şunu sormak istiyorum: Federer, ülkemizde doğsaydı ne olurdu?

 

Öncelikle 1920’li yıllarda başta Trabzon ve Konya olmak üzere bir çok ilimizde tenis oynandığını İstanbul,Ankara,İzmir’de bir çok tenis kulübünün 60-70 yıl önce kurulduğunun altını çizelim.. Örneğin Ankara Tenis Kulübü’nün resmi kuruluş tarihi 1947 olmasına karşın 1937 yılında bugünkü tesiste ilk kortlar yapılmıştır.

 

Öyle ki; ATK dahil olmak üzere İstanbul, İzmir,Adana, Antalya gibi şehirlerde ki Avrupa’nın bir çok ülkesini imrendirecek tenis kulüplerinin arsaları devlet tarafından tahsis edilmiş yerlerdir.. Devlet, bu tesisleri tahsis ederken kulüplere tek bir misyon vermiş: Türk sporuna tenisçi yetiştirmek.(Ama ne yazık ki zamanla devlet kulüplere verdiği misyonu unutmuş, kulüpler de devletten aldığı bu misyonu tamamen göz ardı etmiş ve tamamen üyelere hizmet eden yerler konumuna gelmişlerdir.)

 

Demek ki tenis ülkemize hiç de geç gelmemiş.. Tesis olarak da 1940’lı yıllarda ne futbol kulüplerine ne de basketbol kulüplerine tahsis yapmayan devlet tenis için oldukça bonkör davranmış.. yani tesis problemimizin olmadığı da ortada. Hadi sistem bozukluğu desek diyorum, sonra aklıma bozuk saat hikayesi geliyor. Bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterirken Türk tenisi 100 yıldır bir kez bile doğruyu bulamamış. Değil ilk 10’a, değil ilk 20’ye ilk 100’e bile giren bir sporcumuzun olmaması size de garip gelmiyor mu? Halbuki dünyanın hemen hemen her ülkesinden Fas, Beyaz Rusya, Özbekistan, Tayland, Japonya, Çin, Güney Rum Kesimi, Porto Rico, Uruguay,Bulgaristan,Slovakya, Kazakistan, Lüksemburg gibi değişik kıtalardan değişik ekonomik göstergeleri ve nüfusu olan ülkelerin sporcuları ilk 100 içerisinde mücadele edebiliyorken. (Burada Marsel için de bir paragraf açayım.. Marsel, 17 yaşına kadar Rus ekolü altında ile doğduğu Özbekistan’da temel tenisin alt yapı eğitimini almıştı.)

 

Tenisin ekonomisi deseniz.. yılda 100 bin civarında raket(tanesi 300-500 lira civarında) satışının yapıldığı toplamda 150 milyon liralık bir ekonomiden bahsediyorum. Antrenörlere gelince; bugün futbolda alt yapı antrenörleri 1000-1500 lira civarında kazanırken teniste 4 bin liradan daha az kazanan antrenör sayısı çok azdır.

 

Kısaca özetlersek, tenis futbol gibi ülkemize ilk gelen bir branşlardan.. tesis problemimiz yok, para sorunumuz yok, antrenörler de hiç de fena kazanmıyorlar..

 

Ama değil Federer bir Ferrer dahi çıkaramıyoruz!

   

         Yani buraya kadar ki tabloyu Barcelona ve Galatasaray Teknik Direktörlük görevleri de yapan Hollanda’lı Rijkard’ın tek cümlelik nefis tanımlamasıyla özetlemek istiyorum: Türkiye’de her şey var, hiçbir şey yok..

 

Rijkard bunu her ne kadar Türk futbolu için söylese de eminim ki biraz inceleme fırsatı olsaydı Türk tenisi için de söylerdi. Bu kadar tesis, para, 100 yıldır bir türlü gerçekleş(e)memiş hayalin peşinden koşan sporcular ve yılda 150 milyonluk tenis ekonomisinin en büyük sponsoru aileler varken dünya tenisine katabildiğimiz hiçbir değer, hiçbir renk yok ne yazık ki..

 

Türk tenisini bir yana bırakarak küçücük İsviçre’den çıkan Roger Federer’in hikayesine dönmek istiyorum.Daha önceleri Agassi’nin hikayesini, efsanevi siyahi Amerikalı tenisçi Arthur Ashe’nin hikayesini bu sütunları takip edenler bilirler. Federer’e geçmeden önce bunca tenisçinin hikayesini okumuş birisi olarak şunu söyleyebilirim: Bugün dünyanın en üst seviyesine yükselmiş efsanevi tenisçiler başarıya giderken her biri bambaşka yollardan ilerlemiş. Her birinin gittiği yol,yöntem birbirinden tamamen farklı.Ama hepsinin tek ortak özellikleri çok çalışmak ve inanılmaz güçlü mental dayanıklıklarının olması. Agassi babasının evinin bahçesine kurduğu derme çatma kortta yine babasının ‘ejderha’ adını verdiği top atma makinesi ile tenise başlamış daha sonra ünlü Nick Balloteli’nin akademisinde başarıya ulaşırken,Los Angeles’ın yoksul kenar mahallelerinin birer ürünü olan Venus ile Serena Williams’ın ve müesses tenis kulüplerini istila etmiş zengin çocuklarından nefret eden ve İllionis’un işçi sınıfı mahallesinde büyümüş Jimmy Cannors’ın aksine, Federer varlıklı orta sınıf bir aileden gelmiştir. İşte buyurun Majestelerinin hikayesine..

 

Federer varlıklı sayılabilecek ama sıradan bir Baselli ailenin ikinci çocuğudur. Zirveye ulaşmak için toplumsal engelleri aşmak zorunda kalmadığı kesin.Ayrıca John McEnroe gibi bir orta sınıf asisi bile değil.Rakiplerini, en azından maç içinde, azılı birer düşmana dönüştürebilen Connors, Lleyton Hewitt ve hatta Pete Sampras’ın aksine öfkesini kortta asla hırs olarak yansıtma ihtiyacı duymamıştır.Rakibinin konsantrasyonunu bozmak için McEnroe, Ion Tiriac gibi kirli taktiklere de başvurmamıştır. Konuşması düzgün, soğukkanlı ve uslu bir çocuktur.

 

Ne var ki kazandığı olağanüstü başarıların temelinde yatan motivasyon da çelik gibi bir kararlılık olmadan sağlanamaz.Federer’in resmi olmayan hayat hikayesini yazan Chris Bowers’a göre “ tenis sosyologları için Federer hikayesinden çıkarılacak ders, böylesi bir kararlılığın sınıfla açıklanamayacağı, bunu yediği önünde yemediği ardında birinde de, bir yerlere tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş birinde de son derece kuvvetli olabileceğidir.”

 

Bununla birlikte, ona bir antrenör tutmanın ve ebeveynlerinin onu antremanlara getirip götürmenin açan paranın da belli ki yardımı oldu. Ve Federer bu ikisinin faydasını da ziyadesiyle gördü.

 

Her ne kadar ailesinin ekonomisi hiç de fena olmamasına karşın 8 yaşlarında tenise başlayan Federer ailenin bireysel desteğinden daha çok İsviçre eğitim sistemi ile İsviçre Tenis Federasyonu’nun kurduğu sistemin ürünüdür.Çünkü Federer ailesinin ekonomisi ile değil İsviçre Tenis Federasyonu ile yaptığı sözleşme ile bugünlere gelmiş.

 

Onun dünyanın en başarılı tenisçisi olmak için gösterdiği mücadeleyi diğer yazılarımda anlatmaya devam edeceğim ama şimdilik şunu söyleyeyim; Federer daha çocukluğunda potansiyel bir dünya yıldızı olma ihtimali gözüken bir sporcu değilmiş!

 

Bir dostumun aracılığıyla Roger Federer'in kuaforu Fahri Yunuslarla tanıştım.

 

Onu çocukluğundan  beri tanıyan Fahri Beyden Roger'i (onun hitabına Roja'yı) anlatmasını istedim, sadece küçük  yorumlar katarak sizlerle paylaşıyorum: 

  

Roger'i ailesi futbol okuluna gönderir.Futbolda yetenekli olmasına rağmen başka ülkelerden gelen çocuklar  çoğunlukta olduğundan ve kendi aralarında kendi dillerini konuştuklarından Roger kendini yanlız ve dışlanmış hisseder. Futbolu bırakır ve tenise başlar. Tenis'de de yeteneklidir; ailesi ekonomik durumları iyi olmasına karşın çok zor ama bir o kadar da tarihi bir karar alarak O'nu Lozan' da tenis okuluna gönderir. (Burada dikkatinizi çekmek istediğim Roger'ın gittiği tenis okulu İsviçre Tenis Federasyonu tarafından kurulmuş bir yer olmasıdır. Dolayısı ile bireysel bir branş olmasına rağmen Roger İsviçre Tenis sisteminin yani kollektif bir desteğin ürünüdür.)  Bu okulda arkadaşlarıyla mutlu ve başarılı bir öğrencidir. Ama yine de çok zor günler de geçirmiş, her akşam annesi ile telefonda konuşma ihtiyacı duymuştur. ( resmi olmayan biyografisinde okumuştum; tenis akademisinin perdesine zarar vermekten bir hafta boyunca tuvalet temizleme cezası bile almıştı)  

  

Bir gün  İsviçre'de önemli bir şampiyonluk  kazanır ve Fahri Bey'in yanına gider sitemkar bir şekilde  "Beni herkes tebrik etti. Sen niçin tebrik etmedin"der. "Ben seni dünya şampiyonu  olduğunda tebrik edecegim Roga'm" der Fahri Bey. Roger da "ama bu imkansız diye karşılık" verir. Sonrasını zaten hepimiz biliyoruz. Dünya şampiyonluğunun yanında dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tenisçisi olur Roger...

  

İsviçre'de Türkiye'de ki gibi tek başarı göstergesi üniversite bitirmek değildir. Aileler için en önemli şey başarılı çocukların yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmektir. İnsan ancak yetenekleri doğrultusunda yol alırsa başarılı ve mutlu olacaklarına inanırlar. 

  

Bir kitapta okumuştum: Hayvanlar okul kurmaya karar vermişler.Her cinsten hayvan okula kaydolmuş. Okulun binasını yapmışlar, hiçbir tartışma yaşanmamış..İş gelmiş dayanmış müfredat belirlemeye.. Her kafadan bir ses çıkar.. Kimisi ‘Finlilerin sistemini alalım, sınavsız sistem var orada’ der.. Kimisi ‘Güney Kore’de gibi minik yavrularımızı mutlu eğitim sistemine sokalım” der.. hangi hayvanın önerine de bulunduğunu hatırlamıyorum ama birisi çıkmış “durun böyle eğitim sistemi olur mu, en iyi eğitim sistemi Türklerin ki.. Matematik, fen, İngilizce, sosyal, müzik her dersi öğretiyorlar.. Bundan daha mükemmel bir eğitim sistemi olur mu” deyince hayvanlar hep bir ağızdan “evet Türklerin ki olsun” diyorlar.. zavallılar başlarına ne geleceğinden bi haber..

 

Güzel güzel binaları yapmışlar, Türklerden de müfredatı almışlar.. böylece her çocuk matematik , dil , fen gibi derslerden geçer not almak zorunda bırakıldığı sistem girmişler..

 

İlk ders gelmiş çatmış.. Bizim pire gibi koşan tavşan uçma dersine girmiş..   Uçma  dersinde uçmaya çalışırken kafasını kırmış artık değil uçmak hızlı koşma yeteneğini de kaybetmiş.

 

Sonra ki kurban kuş olmuş.. Toprağı kazma dersinde kanatlarını ve gagasını kırmış. Uçma yeteneğini kaybetmiş.

 

Kısacası her hayvan yeteneklerinin dışındaki derslerle hırpalanıp varolan yeteneklerinden olmuşlar ve sınıfı orta zekalı olan su yılanı geçmiş çünkü herşeyden biraz biliyormuş.

 

Bu hikayedeki gibi Tanrı insanlara ayrı ayrı yetenek vermiş. Gelişmiş ülkeler çocuklarını sürüler halinde değil yeteneklerine göre ele alıyorlar. Yani her çocuğun beynine ulaşmak için anahtar geliştirmişler. 

  

İsviçre yüzük taşı kadar küçük olmasına rağmen dünyanın  en büyük  spor adamlarını yetiştiren bir ülke. Onlar orada özenle korunuyorlar. Roger' in en büyük şansı İsviçre'de doğmuş olmasıdır. Biliyorum ki, ülkemizde de en az Roger kadar başarılı olabilecek çocuklar var. Onları şansız kılan doğdukları topraklar, doğdukları topraklarda ki sistemsizlik olmasın.

  

Bu uzun yazıya artık bir son vermek ve bir de hüküm vermek gerekiyor: Uzun lafın kısası ne Amerika'da komünizm yaşanır ne de Türkiye'de  de Federerler yetişir.

 

   

     

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  4586  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Ömer Gürsoy Pazartesi, 21 Haziran 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

13/12/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

10125,46

+0,66

 bjk BJKAS

4,33

-0,92

 fb FENER

103,30

-0.58

 gs GSRAY

6,54

-0,91

 trabzon TSPOR

0,90

-1,10

   SPOR ENDEKSİ

3.021,26

-0,87

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 44136305

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 14 12 2  0 38 15 23 38
2 Fenerbahçe 14  10   2 2 36  13   23

32

3 Samsunspor 15 9 2  4

29

17 12

29

4 Eyüpspor 15  7   5  3 24 15 9 26
5 Beşiktaş 14 7 4  3  23  15 8 25
6 Göztepe 14 7 3 4 27  20 

  7

 24 
7

Başakşehir

14 6  4  4 24 18 6 22
8 Konyaspor 15 5 4

6

17 22 -5 19
9 Rizespor 14 6 1 7 15    21  -6 19
10 Gaziantep  14 5 3 6 20 21 -1 18
11 Sivasspor 15 5 2 7

20

25   -5 17
12 Antalyaspor 14 5 3 6 18  26 -8 18
13 Trabzonspor 14 3 7

4

20  18  2  16
14 Kasımpaşa 14 3 7 4 18 21 -3 16
15 Kayserispor 14 3 6 5 15 25 -10 15
16

Alanyaspor

14

3

5 6 12 18 -6 14
17 Bodrum FK 14 3 2 9 10 21 -11 11
18 Hatayspor 14 5 8 12 23  -22 8

19

A.Demirspor 14 0 2 12 10 34 -24

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.