Sporda Şiddet Sadece Yasa İle Önlenmez
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Hukuk Ahmet Talimciler Sporda Şiddet Sadece Yasa İle Önlenmez

Sporda Şiddet Sadece Yasa İle Önlenmez

alt

Ahmet Talimciler- 10 Şubat 2011

Yazrlarımızdan Ahmet Talimciler'in futbol plus dergisinin subat 2011 sayısında cikan röportajinı sizlerle paylaşı

yoruz. 

YASA İLE OLMAZ, HERKES SAMİMİ OLMALI.
Sporda şiddeti önleme yasası konusunda son aşamaya gelindi. Ancak, yasa ile şiddeti önlemek mümkün mü? Bunun alt yapısı hazır mı? İşte bu konuda raştırmalar yapan Ahmet Talimciler'le konuştuk.
 
-------------------
Türkiye’de futbol-şiddet ilişkisinin medyadaki yansıması bile problem arz etmektedir.  Futbolda şiddeti önleme yasasının medyada ve devletin sorumlu kişilerinin ağzında sürekli olarak ‘şiddet yasası’ diye anılmaktadır. Bu niteleme bile başlı başına futbol şiddetinin önlenememesindeki bir etkidir. Futbolda şiddetin önlenmesinin temel konsepti stadyumda şiddetin önlenmesi ve maçların sağ salim oynanması değildir. Bu konuda da sahte uzmanlıklar, küçük kapsamlı kısa vadeli, göstermelik ve başarısız projeler üretilmiştir. Ne kulüplerin ne de sorumlu devlet yönetimlerinin elinde şiddetin önlenmesinde rehberlik edecek ve bir yol haritası oluşturacak sistematik veri kayıtları bulunmaktadır. Türkiye’de bu alanda yeterince veri bulunmadığı gibi yapılan çalışmalar da son derece sınırlı olduğu için özellikle medyadaki kanaat önderlerinin etkisiyle şiddeti önleme yasaları ardı ardına çıkartılmaya çalışılmaktadır. Ne yazık ki ülkemizde bu alanda yapılmaya çalışılan, bataklığı kurutmaktan ziyade sivrisineklerle mücadele etmektir, böylesi bir yaklaşım ise her defasında yeniden ortaya çıkacak olan sivrisineklerle mücadele etmek zorundadır.” Sözleriyle sorunun kaynağını değerlendiren Ahmet Talimciler ile Spordan işi, işten endüstriyel futbolu, sporun sosyolojisini ve  dahası gündemden bir türlü düşmeyen şiddet yasasını konuştuk.
 
 
 
Spor Sosyolojisi terimi; Türk futbolunda yeni bir kavram gibi algılanıyor? Bu yönde ne zamandan beri çalışmalarda bulunuyorsunuz?
 Sporun toplumsal olarak inşa edilmiş bir alan olma vasfı göz önünde bulundurulduğunda, spor üzerinden toplumsal yaşamla bağ kurulması güçlenmekte ve değerler transferi mümkün hale gelebilmektedir. Spor, sosyolojik bütünlüğün bir parçasıdır, bu yapısı nedeniyle spor, sosyolojinin vazgeçilmez alanlarından bir tanesi olarak değer kazanmakta ve önemi daha da artan bir etkinlik türü haline dönüşmektedir. Spor kurumu aracılığıyla içinde yaşadığımız toplumsal yapının minik bir minyatürünü inceleme imkanına sahip oluruz. Burada yaşanan güç ilişkilerini,  sınıflar arası çelişkileri,  farklılıkları,  siyasal yapının işleyiş biçimini, cinsiyet ayrımcılığı,  sosyalizasyon,  gruplar arası ilişkileri-çekişmeleri,  grup içi aidiyetlerin gerçekleşme biçimlerini,  varolan ekonomik mantığın nasıl işlediğine dek pek çok şeyi görebiliriz. 
Spor, başlı başına bir ideal uğruna kurulmuştur ve bozuşma ile ideal arasındaki çatışmayı ele almak, bütün detayları irdeleyici bir şekilde takip edebilmek başlı başına entelektüel bir faaliyettir. Sporu bu boyutta tartışabilmek, ele alabilmek geçmiş ile bugün; bugün ile yarın arasında köprüler kurmaktır. Sporun kendisi ya da hareket kültürü spor sosyolojisinin konusunu oluşturur. Belirli bir toplumsal bağlam içerisinde gerçekleşen spor ve spor kültürünün incelenmesi sosyolojinin bir alt disiplini olarak spor sosyolojisinin inceleme alanıdır. Spor sosyolojisi özel bir alan olarak, sosyolojinin kuramsal paradigmalarını sporun işleyişine aktarmakta ve elde ettiği bilgiler aracılığıyla bilimsel bir dilin oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
Spor Sosyolojisi, sosyolojinin diğer alt disiplinlerine göre dünyada da nispeten yeni bir çalışma alanıdır. Türkiye’de spora atfedilen değerin diğer toplumsal kurumlara verilen değerin çok altında kalmasının yanı sıra sosyologlar uzun yıllar boyunca tüm toplumu ilgilendiren böylesine önemli bir alanı ne yazık ki beden eğitimcilere terk etmişlerdir. Bu durum yapılan araştırmaların ve bu alanla ilgili yayınlanan çalışmaların son derece yetersiz ve çoğu kez de bilimsellikten uzak olması ile sonuçlanmıştır. Türkiye’deki spor sosyolojinde gerçek bir araştırmacı sonucunda gerçek bir eleştirel yaklaşım görmekten özgün yorumlar okumaktan uzak kalınmıştır. Bunda bu alanda uzmanlık iddiasında olanların çoğunluğunun akademik bir sosyoloji eğitimi görmemiş olmalarının, kariyerleri süresince spor psikologu, spor sosyologu, spor yöneticiliği vs. uzmanlıkları arasında konjonktüre bağlı olarak sürekli geçişler yapmalarının etkisi son derece  büyüktür.  
 
Türkiye'de şiddet yasası deniyor, öfkenin dışa vurumuna yani şiddette gelene kadar yapılması gerekenler var, sizce bu yönde yapılan çalışmalar yeterli mi?
 
 Stadyumlarda yaşanan şiddet, ülkelerin yapısına ve futbol anlayışına göre değişmektedir. Örneğin, İngiltere’de insanlar sosyal yapının zayıflığından ve işsizlik oranının yüksekliğinden hırslarını stadyumlarda dışa vuruyorlar. İtalya’da futbol, daha ziyade faşizmle kaynaşmış durumda.  Holiganizmi ve taraftar şiddetini işsizlik ve eşitsizlik sorunlarıyla açıklayan kuramcılar, doğal olarak futbolda şiddetin sona ermesi için, bu türden sorunların çözülmesi gerektiği görüşünü paylaşmaktadırlar. Ancak yapılan çeşitli araştırmalar sorunun bu kadar basit olmadığını ortaya koymaktadır. İşsizlik ve çeşitli sosyal eşitsizliklerin tehdidi altındaki gençlerin şiddet üzerinden medyanın ilgisini çekerek seslerini duyurmaları tespiti belki sorunun bir boyutunu oluşturuyor, ancak tam olarak açıklayamıyor.
Çatışma ve şiddetin temelinde toplumdaki eşitsizlikler, ekonomik sorunlar, işsizlik, politik temsilin yeterli olmaması, ırkçılık ve çarpıtılmış “erkeklik” gibi sosyal faktörlerin etkisi inkar edilemez. Bir yerde seyirciler, karşılaşmalara geldiklerinde, içinde yaşadıkları toplumların ve kültürlerin tarihlerini, sorunlarını, ihtiyaçlarını ve ideolojilerini de getirmektedirler. Etnik kökenlerini dışa vurmak ve onaylatmak isteyen bir bölgeden gelebilirler, ırkçı veya aşırı milliyetçi olabilirler, yaşamlarındaki negatif koşullardan bıkmış olabilirler ve bu nedenle öfkesini ifade etmek istiyor olabilirler. Yine toplum içindeki statüleri bakımından güçsüzlük duygusuna sahip olup, kabul görmek isteyebilirler. Erkekliğin şiddet ve baskınlıktan geçtiğine inanan gençler olabilir. Toplumun küçük bir minyatürünü sunan futbol/spor aynı zamanda var olan gerilim ve çatışmaların da yansıdığı bir alandır. İşte bu açıdan spor/futbol sahalarında ortaya çıkan şiddet konusunda çalışmaların özel bir önemi bulunmaktadır. Türkiye’de spor sosyolojisinin şiddet alanında yapacağı çalışmalar sadece stadyumlarda/spor sahalarındaki şiddeti değil toplumsal yaşamın içerisinde yer tutan şiddetin kökenlerini ortaya çıkarmak ve bu sorunların çözümünde izlenecek yolları da kamuoyuyla paylaşmak durumundadır. Artık her yerde futbol maçları en büyük kitle hareketlerinden bir tanesidir. Bu kitlenin ortak özellikleri odaklanmış olmaları ve ortak kimlik ve aidiyet duygusu taşımalarıdır.
 
Size yetki verseler, çözüm için nereden başlardınız?
Futbolu nasıl gördüğümüz sorusu? Futbol sahalarında yaşanan şiddet hareketlerine yönelik alacağımız tedbirlere ve yaklaşımlara da ışık tutacaktır. Futbol gibi ülkemiz insanını kaynaştırma potansiyeli hayli yüksek olan bir spor dalı üzerinde yeterince durulmadığı ve  özellikle büyük kentlerimizde yaşayan birçok insan için futbolun neredeyse tek bir arada tutma unsuru olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız.
Futbol sahalarında ve çevresinde gelişen şiddetin sadece futbola özgü olduğunu ve polisiye tedbirlerin arttırılması ile çözülebileceğini düşünmek sadece günü kurtaracak tedbirler önermek anlamına gelecektir. Hayatımızın her alanını tehdit eden şiddet fenomenini futbol özelinde  tüm tarafların katılımı ile alt düzeylere indirebiliriz. Bunun başlıca yolu ise futbol üzerinde gerçekten samimi bir şekilde düşünmekten ve bir takım kararların alınıp uygulanmasından geçiyor. Tribünlerde  bambaşka bir maç oynanmakta ve bu oynanan müsabakanın şiddeti de ülkemizin ekonomik koşullarında yaşanan sıkıntılarla birlikte giderek daha da yükselmektedir. Bu şiddet ateşini düşürmek zorundayız. Aksi takdirde özellikle Fenerbahçe-Galatasaray arasında oynanan müsabakalarda yaşananlarda olduğu gibi rekabetin ön plana geçmesi gereken sportif etkinliklerin düşmanlığa doğru gitmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bu konuda tek bir çözüm söz konusu değildir öncelikle bunu kamuoyuna anlatarak işe başlardım ve hemen ardından 30.11.1990 tarihinde imzaladığımız Taraftar Şiddetine Karşı Avrupa Sözleşmesine ve UEFA’nın stadyum güvenliği ve konforuna ilişkin şartları hayata geçirirdim.
Bu olayın sportif ve bürokratik boyutu olarak yapılması gerekenler bir de toplumsal boyutları konusunda yapılması gerekenler var ki, bu süreç çok daha meşakkatli ve özveri ile sürdürülmesi gereken bir yol haritasına sahip. Bunun içinde öncelikle okullardan başlayarak sporun gerçek anlamda insan hayatı üzerindeki yerini ve önemini anlatacak etkinliklerle işe başlardım. Fair Play (dürüst oyun) anlayışı bu noktada kilit bir öneme sahip bir kavram olarak üzerinde daha fazla düşünülmeyi ve bir hayat felsefesi haline getirilmeyi fazlasıyla hak etmektedir. Fair play: Kurallara uymak ve katılan bütün taraflara karşılıklı saygı gösterilmesini amaçlamaktadır. Bu bir anlamda sosyal birliktelik felsefesidir. Fair Play sadece sportif ilişkiler anlamında değil tüm hayatımızda kullanabileceğimiz bir kavram olarak düşünülmeli ve ilkokul sıralarından itibaren çocuklara aktarılmalıdır. Kurallara uyulması ve tarafların birbirlerine saygı duyulmasını öğretmesi anlamında fair play okul sporunun olmazsa olmazlarından birisi olarak eğitim anlayışı içerisinde yer almalıdır.
Yasa her şeyi çözüyor mu? Yani Şiddet yasası onaylandıktan sonra herkeste sanki olayların bıçak gibi kesileceği yönünde bir kamuoyu oluştu, yanlış nerede yapılıyor? Daha doğrusu nereden başlanması gerekirdi? Cezalarla bunun önüne geçilebilir mi?
            Yasa çıkartmakla işlerin çözülmediğini ülke olarak artık öğrenmek durumundayız. Asıl önemli olan çıkarttığınız yasaları uygulayabilme iradesidir. Halen yürürlükte olan şiddeti önleme yasasının nasıl çıkartıldığını ve bu süreçte yaşananları gözünüzün önüne getirin, tıpkı son dönemde olduğu gibi yaşanan olayların ardından medyadaki bir takım kanaat önderleri yasa çıkmazsa ortalık kan gölüne döner, futbol biter şeklinde açıklamalarda bulundular. İktidar tüm iyi niyetine rağmen üzerinde yeterince durulmamış ve aceleyle hazırlanmış yasayı meclisten çıkarmak zorunda bırakıldı(ne yazık ki yine aynı hataya düşülüyor ve yine aceleyle yasa çıkartılmak üzere)
Çıkartılan şiddeti önleme yasasını uygulama konusunda hiç kimse üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği için yada bu konuda samimi olmadığı için varolan yaptırımlar uygulan(a)madı (belki de uygulanmak istemedi) Yaptırımların uygulanabilir olabilmesi için öncelikle tüm kesimlerin aynı kurallara tabi olması/kılınması gerekiyor oysa ki Türkiye’de taraflara yönelik bir  hukuk anlayışı geçerlidir ve bu yapı benim taraftarım/senin taraftarın ayrımının yaşanmasına ve bu ayrımın verilen cezalar nezdinde de farklılaşmasına neden olmaktadır. 
Bu yasanın yaptırımı olacağını ve cezaların uygulanacağını düşünmüyorum. Önümüzdeki yıllarda biz yeniden futbolda şiddet yasası ismini verdiğimiz bu yanlış kavramsallaştırmayı konuşmaya ve yeni yaptırımlar/yasalar peşinde koşmaya devam ederiz. Tarafların samimi olmadığı ve günü kurtarmaya yönelik sadece emniyet tedbirleri peşinde koştuğu bir ortamda çıkartılacak her türlü yasanın uygulanabilme ihtimali zayıf olacaktır. Şiddetin azaltılabilmesinin yolu sadece çıkartılacak yasalar ve yaptırımlardan geçmeyeceğinin farkına varabilmekten ve tüm toplumsal yaşama dönük uygulamaları hayata geçirebilmekten kaynaklanacaktır. Futbol sahalarında ortaya çıkan şiddeti ve yaşananları sadece bu alana özgü olarak gördüğünüz için sorunun sadece bir boyutunu çözmeye yönelik girişimler (yasalar/yaptırımlar/cezalar) içerisine girersiniz ve şiddeti önleyemezsiniz.  Toplumsal yaşamda varolan şiddeti azaltmadan stadyumlarda yaşanan şiddeti(fiziksel ve sözel şiddeti(küfür) tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Örneğin toplumsal yaşantıda bu kadar fazla küfür kullanılan bir ülkede insanlara sakın ha stadyumda küfür etmeyin aksi takdirde 3 yıla kadar hapis/para cezası alırsınız demek pek gerçekçi görünmemektedir. Bunu nasıl yapabileceğiniz önemli bir sorun olarak ortada durmaktadır.
Elde varolan bir yasa var, bu yasa üzerinden gidilerek pek çok sorun halledilebilirdi ancak yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye’de herkes kendi tarafından olaylara yaklaşmakta ve bu doğrultuda çözüm önerileri geliştirmektedir. Taraftarların Türkiye’de futbol sahalarında eşit bir mücadele ortamının bulunmadığına yönelik inançları ve bu doğrultuda verilen kararlardaki standart eksikliği üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Tübitak destekli yürüttüğümüz çalışmada dört büyük takım taraftarı olan 1500 kişiye futbol federasyonunun takımlara eşit mesafede olup olmadığını sorduk. 1172 kişi (%78.1) hayır cevabını verdi, sadece 186 kişi(%12.4) evet, 111 kişi(%7.4) bazen dedi, 31 kişi(%2.1) ise fikrim yok ifadesini kullandı. Bu soruya eşlik eden hakemlerin vermiş oldukları kararlarıyla maçların kaderini etkilediğini düşünüyor musunuz? Verilen yanıtlar ise taraftarların adalet duygusunu göstermesi açısından anlam taşıyor. 1331 kişi(%88.7) evet çoğu zaman cevabını vermiş, 117 kişi(%7.8) kısmen, 52 kişi (%3.5) ise hayır zannetmiyorum ifadesini kullanmışlardır.
 
 
Siyaset-Devlet- Yerel Yönetimleri sporun içinde nerede görüyorsunuz?
Dünyanın popüler ve popüler olduğu kadar da çok sayıda izleyici ve uygulayıcısı olan spor gibi bir alanın toplumda var olan güç ilişkileri ve ideolojilerden uzak kalabilmesi eşyanın doğasına aykırı bir durum olacaktır. Çünkü spor,  gerek teknik gerekse düşünsel bağlamı ile politika ile bir iç içelik arz etmektedir. Sporu ideolojisi olmayan bir toplumsal oluşum ve etkinlik olarak göstermeye çalışmak,  var olan güç ilişkilerini yeniden üretmek anlamına gelmektedir. Sporun kitleleri etkileme ve peşinden sürükleme gücünü fark eden iktidarlar,  spor üzerinden kendi meşruiyet zeminlerini güçlendirmişlerdir.
            Her toplumsal kurumda olduğu gibi,  spor kurumu da toplumun gövdesine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu bağlantıyı sağlayan toplumun siyasal –yönetsel çatısı oluşturan devlettir. Sporla siyaset arasında kurulan ilişkiyi ülkelerin spor yönetimleri ve onların ortaya koymuş oldukları yasal düzenlemelerde takip edebiliriz. Bu açıdan ülkemizdeki spor yönetiminin geçirmiş olduğu aşamaları incelediğimizde Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar sporun hiçbir dönemde önemsenmediği(beden terbiyesi mükellefiyeti yoluyla sporu en yoğun biçimde denetlendiği 1938-1945 döneminde bile) ve kısa süreli,  genel geçer anlayışlar çerçevesinde spor olgusuna yaklaşılıp,  tüm toplumu ilgilendiren böylesine önemli bir konuda kapsamlı ve uzun vadeli bir spor politikasının oluşturulup hayata geçirilmediği gerçeği ile karşılaşırız.
 Özellikle futbolun ideolojik bir oyun olduğunu söylemeniz, amacına uygun olmadığını tastik etmek olmuyor mu?
Futbolun ideolojik bir oyun olduğunu kabul etmenin amacına uygun olmadığını onaylamak anlamına geldiğini düşünmüyorum. Tam tersine futbolun klasik afyon şablonu olarak adlandırılmasında olduğu gibi bir yaklaşımın karşısında bir anlayışa da sahip olabileceğini ortaya koyuyorum.
Toplumsal bir ortak payda olarak futbol,  yaratmış olduğu kimlik ve aidiyet temelli yapı ile kitlelerin ilgisini ve öfkesini siyasal temelden uzaklaştırmaktadır. Dünyanın en popüler ve en çok izleyici kitlesine sahip oyunu olan futbolun toplumda var olan güç ilişkileri ve ideolojiden uzak kalabilmesi eşyanın doğasına aykırı bir durum olacaktır. Çünkü bir spor dalı olarak futbol gerek teknik gerekse de düşünsel bağlamıyla politika ile iç içedir. Sporu ve futbolu ideolojisi olmayan bir toplumsal oluşum ve etkinlik olarak göstermeye çalışmak,  var olan güç ilişkilerini yeniden üretmek anlamına gelecektir. Futbol-İdeoloji ilişkisini ortaya koyabilmenin yolu toplumsal ve kültürel yaşantımızda yaşanan değişim ve dönüşümleri de dikkate almaktan geçecektir. Spor, toplumsal olarak inşa edilmiş bir aktivite alanıdır ve yalnızca oluşturulmakla kalmaz aynı zamanda ona, bir takım anlamlar yüklenir. Spora yüklenilen bu anlamlar üzerinden kimlikler oluşturulur. Sporun ‘biz ve öteki’ ayrımını besleyip, büyüten bir yapıya sahip olması, oluşturulan kimliklerin her daim canlı tutulabilmesine de olanak sağlar.  Spor, toplumsal yaşamın içerisinde bulunmakla birlikte yerine getirdiği işlevler açısından sanki yaşananların dışarısında bulunan bir alan izlenimi yaratmaktadır. Spor, bu özelliği nedeniyle, Clarke’ın da belirtmiş olduğu gibi, ideolojik imajları sanki onlar doğalmış gibi sunabilmektedir. Sporun böylesi bir şekilde algılanmasında, sportif aktiviteleri bizlere ulaştıran medyanın da büyük katkıları bulunmaktadır. Medya, yapmış olduğu yayınlarda sporu ‘nötr’ bir alan olarak göstermekte ve sportif alanda meydana gelen aktiviteleri sanki yaşamın dışında olan biten aktiviteler olarak aktarmaktadır. Böylesi bir aktarma ise, sporun ideolojik anlamdaki etkilerini ve önemini gizleyebilmektedir.
            Amatör ruhtan, Endüstriyel futbola geçişte spor asıl amacından uzaklaştı mı?
Amatör sporu yarışması vitrinde olmayan bir spordur. Kişi kendisiyle yarışır, bu yarışma içerisinde uzun vadeli planlar yoktur. Yaptığı eylemden haz alma ve kendini geliştirme söz konusudur, spor üzerinden kişi sosyal bir bağın parçası haline gelir.  Spor yapmaya talep bizzat kişinin kendisinden gelir ve bu talep kişinin kendi isteği süresince spor yapmasına olanak sağlar. Profesyonel spor katılım üzerinde yükselen bir alan değildir, sporcu sayısının fazla olması, kitlelerin spor yapması profesyonel sporun üzerinde durduğu bir nokta olmadığı  gibi,  hatta bu profesyonel spor tarafından arzulanan bir durumda değildir. Profesyonel sporun ihtiyaç duyduğu taraftar/tüketici/izleyici/müşteri’dir.
           Futbolun endüstrileşmesi son otuz yıl içinde gerçekleşmiştir. Futbolun bir ‘iş’ haline dönüşme sürecini hızlandıran gelişme 1992-1993 sezonunda başlayan Şampiyonlar Ligi uygulaması olmuştur. Şampiyonlar Ligi uygulaması futbolun, medya ve sponsorluk temelinde endüstriyel bir iş haline dönüşme sürecini hızlandırmıştır. UEFA’nın Şampiyonlar Ligi düzenlemesiyle gerçekleştirdiği atılımın benzerini FİFA, çok uluslu şirketlerin sponsorluğuna açtığı Dünya Kupası organizasyonunu 1982 yılından itibaren ‘top sponsorluk’ uygulaması ve turnuvaya katılan ülke sayısını 16’dan önce 24’e ardından da 32’ye çıkartarak başlamıştır. Sponsorluk ve medya destekli yeni futbol anlayışı ile birlikte futbol ve futbolun tüm aktörleri dönüşüm geçirmişlerdir.
Ahmet Talimciler Kimdir?
1970 yılında İzmir’de doğdu. Karşıyaka Spor Kulübü alt yapısında başladığı futbol yaşantısını Tarişspor genç ve amatör takımlarında sürdürdü. Okul ile futbol arasında tercih yapmak zorunda kalınca üniversite öğrenimine devam etti ve 1994 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. İçindeki futbol tutkusunu ‘Futbolun Toplumsal İşlevi’ isimli lisans tezi ile  sosyoloji disiplinine aktarmaya başladı ve ‘Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi’(1998) başlıklı teziyle yüksek lisansını, ‘Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi’(2005) adını taşıyan çalışmasıyla doktorasını tamamladı.2000 yılı Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlığını taşıyan kitabı 2003 yılında;  Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu başlığını taşıyan kitabı ise 2010 yılı Kasım ayında Bağlam yayınları tarafından yayımlandı.{jcomments on}
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı görevini 2007 yılından bu yana Yardımcı Doçent olarak sürdürmekte olan  Talimciler evli ve bir çocuk babasıdır.

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  8751  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Ahmet Talimciler Perşembe, 25 Kasım 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

05/11/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

8.698,48

-0,17

 bjk BJKAS

4,48

-2,18

 fb FENER

100,30

0.00

 gs GSRAY

6,83

+0,15

 trabzon TSPOR

0,93

0,00

   SPOR ENDEKSİ

3.075,321

-0,41

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 43396032

TRENDYOL SÜPER LİG 2024-2025 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV

1

Galatasaray 11 10  0 32 11 21 31
2 Fenerbahçe 11  8   2 1 27  9   18

26

3 Samsunspor 12 8 1  3

24

13 9

25

4 Eyüpspor 12  6   4  2 18  11 7 22
5 Beşiktaş 11 6 3  2  19  10 9 21
6 Göztepe 11 5 3 3 19  13 

  6

 18 
7

Sivasspor

12 5  2  5   17 20 -3 17
8 Başakşehir 11 4 4

17  14 3 16
9 Kasımpaşa 12 3 5 4 16    19  -3 14
10 Konyaspor 12 4 2 6 14  20 -4 14
11 Antalyaspor 12 4 2 6

15

24   -9 14
12 Rizespor 11 4 1 6 10  19 -9 13
13 Trabzonspor 11 2 6

3

12  14  -2  12
14 G.Antep FK 11 3 3 5 15 18 -3 12
15 Kayserispor 11 2 6 3 11 16 -5 12
16

Bodrumspor

12

3

2 7 10 16 -6 11
17 Alanyaspor 11 2 4 5 9 14  -5 10
18 Hatayspor 11 3 7 10 18  -8 6

19

A.Demirspor 11 0 2 9 9 25 -16

 

                 

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.